Cuma, 22 Kasım, 2024
HABER: CANAN BİLGİN
ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte yeniden şekillenecek küresel ekonomi, bu yıl ılımlı büyümesini sürdürecek. Trump yönetiminin büyük oranda vergi teşviki uygulayacağı yönündeki beklenti, ABD ve küresel büyümeye dair iyimserliği artırdı. Trump’ın vadettiği teşvikler faiz oranlarını ve doların değerini artırırken, ABD hisse senedi fiyatları endeksini de yükseltti.
TÜKETİCİ GÜVENİ
Daha güçlü bir dolar, hem ihracat büyümesini hem de enflasyon beklentilerini artırdığı için Avrupa ve Japonya açısından iyi haber olarak değerlendirilirken, para birimleri değer kaybeden gelişmekte olan ülkeler için ise kötü haber. Ancak dolardaki bu artış, finansal piyasa döngülerinin geliştiği, emtia fiyatlarının yükseldiği ve tüketici güveninin arttığı bir dönemde gerçekleşiyor.
ILIMLI BÜYÜME
Geçtiğimiz haftalarda İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun da gündem maddelerinden olan jeopolitik ve küresel ekonomi tahminleri, 2017’de işlerin korkulduğu kadar da kötü bir yıl olmayacağına işaret ediyor.
İngiliz analiz şirketi IHS Markit’in baş ekonomisti Nariman Behravesh, 2016 yılında yüzde 2.4 iken 2017’de yüzde 2.8’e ve 2018’de yüzde 3.1’e yükseleceği tahmin edilen küresel büyümenin ılımlı derecede süreceğini belirtiyor.
Behravesh’in Davos’ta da gündeme getirdiği tahminlere göre siyasi ve politik belirsizliğin yüksek olması, küreselleşme karşıtı hareketlerin artması, 2017 ve sonrasında büyümeye zarar verebilir.
İşte Trumplı bir dünyada küresel ekonomiyi şekillendirmesi merakla beklenen 10 gelişme...
İŞTE 2017’NİN KÜRESEL GÜNDEM MADDELERİ
ABD EKONOMİSİNE İVME
ABD ekonomisi, yeni Başkan Donald Trump’ın teşviklerinden önce ivme kazanacak. Yıl boyunca enerji sektöründe yapılacak harcamalarla 2016’da yüzde 1.6 olan büyümenin artarak bu yıl yüzde 2.3’e çıkacağı öngörülüyor. Ayrıca önümüzdeki yıl vergi indirimleri ve altyapı harcamalarının da yürürlüğe girmesiyle 2018 yılında büyüme yüzde 2.6 düzeyinde gerçekleşecek. ABD’de başkanlık seçimlerinden hemen sonra toparlanan tüketici güveninin büyümeyle birlikte daha da artması bekleniyor.
AVRUPA YAVAŞLIYOR
Öncelikle İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması ve politik belirsizlikler nedeniyle Avrupa’nın ekonomik hızı biraz yavaşlayacak. Brexit, İtalya’daki son referandumdan çıkan beklenmedik sonuç, Fransa, Almanya ve Hollanda’daki yaklaşan seçimler de, Avrupa’nın büyümesine zarar verebilir. Özellikle İtalya’daki siyasi karışıklık zaten zor günler geçiren bankacılık sektöründe bir krizi tetikleyebilir. Euro bölgesinde geçtiğimiz yıl yüzde 1.7 olan büyümenin bu yıl yüzde 1.4’e gerileyeceği öngörülüyor. Öte yandan; Avrupa Merkez Bankası tahvil alım programını genişletti. Daha zayıf bir Euro, ihracat artışına ve petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte enflasyon oranlarının da yukarı yönlü hızlanmasına yardımcı olacak.
ZAYIF YEN İHRACATI ARTIRACAK
Son yıllarda sıkıntı yaşayan Japonya’da daha zayıf bir yen, ihracatı artırmaya yardımcı olacak ve ekonomiyi deflasyondan kurtaracak. Dünyanın en önemli ticaret anlaşması olarak değerlendirilen ve Japonya’nın da taraf olduğu Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’nın (TPP) sona ermesi, Japonya’daki önemli yapısal reformların şansını azaltıyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk icraatlarından biri de Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’ndan(TPP) çekilme kararını imzalamak oldu. Öte yandan, mütevazı olmasına rağmen ekim ayında Japonya parlamentosu tarafından kabul edilen mali paket, deprem yardımlarına ve daha fazla altyapı harcamasına olanak sağlayacak. Japonya’nın büyümesinin de hem bu yıl hem de 2018’de yaklaşık yüzde 1.0 civarında sabitleneceği öngörülüyor.
ÇİN’İN BÜYÜMESİ GERİLEYECEK
Çin’in büyümesi konut inşaatındaki yavaşlamayla birlikte daha da gerileyecek. Çin hükümeti teşvikleri kaldırma aşamasında. Bu durum da, konut ve inşaat sektörü ile ağır sanayiye zarar vererek 2016’da yüzde 6.7 olan büyümeyi bu yıl yüzde 6.4’e düşürecek. Çin, ayrıca sermaye çıkışı nedeniyle başka bir sorunla da karşı karşıya. Döviz rezervleri beş yılın en düşük seviyesinde ve renminbi 2008 seviyelerine geri döndü. Hükümet, buna karşılık bazı sermaye denetimleri uyguluyor. Ancak para birimi üzerindeki baskıyı azaltmak ve yıllık amortismanı yüzde 5’te sınırlamak için muhtemelen yakında daha fazlasını yapacak.
GELİŞEN PİYASALAR İYİLEŞİYOR
ABD’nin ılımlı bir şekilde güçlenmesi, küresel genişlemeler ve yükselen emtia fiyatlarıyla gelişmekte olan piyasalarda daha iyi sonuçlar bekleniyor. Ancak sermaye kaçışı ve para birimlerinin değer kaybetmesi bazı ülkelerde merkez bankalarının başını ağrıtıyor. Kurlarda dalgalanma iki nedenden dolayı istenmiyor. Birincisi; merkez bankaları daha fazla sermaye kaçışını önlemek için daha kısıtlayıcı politikalar izlemek zorunda. İkincisi; gelişmekte olan ülkelerde dolar cinsinden borçlanma son yıllarda hızlı bir şekilde artarak yaklaşık 3.5 trilyon dolara ulaştı. Doların değeri arttıkça, bu borçların yükü de artıyor. Gelişmekte olan piyasalar için iyi haber ise ekonomik temellerinin (örneğin cari işlemler açığı) son birkaç yılda iyileşmesi...
EMTİA FİYATLARINDA ARTIŞ TRENDİ
Talepte yükselen ivme ve daha fazla arz kısıtlaması, emtia fiyatlarının önümüzdeki yıl artmaya devam edeceğini gösteriyor. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) petrol üretimini kısma konusunda anlaşmaya varması da bunda etkili olacak. 2016 ocak-eylül döneminde emtia fiyatları yüzde 40’dan fazla arttı. Kasım ayı başlarında biraz gerileyen fiyatlar, ABD seçimlerinden sonra tekrar hız kazandı. Belki daha da önemlisi, yükselen petrol fiyatları ABD üretimini teşvik edecek ve bu da gelecekteki fiyat artışlarını zayıflatacak.
ENFLASYON ARTIŞIN EŞİĞİNDE
Yıllardır deflasyon tehdidiyle karşı karşıya kalan dünya ekonomisi, şimdi enflasyonda bir artışın eşiğinde duruyor. ABD’de yükselen ücret enflasyonu, mali teşvik uygulaması ile daha hızlı tırmanmaya başladı. Emtia fiyatlarındaki artışla birlikte de daha hızlı fiyat enflasyonuna dönüşecek. Enflasyondaki benzer bir artış eğilimi dünyanın pek çok yerinde görülüyor. ABD ekonomisinde güçlenen dolar eşliğinde enflasyonist baskıların artması, ABD’nin enflasyon “ihraç” edeceği anlamına geliyor.
YÜKSEK FAİZE DEVAM
Faiz oranları ABD’de yükselmeye devam ederken, gelişmekte olan piyasalarda da yukarı çekilecek. Fed, ABD’de güçlü büyüme ve enflasyon beklentileri ile 2017’de faizleri en az üç kez artıracak. Bu da, gelişmekte olan bazı ülkelerin merkez bankalarını faiz oranlarını yükseltmeye, diğerlerini de faiz indirimine son vermeye zorladı. Hem İngiltere Merkez Bankası hem de Avrupa Merkez Bankası, ABD’deki yüksek faiz oranları ve Atlantik’in her iki tarafındaki siyasi belirsizliğin, küresel finans sisteminde, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde ve Avrupa’da “mevcut güvenlik açıklarını artırabileceği” yönünde uyarıda bulundu. ABD’de faiz oranlarının yükselmesi, Türkiye ve Meksika gibi ülkelerde merkez bankalarını faiz artışına; Hindistan, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerde ise faiz indirimlerini durdurmaya zorlayarak, gelişmekte olan ülkelerdeki para birimlerinden kaçışı tetikledi. Avrupa’da bankalara ve borç baskısına ilişkin endişeler de yaşanıyor.
DOLAR DAHA FAZLA DEĞERLENECEK
Dolar, Donald Trump’ın zaferinin ardından daha da değer kazandı. Kasım ayı sonuna kadar yen karşısında 8 ayın, Euro karşısında ise 20 ayın en yüksek seviyesine ulaştı. Dolardaki değer artışı ABD seçimleri ve İtalya’daki referanduma ilişkin endişelerden kaynaklandı. Dolar değerini artırırken gelişmekte olan pazarlarda kurlar çok sert zarar gördü. Asya’da döviz kurları yüzde 2 (Çin para birimi remninbi ve Tayland para birimi baht) ile yüzde 7 (Japon yeni) arasında düştü. Amerikan dolarının önümüzdeki dönemde de değer kazanmayı sürdüreceği öngörülüyor.
RESESYON OLASILIĞI DÜŞÜK
Bu yıl ABD veya küresel resesyon riskinin yüzde 25’den fazla olmadığı öngörülüyor. Gerekçesi ise öncelikle; Amerikan Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükseltmesi beklense bile küresel para koşulları son derece uyumlu kalmaya devam ediyor. İkinci olarak; OPEC’in petrol üretimini kısma yönündeki anlaşmaya rağmen küresel petrol piyasalarının tedariki sağlanmış durumda. Bu da, petrol riskinin düşük olduğuna işaret ediyor. Son olarak da, 2008’deki gibi bir mali krizin tekrarlanma ihtimali oldukça uzak.Ancak bugün siyasi ve politik belirsizlikler, bir yıl öncesine göre daha yüksek. ABD ve Avrupa’da küreselleşme karşıtı hareketlerin artması, büyümeye zarar verecek politikalarla sonuçlanabilir. Özellikle de bir ticaret savaşı ABD’yi ve global ekonomileri resesyona sürükleyebilir.
01 Şubat 2017 Çarşamba
21 Kasım 2024 Perşembe
21 Kasım 2024 Perşembe
21 Kasım 2024 Perşembe
21 Kasım 2024 Perşembe