Enflasyonun mayıs ayında zirveyi gördükten sonra düşüşe geçmesi bekleniyor. Merkez Bankası’nın güncellenen beklentisi, yıl sonunda enflasyonun yüzde 38’e gerileyebileceği yönünde. Piyasalar ise daha temkinli. Orada beklenti yüzde 43.6 seviyesinde. Yılın ikinci yarısında ücret artışları geçtiğimiz 2-3 yıla kıyasla daha düşük olacak. Bir taraftan da TL reel bazda değerleniyor. Ücret ve kur baskısının hafiflemesi, önümüzdeki 6-9 aylık süreçte enflasyonun önce yüzde 40’lı, sonra yüzde 30’lu rakamlara gerilemesine destek olabilir. İşin asıl zor kısmı, yüzde 20’li ve yüzde 10’lu seviyelere inmek olacak.
Son bir yıllık dönemde enflasyonla mücadelenin ana aktörü Merkez Bankası oldu. Olağandışı bir durum değil bu. Para politikası olmadan enflasyonla mücadele edilmez. Bununla birlikte, faizin bir amaç değil, araç olduğu unutulmamalı. Diğer araçlarla desteklenmediği müddetçe para politikasının tek başına enflasyonu tek hanelere düşürmesi mümkün değil.
PARA POLİTİKASINA DESTEK ŞART
Kamu kesimine yönelik açıklanan tasarruf ve verimlilik tedbirleri, para politikasına kısmen yardımcı olacaktır. Ama o da yeterli gelmeyebilir. Büyüme, istihdam ve reel sektörün rekabet gücüne kalıcı zararlar vermeden enflasyonu düşürmeyi hedefliyorsak, yapısal reformlarla süreci desteklemeliyiz.
Tarımsal ürünlerdeki aracılık maliyetlerinin azaltılması, sanayi ve tarım teşviklerinde etkinliğin artırılması, doğrudan ve dolaylı vergiler arasındaki dengesizliğin düzeltilmesi, kıdem tazminatı sisteminin güncellenmesi, meslek liselerinin rehabilitasyonu, KOBİ’lerde dijital ve yeşil dönüşümün desteklenmesi gibi konu başlıklarında yıllardan beri süre gelen bir reform beklentisi var. Bu alanlarda ihtiyaç duyulan reformlar ertelendikçe düşük enflasyon, katma değerli büyüme ve yüksek istihdam dengesine bir türlü ulaşamıyoruz. İçlerinden biri veya ikisi sürekli fire veriyor.
Sıkı para politikası ve sıcak para girişleri döviz piyasasını kontrol altında tutarak enflasyonla mücadelede alan açıyor. Ama bu sefer de büyüme performansımız ihracat ve üretkenlik artışına dayalı olmaktan uzaklaşabiliyor. Refah artışı, yabancı sermaye girişlerine bağımlı hale geliyor. Bir müddet sonra cari açık, kafasını yeniden kaldırarak kırılganlık ve tedirginlik oluşturabiliyor.
BÜTÜNCÜL STRATEJİ-EŞGÜDÜMLÜ POLİTİKALAR
Yüksek enflasyona neden olan bazı faktörlerin konjonktürel bazılarının ise yapısal olduğununun altını çizeyim. Para politikası ve mali tedbirlerin nüfuz edebileceği enflasyon katmanlarıyla yapısal politikaların etki alanları farklı. Bu yüzden süreci daha sağlıklı yönetebilmek için bütüncül bir stratejiye ve eşgüdümlü politikalara ihtiyacımız var. Bunların yanı sıra uluslararası sermaye akımlarını ihtiyatlı ve titiz biçimde yönetmeliyiz. İlk etapta sermaye girişlerini swap ve benzeri kanallardan hisse senedi ve DİBS kanallarına yönlendirecek politikalar uygulamalıyız. Uzun vadeli ve istikrarlı sermaye girişleri için ise çokuluslu şirketleri cezbedecek projeler geliştirmenin yanı sıra katma değerli ihracat ve verimlilik artışı hedefleriyle uyumlu bir yatırım ortamı oluşturmalıyız.