163 yıllık ömründe hastane de oldu müze de

Giriş: 11.12.2018 - 00:00
Güncelleme: 17.12.2024 - 22:35

İstanbul Köşe Bucak’ın bu haftaki konuğu Beykoz Kasrı… İstanbul’un defalarca kimlik ve işlev değiştiren nice yapısından biri olan yapı, kısa süre önce bir müzeye dönüştü. Gelin, Boğaziçi’nin ilk kâgir ve neo-klasik üsluptaki saray yapısının öyküsüne yakından bakalım. Eski Beykozluların hâlâ ‘saray hastanesi’ olarak andıkları bu istisnai yapının hikâyesiyle Boğaziçi’nin kuzey kıyılarına doğru bir gezintiye çıkalım.Bir zamanlar Yalıköy’e uzanan çayır ile sahil arasında kalan tepecikte yükselen Beykoz Kasrı’nı, Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Sultan Abdülmecid’e bağlılığını bildirmek amacıyla yaptırmak ister.

İNŞAATI 10 YIL SÜRDÜ

Beykoz Kasrı’nın -ya da daha az bilinen ve adandığı sultanı hatırlatan adıyla Beykoz Mecidiye Kasrı’nın- inşaatı 1845 yılında başlar. Ancak yapının bütünüyle bitmesi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın 1849’da ölmesi üzerine oğlu Sait Paşa’nın zamanında olur. Böylelikle kasır, inşaatın başlamasından 10 yıl kadar sonra 1854-55 yılında tamamlanır. Kasrı, dönemin meşhur mimarları Nigogos ve Sarkis Balyan tasarlayıp inşa eder.
Sultan Abdülmecid’in, kendisine hizmet ve sadakat sunmak için yaptırılan Beykoz Kasrı’na pek iltifat etmediği, bunun da yapının ona Osmanlı Devleti’ne büyük sıkıntı yaşatan ‘Mısır meselesi’ni hatırlatması yüzünden olduğu yorumu yapılır. Kasra iltifat eden ve burada nispeten daha fazla zaman geçiren Sultan Abdülaziz’dir. Sultan Reşad’ın da kasrı kullandığı, hatta bahçesinde bir bahar ziyafeti verdiği bilinir.

BOĞAZ’IN İLK KÂGİR YAPISI

Beykoz Kasrı, kaynaklarda Boğaziçi’nde yapılan ilk neoklasik üsluptaki kâgir yapı olarak geçer. Bina, kademeli bir piramit şeklinde, gittikçe genişleyen bir teras kaidesi üzerine oturur ve böylelikle 200 dönümlük bir arazide mis kokulu ıhlamurlar, devasa manolyalar ve çam ağaçlarıyla kaplı bir koru içinde adeta bir anıt gibi yükselir ve her yerden görülür.

Kasrın cephesinin kaplandığı taş İtalya’dan getirilir; binanın dış yüzeylerinde yerli beyaz mermerler de kullanılır. Yapının iç mekanları, renkli somaki ve mermerlerle dekore edilir. Kasır duvarları büyük boy aynalar ile süslenir. Beykoz Kasrı’nın girişi deniz cephesindedir. Kat yüksekliğinin sekiz metreyi bulduğu, iki katlı, kare planlı yapı, uzunlamasına üçe bölünür; ortadaki iki katlı sofa bir uçtan diğerine uzanır. Kasrın her iki katında köşelerde birer oda bulunur.
Sofanın orta bölümünden yükselen camekan fener, kasrın üç kat olarak algılanmasına neden olur.

FRANSIZ İMPARATORİÇESİ KONUK OLDU

Beykoz Kasrı’nın, saray erkânının günü birlik ziyaretleri için tasarlandığı, gecelemek için düşünülmediği, bu yüzden de yapıda mutfak ve hamam bölümlerine yer verilmediği biliniyor. Kasra bir deniz sefasının ardından ulaşan saray ahalisi, günü Boğaziçi’nin bu güzel sahilinde ve çevresinde geçirip, yapıda ve bahçesinde dinlendikten sonra ekseriyetle İstanbul’a geri dönüyordu. Burada sarayın önemli misafirlerinin ağırlandığı da oluyordu. Kasrın en meşhur misafirlerinden biri Fransa İmparatoriçesi Eugénie idi. İstanbul’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret esnasında, Beykoz Çayırı’ndaki av partilerine katılan imparatoriçe için burada Arap tarzı köşk biçiminde bir pavyon kurulduğu biliniyor. Sarkis Balyan’ın inşa ettiği bu ilginç binanın, o günlerde yeni yeni açılan dünya sergilerinin pavyonlarını hatırlatan bir yapıda olduğu aktarılıyor.

DENİZ KABUKLARIYLA SÜSLÜ YAPAY MAĞARA

Kasra dair mimari tarihine düşülen notlardan biri de korusu içinde yer alan yapay mağaradır. Birbirinden güzel ağaçlarla süslü, yemyeşil korusu içinde yaz sıcaklarından korunmak için yapılmış bu ‘grotto’, 18. yüzyıl Avrupa bahçe mimarisinde sık rastlanan yapay mağaraların İstanbul’daki nadir örneklerindendir. Dar ve dolambaçlı bir yol ile ulaşılan ‘grotto’nun kubbeli iki küçük odası bulunur; duvarları istiridye kabukları ile süslenmiş olup üst kısmından bir küçük şelale gibi su akar.

SARAY HASTANESİ

Saltanat yapısı olarak tasarlanan Beykoz Kasrı, 163 yıllık ömründe çok farklı görevler üstlenir. Başta Sultan Abdülaziz olmak üzere sultanların zaman zaman bizzat istifade ettiği, misafirlerini ağırladığı, bahçesinde ziyafetlerin verildiği, gösterilerin yapıldığı kasır bir süre sonra gözden düşer. Bunda devletin içinde bulunduğu dar boğazın etkisi büyüktür. Yapı, şehrin dışında, temiz havaya haiz bir yerde bulunduğundan kamu hizmetine tahsis edilir. Önce dârü’l-eytâm (yetimler yurdu) olur. 1920’li yıllarda ise trahomlu (bir çeşit göz hastalığı) hastalar için kullanılır. 1953’te prevantoryuma yani verem mikrobuyla enfekte olmuş kişilerin bağışıklık sistemini güçlendirmek ve hastalık ilerlemeden mücadele edilebilmesi için hizmet veren bir sağlık kuruluşuna dönüşür. 1963’te prevantoryum kapatılır ve kasır Beykoz Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi olur. Uzun süre hastane binası olarak hizmet verdiği için kasrın adı ‘saray hastanesi’ne dönüşür. Saray hastanesi her ne kadar saraya hizmet veren bir hastane çağrışımı yapsa da aslında bir zamanlar sultanları ağırlayan bu küçük Boğaziçi sarayının değişen talihini vurguluyor.

MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Beykoz Mecidiye Kasrı, 23 Aralık 1997’de TBMM Millî Saraylara bağlanır ve koruma altına alındı. 2010’da başlayan restorasyon çalışmaları 2016 başında bitirildi ve 11 Nisan 2017’de müze olarak ziyarete açıldı.