istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi

Trump 'Yaptırım' silahını çekti: UCM'yi teslim almaya çalışıyor

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, “UCM savcısı ve diğer mahkeme görevlilerine yönelik kısıtlamalar, hayati faaliyetlerin sekteye uğramasına ve kurumun bütün işlevlerini kaybetmesine yol açabilir” dedi.

Giriş: 10.02.2025 - 18:06
Güncelleme: 10.02.2025 - 18:06

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, Trump’ın UCM'ye yönelik yaptırım kararını ve UCM’nin statüsünü değerlendirdi. Aksünger, “UCM savcısı ve diğer mahkeme görevlilerine yönelik kısıtlamalar, hayati faaliyetlerin sekteye uğramasına ve kurumun bütün işlevlerini kaybetmesine yol açabilir” dedi.


Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump'ın, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) yönelik yaptırımlar öngören başkanlık kararnamesi, mahkemenin bağımsızlığına, tarafsızlığına ve bütünlüğüne doğrudan bir saldırı niteliği taşıyor. Bu kararname ile, insanlık tarihinde uluslararası suçları soruşturma yetkisine sahip tek daimi mahkeme olan UCM'nin, savaş suçları ve insanlığa karşı suçların cezasız kalmasını önleme ve failleri caydırma konusundaki hayati işlevi risk altına girerken, bu durum uluslararası adalet sisteminin geleceği açısından da ciddi tehditler oluşturuyor.


Kararnamenin merkezinde iki temel yaptırım mekanizması bulunuyor. İlk olarak, UCM’nin, UCM yetkilileri, çalışanları ve temsilcilerinin ABD'deki tüm varlıklarının dondurulması, bu varlıkların transfer edilmesi, ödenmesi veya çekilmesinin yasaklanması öngörülüyor. İkinci olarak, UCM yetkilileri ve aile üyelerinin ABD'ye göçmen veya göçmen olmayan statüde girişi yasaklanıyor. 


Trump'ın yaptırım kararnamesi, sadece UCM personelini değil, mahkemeye yazılım, teknolojik altyapı ve teknik destek sağlayan tüm şirket ve kurumları da hedef alabilecek genişlikte. Örneğin, bu karar sonucunda UCM'nin dijital altyapısını sağlayan, veri depolama ve güvenlik hizmetleri veren şirketlerin yaptırım tehdidi altında mahkemeyle iş yapmaktan çekinmesi, kurumun temel işlevlerini yerine getirmesini imkansız hale getirebilir. ABD Hazine Bakanlığına verilen 60 günlük ek listeleme yetkisi, yaptırımların zaman içinde genişleyebileceğini gösteriyor.


Bu ABD'nin UCM personeline yönelik ilk yaptırımları değil. Trump’ın ilk döneminin sonlarında, UCM Savcılığının Afganistan soruşturmasına ABD askerlerini, Filistin soruşturmasına İsrailli yetkilileri dahil etmesi sebebiyle dönemin UCM Başsavcısı Fatou Bensouda ve birkaç savcılık çalışanına karşı da benzer yaptırımlar uygulanmış, ancak Biden yönetimi 30 Haziran 2021'de bu yaptırımları kaldırmıştı.


YAPTIRIMLARIN TARİHSEL ARKA PLANI VE UCM'YE ETKİSİ

ABD'nin ulusal güvenlik politikasında yaptırımlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana önemli bir araç olarak kullanılıyor. İlk olarak Nazilerin işgal ettikleri ülkelerin ABD'deki fonlarına erişimini engellemek için başlatılan ve 1950'de Kore Savaşı sırasında geliştirilen bu mekanizma, 1990'lı yıllarda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi öncülüğünde önemli bir dönüşüm geçirdi. Ülkelerin tamamını hedef alan kapsamlı ambargolardan, belirli kişi ve kurumları muhatap alan "hedefli yaptırımlar" dönemine geçilirken, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD, tehdit olarak gördüğü aktörlerin uluslararası finans sistemini kullanmasını engellemeye odaklandı.


Ancak Trump'ın UCM'ye uyguladığı bu yaptırım modeli, mahkemenin yapısı ve faaliyet alanıyla temelden çelişiyor. Geleneksel olarak terörizm ve yasadışı faaliyetleri engellemeye yönelik kullanılan mali kısıtlamalar ve seyahat yasakları, uluslararası bir adalet kurumuna uygulandığında, mahkemenin sadece İsrailli yetkililer aleyhine yürütülen soruşturmasını değil, Ukrayna, Sudan, Myanmar, Libya ve çok sayıda Afrika ülkesindeki tüm soruşturma ve yargılama faaliyetlerini tehlikeye atıyor. UCM savcısı ve diğer mahkeme görevlilerine yönelik bu kısıtlamalar, adeta bir terör örgütünü ortadan kaldırmaya yönelik imha stratejisini andırırken, mahkemenin bankacılık işlemlerinin engellenmesi, personel maaşlarının ödenmesi ve saha çalışmalarının finansmanı gibi hayati faaliyetlerin sekteye uğramasına ve kurumun bütün işlevlerini kaybetmesine yol açabilir.


AB'NİN KORUYUCU MEKANİZMASI: BLOKAJ YASASI

Trump yönetimindeki ABD, uluslararası kuruluşlara karşı müttefikleriyle müşterek politikalar yürütmek yerine, finansal gücünü ve küresel finans sistemindeki hakimiyetini kullanarak tek taraflı yaptırımlar uyguluyor. ABD'nin yaptırımları sınır ötesi etki doğuracak şekilde üçüncü ülkelere dayatması, özellikle Avrupa Birliği (AB) tarafından hukuka aykırı olarak değerlendiriliyor. Bu durum, UCM ile ilişkisini sürdüren AB vatandaşları ve kurumlarının da yaptırımlara maruz kalma riskini doğururken, ABD'nin uluslararası hukukun bağlayıcı normlarını ve UCM üyesi ülkelerin Roma Statüsü kapsamındaki sorumluluklarını hiçe sayabildiğini gösteriyor.


Bu tehdide karşı UCM yönetimi, AB'nin 1996'da yürürlüğe koyduğu Blokaj Yasası'nın koruyucu kalkan olarak kullanılmasını talep ediyor. Bu yasa, AB dışındaki ülkelerden ya da mahkemelerden gelen yaptırım kararlarını AB içinde geçersiz kılıyor ve AB vatandaşları ile kuruluşlarının uğradığı zararların tazmin edilmesini sağlıyor. Yasanın İran ve Küba yaptırımlarında gösterdiği başarılı performans, UCM için de umut verici bir emsal oluşturuyor.


UCM'NİN ROMA STATÜSÜ'NDEN KAYNAKLANAN YETKİLERİ

Mahkeme, Roma Statüsü'nün 70. maddesi kapsamında Trump ve diğer ABD yetkilileri hakkında yasal işlem başlatma yetkisine sahip. Bu maddenin (d) ve (e) bentleri, "mahkeme görevlilerini görevlerini yapmamaya zorlama" ve "görevlilere karşı misilleme" durumlarında yargı yetkisi tanıyor. Mahkeme daha önce benzer yetkisini, Roma Statüsü'nün 70(1)(c) bendi kapsamında Kenya soruşturmalarını engelleyen ve tanıkları tehdit eden şüpheliler hakkında kullanmıştı.


Ancak mahkemenin yaptırımlara karşı hazırlıksız yakalanması ve koruma işini tamamen taraf ülkelere bırakması dikkati çekiyor. UCM Başsavcısı Kerim Han'ın Mayıs 2024'teki tutuklama emri talebinden bu yana kapsamlı bir strateji geliştirmemesi ve Aralık 2024'teki Taraf Devletler Toplantısı'nda konunun yeterince ele alınmaması, UCM’nin kendisini korumak için yeterli hazırlığı yapamadığını gösteriyor.


Mahkeme bu süreçte geri adım atmamalı, aksine soruşturmasını genişleterek İsrailli yetkililerin yanı sıra UCM'ye yönelik yaptırımları hayata geçiren ABD'li yetkilileri de kapsama almalıdır. Trump'ın karşısına aldığı kişi ve kurumlara karşı en sert ve üst düzey saldırılarla işe başlama eğilimi karşısında, mahkemenin kararlı duruşu ve soruşturma alanını genişletmesi, bu saldırgan tutumu etkisiz hale getirebilir.


ÇÖZÜM ARAYIŞLARI VE KRİTİK EŞİK

Trump'ın UCM ve diğer uluslararası kuruluşlara karşı attığı adımlar, gelecekte benzer müdahalelerin habercisi olarak görülüyor. Bu aşamada AB ve UCM üyesi ülkelerin, mahkemeyi ve personelini korumak için ABD bankacılık sisteminden bağımsız yeni bir mali mekanizma kurması kritik önem taşıyor. Bu adım, sadece UCM için değil, benzer tehditlere maruz kalabilecek diğer uluslararası kurumlar için de emsal oluşturabilir.


ABD yaptırımlarının Küba, İran, Libya ve Rusya örneklerinde hedeflenen davranış değişikliğini sağlayamadığı göz önüne alındığında, UCM'nin alternatif mali mekanizmalarla faaliyetlerini sürdürmesi mümkün görünüyor. Bu süreçte UCM üyesi ülkelerin ABD siyaseti yerine mahkemeye göstereceği bağlılık, yalnızca UCM'nin değil, uluslararası hukuk düzeninin geleceğini de belirleyecek nitelikte bir sınav oluşturuyor.