tatil-sepeti

Mektup yazan, yazmayı seven insanlar giderek azalıyor. Postaneler bayram tebriklerinin gönderildiği, hasretle yazılan mektupların postalandığı yerler olmaktan çıktı. Günümüzde hızlanan iletişimin neticesinde, artık postane binalarına mektup göndermek, telgraf çekmek için gidenler yok denecek kadar az. Oysa eski zaman mektuplarını, yazarların, şairlerin yazışmalarını, mektup antolojilerini okuduğumuzda postaneye gitmenin, bir mektubu göndermenin yazışma ritüeli içindeki yerini daha iyi farkediyor, damgalardan postanelerin izini sürüyor, eskiciden aldığımız bir posta kartının yolculuğuna hangi postanede başladığını bilmek istiyoruz.

Teknoloji haberleşme kavramının zihnimizdeki resmini değiştirmiş olsa da bir zaman postane binaları haberleşmeyi temsil ediyordu. Mektup demekti, telgraf demekti, sevdiklerinize ulaşmak, savaş zamanlarında, örneğin işgal İstanbul’unda çekilen nice telgraf ülkenin kurtuluşuna katkı, nice cephede çarpışan askerlere verilen cesaret demekti. Postane binaları sevgiyi, hasreti, kahramanlığı, tebrikleri, sevinci paylaşmayı çoğaltıyordu.

MİLYONLARCA GÖNDERİYE TANIK

İstanbul’da postane deyince akla evvela bütün anıtsallığı ile Büyük Postane gelir. Sirkeci’deki Büyük Postane Binası, kentin hafızasında özel bir yere sahip ve muhteşem mimarisiyle şehrin sembolik öneme haiz yapılarından biri. Burası uzun süre haberleşmenin mabedidir. Büyük Postane’den tüm dünyaya milyonlarca gönderi yapıldı. İstanbul Köşe Bucak’ın bu haftaki konuğu “Büyük Postane Binası” ya da ilk yapıldığı dönemki adıyla söylersek “Posta ve Telgraf Nezareti Binası”.

Büyük Postane Binası, Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin en önemli isimlerinden mimar Vedad Tek (1873- 1942) tarafından 1903-1909 yılları arasında yapılır. Mimar Vedad ile özdeşleşen bina, geç dönem Osmanlı mimarlığının en karakteristik örneklerindendir.

30 YAŞINDAYKEN TASARLADI

Posta Nezareti, Tanzimat’ın ilanından sonra yeniden yapılandırılan ilk kurumlardan biriydi. Haberleşmenin hayati önemi düşünüldüğünde bu hiç de şaşırtıcı değil. Posta faaliyetlerinin düzenlenmesine öncelik verilir, yeni bir teknoloji olan telgraf hemen kabul görür, Postahane-i Amire ve Telgrafhane-i Amire binaları yetersiz kalınca, yeni bir postane yapma kararı alınır. İmparatorluğa yakışacak yeni ve büyük bir postane, bir prestij meselesidir. Binayı yapma görevi henüz 30 yaşında bile olmayan Mimar Vedad’a verilir. Posta ve Telgraf Nezareti mimarlığına atanan, Avrupa’da eğitim görmüş genç mimar, bu fırsatı verimli bir şekilde değerlendirir ve adıyla, mimar kimliğiyle özdeşleşecek “Posta ve Telgraf Nezareti Binası”nı tasarlar, hayata geçirir.

POSTA MÜZESİ’Nİ UNUTMAYIN

Yolunuz Sirkeci’ye düştüğünde Büyük Postane’ye uğramayı ihmal etmeyin. Yapının içinde yer alan, posta tarihini detaylarıyla anlatan Posta Müzesi’ni gezmeyi unutmayın. Hatta belki sevdiğiniz birine bir kart atar, bir gönül yapar, eski günleri yadedersiniz. Binanın merdivenlerinde oturup yoldan geçenleri, sokağın temposunu izlemenin de ne kadar keyifli olduğunu not düşelim.

İMPARATORLUĞUN PRESTİJİ

Büyük Postane, yaklaşık 90mx40m boyutunda anıtsal bir yapı. Anıtsallığı ile İstanbul’daki yabancı posta merkezlerinin karşısında imparatorluğun prestijini yansıtan bina, verimli kullanım alanı ve çarpıcı yapısal çözümleriyle yapıldığı dönemden itibaren büyük hayranlık uyandırır. Yapının en çarpıcı tarafı katlar boyunca yükselen, üzeri renkli camla örtülü orta holüdür. Mimar Vedad’ın tuğlalarına varıncaya kadar bizzat incelikle tasarladığı bina, kemerleri, mukarnasları ve çini süslemeleriyle Osmanlı’nın mimari geleneğinden izler taşır. Bir yandan Avrupai, öte yandan yerli öğelerle yüklü binanın tasarımı, biçimsel ve dekoratif çözümleri etkileyicidir.

İSTANBUL RADYOSU’NUN İLK ANONSU

Dünyanın sayılı postane binalarından biri olan Büyük Postane’nin tarihi, Türkiye’nin, İstanbul’un tarihindeki pek çok mühim hadiseyle iç içe. Türkiye tarihinin ilk radyo yayını, ilk radyo anonsu da Büyük Postane Binası’nda gerçekleşir. Takvimler 6 Mayıs 1927’yi gösterirken, İstanbul’da tek tek sayılabilecek kadar az radyo alıcısından Eşref Şefik Bey’in anonsu duyulur: “Alo… Muhterem Sâmiin. Burası İstanbul Telsiz Telefonu. 1200 metre tul-u mevç, 250 kilosaykıl. Bugünkü tecrübe neşriyatımıza başlıyoruz.” İstanbul Radyosu’nun hikâyesi, 91 yıl önce Büyük Postane Binası’ndan yapılan bu ilk anonsla başlar.

‘BİN SENE ÖMRÜ VAR’

İstanbul Köşe Bucak’ı bu hafta, bu sembolik yapının ve nicesinin mimarı Vedad Tek’in sözleriyle, 10 Şubat 1937’de Yedigün Mecmuası’na verdiği “Mektepli Türk Mimarlarının Piri: Mimar Vedat” başlıklı röportajdan bir bölümle bitirelim:

“-Kaça çıkmıştı bu yapı? (Büyük Postane Binası kastediliyor)

-Yüz bin altına… Ayni binayı bugün yapmaya kalksanız, elli bin altın fazla vermeniz icap eder. Çünkü beton devrindeyiz, ne o taşları, ne de o ustaları kolay kolay bulamayız.

Mimar Vedat’tan dayanma bakımından eski ile yeninin bir küçük mukayesesini yapmasını rica ettim:

“Meselâ”, dedi, “yeni Postane binası bin sene dayanabilir, büyük camiler gibi, bu yapı, eğer şimdi kullanılan malzeme ile, yani beton yapılsaydı, çoktan ihtiyarlamaya başlamıştı. Çünkü haydi haydi, altmış, yetmiş senelik bir ömrü olurdu.”

27 Haziran 2018 Çarşamba

Etiketler : Gündem