Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kamu çalışanlarını enflasyona ezdirmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Memur-Sen 30. Yıl Vefa Buluşması'nda yaptığı konuşmada, 2025'te en düşük memur maaşının 43 bin 726 TL'ye yükseltildiğini ve 2002’den bu yana reel artışın yüzde 266’yı bulduğunu açıkladı. Erdoğan, kamu çalışanlarını enflasyona ezdirmeyeceklerini belirtti.

Giriş: 23.06.2025 - 15:54
Güncelleme: 23.06.2025 - 15:54
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kamu çalışanlarını enflasyona ezdirmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Memur-Sen 30. Yıl Vefa Buluşması programına katıldı.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. 2025 yılı Ocak ayında yapılan zamlarla en düşük memur maaşının 43 bin 726 liraya çıktığını hatırlatan Erdoğan, 2002’den bu yana en düşük maaştaki reel artışın yüzde 266’yı bulduğunu belirtti.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan kısımlar şöyle:
2002 ile 2010 yılları arasında kamu çalışanlarımıza ilave bir derece verdik. Disiplin cezalarının affedilmesinden disiplin kurullarında sendika temsilcilerinin yer almasına kadar çalışanlarımızın lehine adımlar attık. Aile yardım ödeneğini artırdık. Çocuk yardımlarını güçlendirdik. Engelli yakını olan memurlarımıza tayin kolaylığı getirdik. Refakat izni tanıdık. Maaş promosyonlarının tamamının kamu görevlilerine ödenmesini sağladık. 2010 Anayasa referandumu ile kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı getirdik. Toplu sözleşme primlerini toplu sözleşme ikramiyesine dönüştürdük. Emekli memurlarımızın maaş ve ikramiyelerinde ciddi artışlar yaptık. 2011 ve 2013 yıllarında 280 bin, 2023’te ise 460 bin sözleşmeli personeli kadroya geçirdik.


Kamu yönetiminde köklü bir paradigma değişimi yaşandı. Tek parti ve vesayet dönemlerinde devlet ile millet arasına çekilen dikenli telleri birer birer kaldırdık. Cumhuru Cumhuriyet'le buluşturduk. Devleti milletle kucaklaştırdık. Yine bu süreçte Memur-Sen gibi sendikalarımızla diyalog içerisinde kamu görevlilerimizin çok önemli taleplerini hayata geçirdik. Geriye dönüp baktığımızda, her birinin önemi bugün daha iyi anlaşılan düzenlemelerle memurlarımızın mali ve sosyal haklarını güçlendirdik. Demokratik haklar konusunda son derece önemli atılımlar gerçekleştirdik.


Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi bir dönem ülkemizin en temel sorunlarından biri ayrımcılıktı. Kamu görevlilerimiz sırf inançlarını yaşamaya çalıştıkları için fişleniyor, baskıya maruz kalıyorlardı. Sadece dinini hayatına tatbik ettiği için irticacı, gerici, tarikatçı, yobaz denilerek tahkir ediliyorlardı. "Selamün aleyküm" diyenler, "Elhamdülillah" diyenler, namaz kılanlar, hacca gidenler, oruç tutanlar bilhassa belli dönemlerde hor görüldü, çalıştıkları kurumlarda psikolojik baskıya muhatap oldu. On yıllar boyunca özellikle bürokraside ideolojik bir kast sistemi... Bunun konuşulmasını, tartışılmasını asla istemediler. Kendi klanları, kendi hizipleri dışında kimseye hayat hakkı tanımadılar. Millete "bidon kafalı" dediler. "Göbeğini kaşıyan adam" dediler. Bizim burada edebimizin el vermeyeceği ifadelerle insanımıza hakaret ettiler. Bunların hepsini ve çok daha fazlasını sizlerle birlikte gördük. Baskının her türlüsünü iliklerimize kadar yine sizlerle beraber yaşadık. Milletin iradesine ve demokrasimize vurulan zincirleri de siz Memur-Senli kardeşlerimle birlikte parçaladık. Hamdolsun, azgın azınlığın sessiz çoğunluğa hayat tarzı dayattığı, baskı uyguladığı, parmak salladığı o karanlık günler artık geride kaldı.


Hac farizasını yerine getirmek isteyen kamu çalışanlarımıza ücretsiz izin hakkı tanıdık. Cuma namazı vaktini ihtiva eden izin düzenlemesini uygulamaya aldık. Başörtüsüne yönelik faşizan, yasakçı uygulamalara son verdik. Bugün kadınlar hiçbir kısıtlama olmadan tüm kamu kurumlarında özgürce çalışabiliyorlar. Milletin oylarıyla Meclise başörtüsüyle girdiği için hanım kardeşlerimize kürsüden had bildirildiği, gazete köşelerinden iffetlerine ahlaksızca dil uzatıldığı karanlık günlerden bugün başörtülü hakimlerin, savcıların, valilerin, büyükelçilerin, siyasetçilerin, bakanların olduğu günlere geldik.


"KAZANIMLARIMIZ DAHA SAĞLAM GÜVENCEYE ALINACAK" 
Hedefimiz, uğruna bedel ödeyerek elde ettiğimiz bütün bu kazanımların yeni anayasada daha sağlam bir güvenceye kavuşturulmasıdır. Zaman zaman şahit olduğumuz hadsizliklerin, küstahlıkların, insanımızın en temel haklarını kullanmasından duyulan tahammülsüzlüklerin önünü ancak bu şekilde tamamen kesebiliriz. Bizden sonraki nesillerin, bizim yaşadıklarımızı yaşamamaları için başörtüsünden, sakalından, sarığından, çarşafından dolayı kimsenin ötekileştirilmediği bir iklimi bu ülkede tesis ve tahkim etmek durumundayız. Bizim hepimizin varlık gayesi işte budur. Geride bırakacağımız en büyük miras böyle bir Türkiye olacaktır. Ülkemizi yeni, sivil ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşturma mücadelemize vereceğiniz desteği bu bakımdan çok önemli buluyorum. Memur-Sen'den, Cumhur İttifakı olarak başlatıp bir devlet projesi olarak yürüttüğümüz terörsüz Türkiye girişimimize de katkı sunmasını, bu hayırlı süreci samimiyetle sahiplenmesini bekliyorum.


Yasaklarla mücadelenin yanı sıra, özlük haklarıyla ilgili de önemli adımlar attık. Kamu görevlileri dahil tüm çalışanlarımızın ücretlerinde asgari ücret tutarı kadar gelir vergisi muafiyeti getirdik. 5 milyon 300 bin kişiyi kapsayan ek gösterge düzenlemesini hayata geçirdik. Ana muhalefetin Anayasa Mahkemesi'ne götürerek iptal ettirdiği toplu sözleşme ikramiyesi için yeni bir düzenleme yaparak bu ikramiyenin sendika üyesi tüm kamu görevlilerimize ödenmesini temin ettik. Kısa süre önce, üniversite idari personelinin yer değişikliği çalışmasını başarıyla tamamlayarak yürürlüğe aldık. Kamuda sendika bilincini yaygınlaştırdık.


"ÇALIŞANLARIN REFAHINI ARTIRACAĞIZ" 
2002'de kamu görevlilerinin sendikalaşma oranı yüzde 47,94'tü. Bu oran 2024 yılında yüzde 75,18'e çıktı. 2002 yılında 650 bin 770 olan sendika üye sayısı bugün 2 milyon 251 bine yükseldi. 23 yıl önce 44 sendika varken bugün 286 sendikamız mevcut. Özetin özeti mahiyetindeki bu tablo, bizim kamu sendikacılığının gelişip büyümesine verdiğimiz önemi çok net biçimde ortaya koyuyor.


Burada şu hususu da ifade etmek isterim; 2025 yılı Ocak ayında yaptığımız zamlarla en düşük devlet memuru maaşını 43 bin 726 liraya ulaştırdık. Bu artışla birlikte 2002'den bu yana en düşük memur maaşındaki reel artış yüzde 266'ya yükseldi. Şimdi önümüzde yeni bir toplu sözleşme dönemi var. 2026-2027 yıllarını kapsayacak 8. dönem kamu toplu sözleşme görüşmeleri inşallah Ağustos ayında başlayacak. Bu görüşmelerde sendikaların taleplerini can kulağıyla dinleyecek, gerçekleri gözetecek, ekonomimizin imkanlarıyla kamu çalışanlarımızın refahını dengeleyen bir yol haritası çizmeye özen göstereceğiz.


Şunu tüm samimiyetimle vurgulamak arzusundayım; 23 yılda kamu çalışanlarımız için verdiğimiz mücadele, attığımız adımlar, hayata geçirdiğimiz reformlar ortadadır. Türk ekonomisi büyüdükçe bundan ortaya çıkan katma değerin toplumun tüm kesimlerine adaletli bir şekilde yayılmasını sağladık. Üreticilerimiz, çiftçilerimiz, emekçilerimiz, sanayicilerimiz gibi kamu görevlilerimizin de haklarını layıkıyla korumak, şartlarını iyileştirmek, onları enflasyona ezdirmemek bizim asli vazifemizdir. Şimdiye kadar kamu görevlilerimizin sosyal, mali ve özlük haklarını nasıl geliştirdiysek, yeni dönem toplu sözleşme sürecinde de inşallah aynı prensiple hareket edeceğiz. 


"GAZZE SOYKIRIMINDA İSRAİL'E KARŞI EN NET DURUŞU SERGİLEYEN ÜLKELERDEN BİRİ OLDUK" 
Siz de bölgemizde ve dünyada olup bitenleri yakından takip ediyorsunuz. Türkiye olarak bir yandan toplam faturası 100 milyar doları aşan 6 Şubat depremlerinin yaralarını sarmak için mücadele ediyor, diğer yandan da bölgemizdeki çatışmaları ve krizleri suhuletle yönetmeye çalışıyoruz. 3,5 yılını tamamlayan Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ülkemize sirayet etmesine izin vermedik. 7 Ekim 2023'ten beri devam eden Gazze soykırımında İsrail'e karşı en net duruşu sergileyen ülkelerden biri olduk. Soykırımcı İsrail ile tüm ticari işlemleri durdurarak toplamda 9 milyar doları bulan bir rakamdan sarfınazar ettik. Ana muhalefet partisi Filistin direnişine terör çamuru atarken, biz Gazzeli kardeşlerimizin yanında dimdik durduk. Son olarak, İsrail ve destekçilerinin komşumuz İran’a yönelik saldırılarının daha büyük bir felakete dönüşmemesi için yoğun çaba harcıyoruz. İran'ın egemenliğine ve bölgemizin güvenliğine yönelik saldırıları kimden gelirse gelsin asla tasvip etmiyor, tepkimizi de açıkça ortaya koyuyoruz.


"ÜLKEMİZİ SAKİN SULARA ULAŞTIRMANIN DERDİNDEYİZ" 
Hafta sonu İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi'nin 51. oturumuna İstanbul'da iki gün boyunca ev sahipliği yaptık. Yarın NATO devlet ve hükümet başkanları zirvesine katılmak üzere Lahey’e gidiyoruz. Gerek biz, gerek Dışişleri Bakanımız, gerekse diğer arkadaşlarımız, telafisi mümkün olmayan acılar yaşanmaması için seferber olmuş durumdayız. Hep beraber ülkemizi, dalga boyu sürekli yükselen fırtınalı sulardan bir an önce sakin sulara ulaştırmanın derdindeyiz. Günübirlik politikalarla değil, dağın arkasındaki tehlikeleri gören, bunlara erkenden tedbir alan uzun erimli bir bakış açısıyla hareket ediyoruz. Milletimiz gönlünü ferah tutsun. 86 milyonun kılına zarar gelmemesi için ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık, onu yapacağız ve yapıyoruz.


Tüm bu sıkıntılara rağmen son iki yıldır kararlılıkla uyguladığımız ekonomi programımızın olumlu neticelerini hamdolsun almaya başladık. Enflasyon hedeflerimiz gerçekleştikçe inşallah alım gücündeki artış daha fazla hissedilecek. Bunun da kazananı 86 milyonun tamamı olacak. Kısa vadeli hesaplar bu ülkeye her zaman kaybettirmiştir. Popülizm, bu millete geçmişte çok ağır faturalar yüklemiştir. Seçim meydanlarında bol keseden atıp tutup, şimdi belediye işçilerini kapı dışarı edenlerin kışkırtmalarına prim vermiyoruz.


Dikkat ederseniz, bir tarafta İsrail ve ortakları komşumuz İran'a saldırıyor, diğer tarafta ana muhalefet partisinin genel başkanı yeniden gündeme getirdiği sorumsuz boykot listeleriyle Türk ekonomisine ve milli markalara alenen darbe vurmaya çalışıyor. Belediyeler üzerinden iş dünyasını, esnafı, tüccarı haraca bağlamış 3-5 yan kesiciyi korumak adına utanmadan milletin ekmeğiyle oynuyor. Kimse kusura bakmasın, çevremiz ateş çemberiyle sarılıyken, böyle bir dönemde çıkıp yeni boykot listeleriyle istihdam sağlayan milli markaları hedef göstermek, gaflet değilse ekonomiye savaş açmak demektir. Dünyayı takip eden, ülkesini seven, milletine karşı sorumluluk duygusu olan hiç kimse bu derece şuursuz, bu derece keyfi hareket edemez.