Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

Reel politiği biliriz de hayâl politik nasıl olur? Hayâli reele nasıl indirgeriz, birbiri ile nasıl buluştururuz, yani hemhâl ederiz? 

 

Bir hoşluk olsun diye hatırlayalım. Rahmetli Mevlana İdris Zengin, ülkemizin ‘cins’ kafalarından biri idi. Çocuksuydu, şairdi, fakat kimse onun ‘hukukçu’ olduğuna inanmazdı, daha doğrusu yakıştıramazdı. Anayasa hukukçusu olduğuna ise kimseyi inandıramazdı. Yeni anayasa yapılması tartışmalarının gündem olduğu günlerde kendisi de bir anayasa yapmaya girişiyor ve bu kişisel anayasayı 53 maddeden teşekkül ettiriyor. Mukaddimesinde ‘şiirden aldığım güçle bazı kelimelerden yola çıkarak ilk kişisel anayasa denememi size sormadan tamamlamış bulunuyorum’ diyerek, besmele çekerek ve ilk maddede, ‘Devletin dini adalettir. 

 

(Hz. Ali)’ sözünü konduruyor. Şimdi bu durumu ciddi ciddi soralım: Bu ‘cins girişim’ reel politik midir hâyal politik midir, yoksa orta bir yerlerde midir?

 

Hayâl ve gerçek birbirlerine zıt kavramlarmış gibi görünse de aslında birbirlerini tamamlayıcı ve besleyici yönleri daha çoktur. Hayâl aşaması olmadan vizyona ilişkin bir husus elbette ki gerçekleşemez. Bu sebeple işin hayal kısmını ve ortamını sürekli diri tutmak mecburiyetindeyiz. Bunun için de çok sayıda ‘cins’ kafalara ve onları anlayabilecek hâyalden reel üretebilecek politikacılara ihtiyaç var. Şimdi bu çerçevede şu sözlere ve derinliğine bir bakalım.

 

* Dünya 5’ten büyüktür. 

 

* Artık Türkiye küresel bir aktördür. 

 

* Recep Tayyip Erdoğan oyun kurucu global bir liderdir.

 

Bir tema etrafında sıraladığımız bu sözler aslında bize neyi anlatıyor? Görmek istediğimiz basma kalıp hayali tespitler mi yoksa daha işin başında ama mesafe kat ettiğimiz, bir hedef ortaya koyan idealize edilmiş cümleler mi? 

 

*        *        *

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk kez 2013’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasında, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ demişti. 

 

Üzerinden yaklaşık 10 yıl geçen bu sözün küresel sosyolojide potansiyel olarak ciddi bir karşılığı oluştu. Bu nedenle bu sözü değişik vesilelerle canlı tutmak işimize gelir, devamlılığını sağlamış, potansiyeli aktive etmiş oluruz. Diğer taraftan İngiltere’nin eski Başbakanı Lord Palmerston’un 1860’larda söylediği ‘İngiltere’nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır’ sözü; diplomaside ve uluslararası ilişkilerde pragmatizmi ve sömürgeciliği merkeze alan bir süreci günümüze kadar getirdi. Güçlü, nüfuzlu ve bu imtiyazın sömürgeciliğe zemin hazırladığını düşünen devletler işlerine geldiği için bu sözü içtenlikle kabullendiler. 

 

Ülkelerin sadece menfaatleri vardır sözünü boşa çıkaracak ve devletleri; onurları, ilkeleri olan, dostluk ve düşmanlık değil, insanlık ve adalet üzerinden gidecek kurumlar olduğu vurgusunu canlı tutacak felsefi derinliği olan yeni söylemler geliştirmek gerekir.

 

Önümüz Türkiye yüzyılı olacaksa Yusuf Kaplan’ın dediği gibi Türkiye’nin kapsamlı, kuşatıcı bir zihniyet devrimine ihtiyacı var. 

 

Düşüncede, kültürde, sanatta, eğitimde devrim yapacak büyük dehalar ve adamlar yetiştirmek gerekir. Bu ülkenin bahşedilmiş çocuklarını Enderun metaforu ile ve ondan ilhamla özel bir surette ele alarak; eğitimde, kültürde, sanatta, bilimde, düşüncede yeni Gazalî’leri, Razî’leri, İbn Arabî’leri, Konevî’leri, ibn Haldun’ları, Sinan’ları ve Itrî’leri yetiştirebilecek tohumları ekmek şart. Geleceği kurgulayanlar kendi ömürlerini aşan bir şekilde uzun soluklu düşünmek zorunda. 

 

*        *        *

 

Diğer taraftan bilmemiz gerekir ki, güçlü liderliğin en büyük sosyal sermaye kaynağı olduğu sosyolojik bir gerçekliktir. Günümüzde, içeride bir takım problemlerin varlığı konuşulsa ve yaşansa da dışardan bakıldığında Türkiye bunu bizatihi deneyimliyor. Dünyanın güçlü liderlerini büyük ölçüde tükettiği bir ortamda biz bu alanda zirveyi yaşıyoruz. Yaklaşık 20 yıldır sahnede kalan Putin’in dışında sadece Erdoğan ismi var. Yaklaşan seçimler nedeniyle ülkemiz sosyolojisinde karşılığı olan bir adım da atarak ve gençleri işaret ederek seçmenden ‘son kez destek’ istedi. 20 yılın zorlukları, yaşanmışlıkları, badireleri ve Fetö darbe girişimi gibi tüm olanları yıpranmışlık değil, bir tecrübe birikimi olarak görmek en doğru yaklaşımdır. 

 

Bizim devlet tasavvurumuzda hayâl ve gerçek her zaman için birbirini tamamlayan ve ilham verici konumdadır. Ama bilelim ki; daimi yaşatmamız gereken adalettir, adil olmadır. Edirne’de, Bursa’da ve İstanbul Topkapı Sarayı’nda Osmanlı, kendi yönetim üslerine boşuna Adalet Kuleleri dikmedi. Mevlana İdris’in hatırlattığı üzere hakikaten ‘Devletin dini adalettir’. Yeni küresel mottomuz da bu söz olabilir.

27 Aralık 2022 Salı