Türkiye-İran-Rusya (TIR) Üçlüsü’nün 22 Kasım 2017’de Soçi’de başlattıkları süreç, Avrasya’nın geleceğini değiştirecek, bölgesel ekonomik fırsatların önünü açacak bir işbirliğinin ipuçlarına işaret ediyor. Yeni İpek Yolu’nun vazgeçilmez kavşak noktaları olan Tahran-İstanbul-Moskova hattı, üç ülke arasında kademe kademe yükselecek stratejik işbirliğine bağlı olarak, 40 milyon kilometrekarelik Afro-Asya hinterlandında, 2030’a kadar oluşacak 21 trilyon dolarlık ek katma değerden Türkiye, Rusya ve İran’ın ‘kazan-kazan’ boyutunda birbirlerini yararlandıra-cakları yeni yatırım ve iş fırsatlarını öne çıkaracak. ‘Kuzey-Kuzey’ İttifakı, 1860’dan bu yana, ‘asimetrik düzen’in politikaları çerçevesinde, Afro-Asya hinterlandına ateş, kan ve ölüm getirdi. ‘Kapsayıcı kalkınma’yı göz ardı eden, Afro-Asya hinterlandını sömürülmesi gereken bir üretim ve kaynak merkezi olarak tanımlayan, görevlen-dirmeyi tercih eden bir yaklaşım gözlendi.
Soçi ile başlayıp, Ankara ile devam eden Üçlü Zirve’den çıkacak karar ve stratejiler, Orta Asya’dan Sahra Altı Afrika’sına, büyük bir coğrafyanın kendi nimetlerini, kendi kaynaklarını ‘kapsayıcı kalkınma’ modeli ile parlak bir geleceğe dönüştürmesine önderlik edebilir. Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar, Afrika, Körfez, Orta Doğu’nun geleceğinde, Türkiye-İran-Rusya (TIR) Üçlüsü’nün güvenlik, enerji, sanayi, ticaret, turizm, eğitim ve güvenlik alanlarında geliştirecekleri işbirliği fırsatları, ortak yatırım stratejileri, Avrasya’yı parlak, umut veren bir geleceğe taşıyacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, Türkiye’nin yürüttüğü samimi, güçlü ve şeffaf diplomasi, Rusya ve İran açısından jeoekonomik, jeostratejik bir işbirliği stratejisini inşa etmek adına, dikkatle ve özenle kucaklanması, değerlendirilmesi gereken bir platform imkanı sunuyor.
Rusya ve İran, ‘Kuzey-Kuzey’ İttifakı’nın, ‘asimetrik düzen’in Avrasya’da ürettiği ‘jeopolitik gerginlik’ alanlarını iyi analiz ederek, laboratuvar ortamında üretilmiş terör örgütlerinin derinleştirmeye çalıştığı ‘fay hatları’ndaki enerjiyi boşaltacak süreçleri hızlandırmalı. Kurtuluş Savaşı sürecinde, Türkiye’nin ‘asimetrik düzen’e karşı yürüttüğü destansı mücadeleyi desteklemiş, Cumhuriyet tarihi boyunca, ağır sanayi hamlelerinde, stratejik yatırım ve ürün alanlarında Türkiye’yle işbirliğini tercih etmiş bir Rusya’nın, bugün nükleer enerji ve hava savunma sistemleriyle iki ülke arasındaki stratejik işbirliği adımlarını güçlendirmesi, İran’ın da doğru okuması gereken bir süreçtir. Avrasya’yı ‘tekil’ beklentiler değil, ‘kapsayıcı’ bir gelecek yaşanır kılacak.
NÜKLEER ‘KÜRESELLİK’ ÇITASI
Son 15 yılda, AK Parti iktidarları Türkiye’ye, iş dünyasına sayısız beceri ve imkanlar kazandırdı. Bu imkanlardan ikisi ekonomik alanda ‘öngörülebilirlik’ ve ‘sürdürülebilirliktir. Türkiye, bu iki kavram üzerinden, 230 milyar dolardan 860 milyar dolar GSYH büyüklüğüne, 23 milyar dolardan 160 milyar dolar ihracat hacmine yürüdü. Türkiye’nin ekonomi alanında yakaladığı başarı grafiğinin Türkiye’nin bölgesinde ‘oyun kurucu’ gücünü perçinlemesinden, sahadaki becerisinden rahatsız olan küresel güçler, 2006’dan beri sayısız vahşi saldırıyla sağlanan ekonomik ve politik ‘istikrarı’ ‘öngörülebilirliği’ ve ‘sürdürülebilirliği’ yok etmeye çalıştılarsa da, çok şükür ki, başarısız oldular. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, ‘sürdürülebilirlik’ ve ‘öngörülebilirlik’ boyutunda yeni bir adım daha atıldı. Nükleer enerji. Bugün, dünyanın saygın ekonomilerini 100’ün üzerindeki ekonomiden ayıran en önemli başlık, ‘sürdürülebilirlik’ becerisi.
Nükleer enerji, bu alanda mesafe almış ekonomiler açısından üç alanda ‘sürdürülebilirlik’ imkanı sağlıyor. Birincisi, ülkenin enerji bağımsızlığı ve enerji kaynak çeşitliliği adına sürdürülebilirlik. İkincisi, küresel rekabet açısından enerji fiyatlarının yönetimi ve enerji maliyetleri açısından sürdürülebilirlik. Küresel rekabet ve itibar boyutunda, ülke ekonomisinin karbon salınımı açısından sürdürebilirlik.
Bu kritik önemdeki etkileri itibariyle Türkiye gibi bölgesine ilham veren, oyun kurucu bir ülke açısından nükleer enerji ‘küresellik’ eşiğidir. Nükleer enerji, aynı zamanda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji teknolojilerindeki ‘yerlilik’, ‘millilik’ hamlesine benzer şekilde, Türk şirketleri açısından, hem uluslararası güvenlik standartlarında çalışma kültürü, hem de yüksek sıcaklık ve basınca dayanıklı malzeme üretme yeteneği kazanacakları önemli bir fırsat. Türkiye’nin ihracatını önce 250, ardından 500 milyar dolara taşıyacaksak, bunu yüksek beceriye sahip enerji, savunma, havacılık, uzay ve bilişim teknolojileri ile yakalayacağız.
09 Nisan 2018 Pazartesi