Prof. Dr. Kerem Alkin
Baştan belirteyim; TCMB’nin son faiz artış kararına katılmıyorum. Çünkü, söz konusu faiz artışı kararını canı gönülden talep eden, kaç haftadır bu konuda ‘piyasa beklentisi’ oluşturan finans piyasası profesyonelleri ve finans kurumlarının ekonomistlerinin esas peşlerinde koştukları ‘faiz arbitrajı’ mı, merak ediyorum. Konuyu açayım. ‘Faiz arbitrajı’, birbiriyle farklı faiz düzeyinde olan iki ekonomi arasında, düşük faiz seviyesindeki ülkenin yatırımcılarının daha fazla faiz getirisi elde etmek adına faizi seviyesi daha yüksek düzeydeki ekonomiye yönelmesidir. Japon ev hanımlarının yıllarca ‘carry trade’, yani tasarruflarını yüksek faizli TL yatırım araçlarına yönlendirdiklerini hep dinledik, durduk.
2008 küresel finans krizi, krizden etkilenen ABD ve Avrupa ekonomilerinde ciddi boyutlarda bir faiz indirimini, ABD (Fed) ve AB (ECB) merkez bankaları için hayli geniş bir karşılıksız para basımını ve bilanço genişlemesini zorunlu kıldı. Buna, Japonya’yı da eklediğimizde, trilyonlarca doları bulan parasal genişleme ve bu paranın ‘sıfır’ faizle piyasaya sunulması, faiz hadleri daha yüksek ekonomilerden ‘faiz arbitrajı’ ile hayli yüksek ‘reel faiz’ geliri elde edilmesini sağlayacak bir spekülasyon ortamını adeta kamçıladı. Öyle ki, negatif faiz getirisi olan tahviller dahil dünyada negatif getirisi olan yatırım araçlarına park etmiş parasal büyüklük
19 trilyon dolara dayanmış durumda.
Dünyanın önde gelen tüm uluslararası finans kurumları ve onların Türkiye’deki muhatapları, müşterileri için deli gibi yüksek reel getirisi olan yatırım ortamı arıyor. Şimdi, bu imkanı Türkiye piyasasında bulmuş durumdalar. Çünkü, enflasyon beklentilerine bağlı olarak, yüzde 16-19 bandına yükselmiş olan TL cinsinden yatırım araçlarının getirisi, uluslararası yatırımcılara 2 ile 4 puan arasında reel faiz imkanı veriyor. Oysa, aynı uluslararası yatırımcının, spekülatörünün parası şu anda ‘sıfır’a yakın düzeyde değerleniyor. Yani, enflasyona karşı ‘sıkılaştırılmış para politikası’ tercihinin sunduğu yüzde 2-4 düzeyindeki ‘faiz arbitrajcıları’nı hayli mutlu etmiş durumdayız.
Madalyonun öbür yüzünde ise küresel virüs salgınının birinci dalgası tüm dünyayı hazırlıksız yakaladığında, dünyanın önde gelen ekonomileri reel sektörünü ayakta tutmak için ne yapıyor ise bir kuruş TCMB’ye karşılıksız para bastırtmadan, bankacılık sistemini reel sektöre kredi kullandırmaya özendirerek ve kredi maliyetlerini düşürecek doğru adımlar attık. Bugün, para politikası faizinin yükselmesi, bir cephede pandeminin zorlu döneminde reel sektöre uygun koşullarda kredi kullandırmış bankalarımızın kaynak maliyetinin sürdürülebilirliğini ve kârlılığını olumsuz yönde etkileyecek.
Diğer cephede ise pandeminin ikinci dalgası için zaten bedel ödemekte olan reel sektör açısından, yeniden krediye ihtiyaç duyması halinde kullanmaya cesaret edemeyeceği ölçüde kredi maliyetleri artmış olacak. ‘Mavi kan’ neoliberal ortodoks ekonomistlerin ‘enflasyonu önceliklendirme’ tercihleri, üretim, istihdam, büyüme ve ihracata yönelik kayıtsızlıkları beni her zaman şaşırtmış ve endişelendirmiştir. Umarım, ekonomiyi bu derece ‘soğutma’nın sebep olacağı sosyo-ekonomik sonuçlara yönelik ek tedbirler de eş zamanlı olarak devrede olur.
ŞİMDİ, ‘BİRLEŞME’ VE ‘SATIN ALMA’ ZAMANI
Reel sektörümüz, uzunca bir süredir gündeminde olması gereken bir konuyu beyninin gerilerine iterek, görmemezlikten geliyor. Bu konu, şirket birleşme ve satın almaları. 21. yüzyılın hayli sert ‘küresel rekabet’ ortamı, dünyanın her yerinde şirketleri, firmaları kapasitelerini daha da büyütmeye; yeni beceriler, yeni uzmanlaşma alanlarıyla hareket kabiliyeti kazandırmaya; bilhassa ‘ölçek ekonomisi’nin avantajlarından yararlanmaya zorluyor. Çünkü, giderek zorlaşan rekabet şartlarında, doğru alana, doğru teknoloji seçimiyle yatırım yapmak, şirketin yönetim stratejileri açısından karar alma süreçlerini zenginleştirmenin en etkili metotlarından birini, birleşme ve satın alma yoluyla şirketlerin ‘gücü’nü bir araya getirmek oluşturuyor.
Önümüzdeki dönem, konvansiyonel ticaret ve e-ticaret alanında, bilhassa perakende ve toptan ticaret alanındaki şirketlerin de, küresel ölçekte ağırlama endüstrisinin önde gelen otel, restoran ve hızlı yeme-paket servis şirketlerinin de lojistik endüstrisinin önemli oyuncularının da birleşme ve satın almalara yoğun ağırlık verecekleri bir döneme işaret ediyor.
25 Aralık 2020 Cuma