Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda açıklamalarda bulundu. Konuşmasında İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına değinen Erdoğan, "İsrail haydutluk sahasını genişletti. İran'ın bu haydutluk karşısında kendisini savunması son derece meşru bir haktır. İran, gözü dönmüş bir ülke tarafından saldırıya uğramıştır. İsrail nükleer müzakeresi sürerken terör eylemi yaptı. İsrail ateşi tüm bölgeye yayılıyor." ifadelerini kullandı. Erdoğan ayrıca, "İsrail'in, İran'a yönelik terör saldırılarını yakından takip ediyoruz. Bu saldırıların Türkiye'ye olası etkileri konusunda bütün kurumlarımız teyakkuz halinde. Her olumsuzluğa hazırlık yapıyoruz. Her türlü senaryoya hazırız." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milli Teknoloji Hamlesiyle savunma sanayine yatırım yapmayı, ürün geliştirmeyi, yenilikçi fikirleri pratiğe dökmeyi cazip hale getirdik. Şunu bugün gönül huzuruyla söyleyebilirim; Türkiye artık kendi semalarını yerli ve milli hava savunma sistemleriyle koruyan, entegre ve katmanlı bir savunma mimarisine sahip bir ülkedir. Nice engelleri aşarak geldiğimiz seviyeyi önemsiyor ama yeterli bulmuyoruz. Çok daha güçlü ve caydırıcı hale gelmemiz şart. Kabine toplantısı sonrasında da ifade ettiğim gibi caydırıcılığımızı öyle bir düzeye çıkartacağız ki bırakın bize saldırmayı, hiç kimse bunu aklının ucundan dahi geçiremeyecek." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
İslam dünyası olarak ortak bir hissiyatta buluştuğumuz bir mübarek bayramı daha hamdolsun geride bıraktık. Gazze'de 620 gündür yaşanan soykırım ve katliamlar sebebiyle yine buruk geçirdiğimiz Kurban Bayramınızı da bu vesileyle tekrar tebrik ediyorum. Cenabı Allah'tan bizleri, özellikle de Filistinli kardeşlerimizi gönül huzuruyla karşılayıp uğurlayacağımız bayramlara kavuşturmasını niyaz ediyorum. Milletvekillerimizden ve kabine üyelerimizden Hac farizasını yerine getiren arkadaşlarımızın ibadetlerinin makbul ve mebrur olmasını diliyorum.
Her alanda olduğu gibi asgari ücretin alım gücünde de 2002'ye kıyasla ciddi bir iyileşme söz konusu. Ama bu, her şey güllük gülistanlık demek elbette değildir. Hayat pahalılığı kaynaklı her türlü sıkıntının farkındayız. Buna çözüm bulmak için başarılı bir ekonomik program uyguluyoruz. Enflasyonla mücadelede mevzi kazandıkça inşallah 86 milyonun tamamının refahını, alım gücünü ve hayat standardını daha da yükselteceğiz.
Üretim ekonomimizin lokomotifi olan sanayici, yatırımcı ve ihracatçılarımızı çeşitli teşvik paketleriyle destekliyoruz. Merkez Bankamız, asgari 1 milyar Türk lirası tutarındaki orta yüksek ve yüksek teknolojili yatırımlara 2 yıl ana para ödemesiz, azami 10 yıl vade ve azami 10 milyar Türk Lirası tutarında yatırım taahhütlü avans kredisi kullandırıyor. Şimdi yeni bir adım daha atıyoruz. Program büyüklüğünü, burası çok önemli, 300 milyar liradan yüzde 70 artışla toplam 500 milyar liraya çıkartıyoruz. Cari açığın kapanmasına ve fiyat istikrarına katkı sunan yatırımlara inşallah daha güçlü destek olacağız. Hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Türkiye tüm enerjisini ve kapasitesini bekasına yönelik meselelere ayırması gereken çok hassas bir dönemden geçiyor. Stratejik önemi bugün daha iyi anlaşılan terörsüz Türkiye sürecimizin hedefine suhuletle ulaşması için uzlaşıya, iş birliğine, birlikte çalışma ruhunun geliştirilmesine ihtiyacımız var. Milletin sorumluluğunu taşıyan insanlar olarak hep beraber, özellikle yüce Meclis çatısı altında ortak bir irade ortaya koymamız lazım. CHP dahil, grubu bulunan tüm partilerin bu dönemde yüksek bir hassasiyet ve sorumluluk bilinciyle hareket etmelerini bekliyoruz. Hangi görüşte olursa olsun, milletimizin siyaset kurumundan talebinin de bu yönde tecelli ettiğini müşahede ediyoruz. Milletimiz siyasetçilerden şahsi ikbal kavgası vermelerini değil, sorunlarıyla hemhal olmasını istiyor. Ana Muhalefet Partisi başta olmak üzere herkesi bu noktada sağduyulu davranmaya davet ediyorum. Meseleye bu zaviyeden bakan bütün siyasi aktörlere de şimdiden milletin kürsüsünden teşekkür ediyorum.
İsrail'in Filistin'de sürdürdüğü işgal ve katliam politikaları 7 Ekim 2023 sonrasında farklı bir boyuta geçerek toplu kıyıma, toplu cezalandırmaya, en sonunda da soykırıma dönüştü. 620 gündür artarak devam eden vahşette çoğu çocuk ve kadın 55 binden fazla Gazzeli masum hayatını kaybetti. 128 binden fazla kardeşimiz yaralandı.
İsrail'in saldırıları şu anda çok daha vahim, çok daha barbarca bir boyut kazanmış durumda. Yüzde 80'i enkaz halinde olan Gazze'de hayata tutunmaya çalışan 2 milyon masum sivil tamamen açlığa, susuzluğa ve ilaçsızlığa mahkum edildi. Bu yetmezmiş gibi İsrail, yardım dağıtım noktalarına yığılan mazlumların üzerine mermi yağdırıyor, bomba yağdırıyor. Her gün açlıktan kıvranan yüzlerce insanı vurarak alçakça katlediyor. Çok açık söylüyorum; İkinci Dünya Savaşı'nın en dehşetli fotoğrafları, videoları bugün Gazze'den gelen görüntüler yanında inanın çok ama çok masum kalıyor. Avrupa'daki o Holokost sürecinde Gazze'deki kadar dehşetli, Gazze'deki kadar acı, insanlık dışı, vicdan dışı, Gazze'dekine benzer görüntüler oluşmamıştır. Netanyahu soykırım suçunda zalim Hitler'i çoktan geride bırakmıştır.
Umarız akıbetleri aynı olmaz. İnşallah er ya da geç uluslararası bağımsız bir yargının önüne çıkar, bütün yaptıklarıyla yüzleşir ve işlediği cinayetlerin, katliamların hesabını ahirete kalmadan bu dünyada verir.
İsrail bir yandan Gazze'de soykırım suçu işlerken diğer yandan Lübnan'a saldırdı, Suriye'ye saldırdı, Yemen'e saldırdı, buralarda sivilleri katletti. Batı Şeria'da her gün sivil yerleşim yerlerine saldırıyor, oralarda masumları öldürüyor, oraları adım adım işgal ediyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi İsrail, İran'daki bazı hedeflere saldırarak, İran içinde suikastlar düzenleyerek haydutluk sahasını biraz daha genişletti. Şunu en başta söylemek mecburiyetindeyim; İran'ın İsrail'in bu haydutluğu karşısında, bu devlet terörü karşısında kendisini savunması son derece doğal, meşru, hukuki bir haktır.
İran, hukuk tanımayan, kural tanımayan, ilkesi olmayan, şımarık, şımartılmış, gözü dönmüş bir ülke tarafından çok açık bir şekilde saldırıya uğramıştır. Üstelik bu saldırılar İran'ın nükleer müzakereleri devam ederken düzenlenmiştir. Kendisi nükleer silahlara sahip olan, üstelik nükleer çalışmalarında hiçbir uluslararası kuralı tanımayan İsrail, müzakerelerin bitmesini beklemeden, sonucu beklemeden tam olarak terör eylemi gerçekleştirmiştir. Bütün dünyanın, bütün insanlığın gözleri önünde yapılan bu saldırganlık karşısında ne yazık ki başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kurumlar ve devletler sessiz kalmakta, hatta bazıları maalesef bu haydutluğa alenen destek vermektedir. Gazze'de tam 625 gündür insanlığın utancı olan bir tablo yaşanırken sükut edenler, şimdi ateş hızla tüm bölgemize yayılırken yine derin bir sessizliğe bürünmüşlerdir.
Tekrar söylüyorum; bu saldırganlık, bu kural tanımazlık, bu devlet terörü ve haydutluk karşısında sessiz kalmak olan bitene özellikle rıza göstermektir. İsrail'in bu şımarıklığına destek verenler kadar sessiz kalanların da eline, alnına katledilen sivillerin, öldürülen bebeklerin, çocukların kanı sıçramıştır ve o kan lekesi o ellerden, o alınlardan asla temizlenmeyecektir.
Bu kan ve utanç lekesi sadece Netanyahu'nun eline, alnına değil; sadece onu destekleyen Siyonistlerin eline, alnına değil; aynı zamanda susan, sessiz kalan, tepkisiz kalan herkesin eline, alnına, varsa vicdanına da bulaşmıştır. Hem Gazze hem Suriye Lübnan, Yemen'e hem de komşumuz İran'a yönelik bu insanlık dışı saldırganlığın durması için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz, yapmaya da sabırla devam edeceğiz.
Tıpkı son 23 yılda karşı karşıya kaldığımız diğer çatışmalarda olduğu gibi İsrail'in İran'a yönelik terör saldırılarını da çok yakından takip ediyoruz. Bu saldırıların Türkiye'ye olası etkileri konusunda bütün kurumlarımız, ilgili bütün arkadaşlarımız teyakkuz halinde. Her türlü olumsuzluğa, her türlü senaryoya karşı hazırlıklarımızı yaptık ve yapıyoruz.
Bir defa şunu herkesin bilmesi lazım; biz bakkal işletmiyoruz. Dünyanın en büyük ülkelerinden birini, Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetiyoruz. Devlet tecrübemiz, tarihi derinliğimiz, millet olarak yüzyıllara sari birikimimiz bu sürecin idaresinde bizim en büyük referans kaynağımızdır. İktidar sorumluluğu içi boş söylemleri, hamaseti, polemiği kaldırmaz. Sırtında yumurta küfesi olmayanların söylemleriyle hareket edemeyiz. Daha düne kadar İsrail'in gönüllü avukatlığına soyunup utanmadan, sıkılmadan Hamas'a terör örgütü diyenlerin kışkırtmalarını zaten muhatap almıyoruz. Meclis açılış hitabımda İsrail'in artan saldırganlığına dikkat çektiğimiz için bizi acımasızca eleştirenlere bugün bize akıl vermek, bizim hassasiyetimizi sorgulamak değil, şayet zerre miskal öz saygıları kaldıysa hatalarını kabul edip bizden özür dilemek düşer. Biz attığımız ve atacağımız adımları daha burunlarının dibini görmekten aciz bu vizyonsuzların tavsiyelerine göre değil, Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışan devlet ciddiyetiyle belirliyoruz. Biz çatışmanın, şiddetin, zulmün tarafında değil; hakkın, adaletin, diyalog ve diplomasinin tarafındayız.
Bu anlayışla saldırganlığın sona ermesi için 13 Haziran'dan bu yana yoğun bir diplomasi trafiği içindeyiz. Amerikan Başkanı Sayın Trump ve İran Cumhurbaşkanı Sayın Pezeşkiyan ile iki kez görüştük. Bölgemizdeki tüm kardeş ülkelerin liderleriyle aynı şekilde telefon görüşmelerimiz oldu. Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin ile meseleyi enine boyuna değerlendirdik. Bizim dışımızda diğer arkadaşlarımız da muhataplarıyla sürekli temas içindeler.
En başından beri İran'la da konuşabilen bir ülke olarak nükleer konusunun diplomasiyle çözümü için çabaladık. Bugün de silahların susması için üzerimize ne düşüyorsa yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Milletimiz müsterih olsun. Hükümetleri, Türkiye'nin menfaatlerinin, huzurunun, dirliğinin, güvenliğinin sonuna kadar takipçisiyiz. AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın güçlü dayanışması, bu fırtınalı sularda 86 milyonun tamamının güvencesidir.
Bir başka konu şudur. İsrail saldırganlığının durdurulması evet, bütün dünya için, insanlık için elzemdir. Ancak bu yaşananlardan komşumuz İran dahil bölgemizdeki tüm ülkeler gereken dersleri çıkarmalıdır. Eğer bölgemizde İsrail saldırganlığına, İsrail'in devlet terörüne karşı bir ortak tedbir alınmak isteniyorsa herkes şapkasını, sarığını, kavuğunu önüne koyup etraflıca düşünmelidir. Bir diğer önemli husus şudur değerli kardeşlerim; İsrail'in son 2 yılda artık açıktan gerçekleştirdiği saldırganlık, Türkiye'nin de içinde bulunduğu geniş coğrafyamızın karşılaştığı sorunları izah etmektedir.
Çok açık söylüyorum; Türkiye'de 10 yıllardır devam eden tartışmaların, ayrışmaların, kutuplaşmaların ardında iç dinamiklerden ziyade dış dinamiklerin olduğu bugün çok daha net ortaya çıkmıştır. Türkiye'de 10 yıllar boyunca süren ekonomik, siyasi, sosyal sorunların, terör meselesinin, istikrarsızlığın, iç gerilimlerin temel sebebi bugün daha açık görülmektedir. Şuraya bilhassa dikkatinizi çekiyorum; Türkiye'de neredeyse her yıl, 10 yılda bir tekrarlanan hiçbir darbe tesadüfen yapılmamıştır. Hiçbir darbe vatansever, vatanperver eller tarafından kurgulanmamıştır. İşte İran'da olanları görüyorsunuz.
FETÖ'nün MİT krizinde, 17-25 Aralık'ta, 15 Temmuz'da yapmaya çalıştığı darbeler bugün yaşananların ışığında daha bir anlam kazanmakta, bu hainlerin asıl gayelerinin ne olduğu daha belirgin hale gelmektedir. Sadece 15 Temmuz değil, sadece 17-25 Aralık değil, 27 Mayıs'a bakın, arkasında aynı kirli şebekeyi göreceksiniz.
12 Mart'a, 12 Eylül'e, 28 Şubat'ın bin yıl sürecek denilen karanlık ve kasvetli günlerine bakın. Arkasında aynı karanlık Siyonist şebekeyi göreceksiniz.
Türkiye vesayet odakları ve FETÖ ihanet çetesiyle mücadele ederek aynı zamanda Siyonizm'in ülkemizdeki uzantılarıyla mücadele etmiştir. 15 Temmuz, sadece FETÖ'cü hainlere karşı değil, emperyalizmin içimizdeki Truva atlarına karşı da kazanılmış tarihi bir zaferdir. Bunun önemi, değeri ve stratejik boyutu bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Yaşanan olaylar bir gerçeği daha ortaya çıkarmıştır. Osmanlı Cihan devletinin o muzaffer ordusunun bir ilkesi vardı; "Hazır ol cenge eğer istersen sulhu salah." Eğer bağımsızlık istiyorsan, eğer özgürlük istiyorsan, eğer bu topraklar üzerinde şerefinle, namusunla, izzetinle yaşamak istiyorsan, eğer ekonomik refah istiyorsan, eğer bolluk, bereket, dirlik istiyorsan, eğer huzur istiyorsan cenge her zaman hazır olacaksın. Eğer buna hazır değilsen işte 100 yıldır, 150 yıldır yaşananları yaşarsın. Caydırıcı gücün yoksa içeride operasyonlara maruz kalırsın. İç cephende gedikler açılmışsa bu coğrafyada ayakta duramazsın. Bu ülke şu son AK Parti dönemlerine kadar kendi silahını, kendi savunma araçlarını üretemedi. Neden? İmkanı mı yoktu? Hayır, vardı. İnsan kaynağı mı yoktu? Hayır, vardı. Peki ne yoktu? İrade yoktu, cesaret yoktu, basiret yoktu. Bağımsızlık, özgürlük aşkı yoktu. "Üretmeyeceksin" dediler, üretilmedi. "Haddini bileceksin" dediler, çizilen sınırlara riayet ettiler. Verilen rolün dışına çıkmayacaksın dediler, çıkılmadı. Açık söyleyeyim; bizim de bu korkaklığı, bu çekingenliği, bu iradesizliği, en çok da bu ihaneti kırmamız kolay olmadı.
Allah'a hamdolsun, bütün engelleri aştık. İrademize vurulan prangaları tek tek parçaladık. Öğrenilmiş çaresizliklere hamdolsun son verdik. Bu ülkeye ve millete her şeyden önce özgüven ve cesaret kazandırdık. Özellikle savunma sanayi alanında son 23 yılda kelimenin tam anlamıyla büyük bir destan yazdık. Savunma ihracatında göz kamaştıran bir ivme yakaladık. Hava savunma sistemlerinden savaş gemilerine, tanksavardan torpidoya, seyir füzelerinden elektronik harp sistemlerine, İHA ve SİHA'lardan tank, top, helikoptere kadar geniş bir yelpazede milli projeleri hayata geçirdik. Sağladığımız destek ve teşviklerle savunma sektörümüzün önünü sonuna kadar açtık.
Milli Teknoloji Hamlesiyle savunma sanayine yatırım yapmayı, ürün geliştirmeyi, yenilikçi fikirleri pratiğe dökmeyi cazip hale getirdik. Şunu bugün gönül huzuruyla söyleyebilirim; Türkiye artık kendi semalarını yerli ve milli hava savunma sistemleriyle koruyan, entegre ve katmanlı bir savunma mimarisine sahip bir ülkedir. Nice engelleri aşarak geldiğimiz seviyeyi önemsiyor ama yeterli bulmuyoruz. Çok daha güçlü ve caydırıcı hale gelmemiz şart. Kabine toplantısı sonrasında da ifade ettiğim gibi caydırıcılığımızı öyle bir düzeye çıkartacağız ki bırakın bize saldırmayı, hiç kimse bunu aklının ucundan dahi geçiremeyecek.
Hamdolsun, yüzde 20'lerden alıp yüzde 80'lere çıkardığımız yerli ve milli üretim oranımızı daha da yukarılara taşıyacağız. Şöyle başımızı iki elimizin arasına alıp bir düşünelim. Ya bu ülke toplu iğne üretemiyordu. Toplu iğne. Artık İHA'larımız, SİHA'larımız, Akıncılarımız hepsi var. Ve ciddi manada ihracata da başladık mı? Başladık. Savunma sanayinde tam bağımsızlık hedefimize ulaşana kadar sabırla, kararlılıkla, azimle ve sağlam adımlarla ilerleyeceğiz.