fatih@fatihoktay.com
Çin’in günümüzde gelişmekte olan ülkelerin bir numaralı finansman kaynağı haline geldiğini, bu açıdan diğer tüm ülkeler yanında Dünya Bankası ve IMF’yi de geride bıraktığını daha önceki yazılarda dile getirmiştik. Kuşak ve Yol Girişimi ortaya çıktıktan sonra gelişmekte olan ülkelere verilen finansman daha çok bu çerçevede gerçekleşiyor. Bu girişim çerçevesinde verilen kredilerin bir yandan geri ödemelerinde sorunlar ortaya çıkması, bir yandan da bunların veriliş süreçleri, finanse ettikleri projelerin seçiliş ve gerçekleştirilme biçimleri, sosyal ve çevresel etkileri ile ilgili eleştiriler karşısında bu alanda değişimler ve kredilendirmede daha tedbirli bir yaklaşıma yöneliş olduğundan söz etmiştik. Bu yazıda, ABD merkezli çok ayrıntılı bir uluslararası resmi finansman veri tabanına sahip bir kuruluşun verilerine dayanarak bu konudaki gelişmelerden söz edeceğiz.
GÜÇLER ARASI REKABET
Bu verilere göre, Çin’in devlet kontrolündeki kurumlarınca gelişmekte olan ülkelere sağlanan kredi ve hibe nitelikli finansman yıllık tutarları, 2016 yılında 140 milyar dolar düzeyinden 2020, 2021 yıllarında 80 milyar dolar düzeyine inmiş bulunuyor. Çin, bu rakamlarla da gelişmekte olan ülkeler için bir numaralı finansman kaynağı konumunu koruyor. ABD’nin ve diğer G7 ülkelerinin Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi çevresinde sağladığı altyapı finansman faaliyetleri ile rekabet için ortaya koydukları girişimlerden daha önce söz etmiştik. Veriler, Çin’in sağladığı finansmanda azalma olurken, bu girişimlere bağlı olarak ABD’nin sağladığı finansmanın artarak 2021 yılında 60 milyar dolara, aynı yıl G7 ülkelerinin topluca sağladığı finansmanın ise Çin’i aşarak 160 milyar dolara çıktığını gösteriyor. Yani konuyu ele aldığımızda ifade ettiğimiz gibi gelişmekte olan ülkeler için çok hayırlı bir büyük güçler arası rekabet biçimi gelişiyor.
Ancak Çin’in gelişmekte olan ülkelere sağladığı finansmanın ayrıntılarına girildiğinde, içeriğinin önemli ölçüde değiştiği görülüyor. Geçmişte sağlanan kredi ve hibeler ağırlıklı olarak altyapı projelerinin finansmanına yönelik iken, 2020’li yıllarda ağırlığın ödemeler dengesi zorluklarını gidermeye yönelik kredilere kaydığı görülüyor. Bu tür krediler, 2010’ların ortalarında toplamın yüzde 10 dolayında bir bölümünü oluştururken, bu oran 2021 yılında yüzde 60 dolayına ulaşıyor. Yani G7 ülkeleri altyapı finansmanı alanında Çin ile rekabet için sahaya inerken, Çin gelişmekte olan ekonomilerin Covid dönemi ve sonrasında daha acil bir hal alan ödemeler dengesi finansmanını karşılamak üzere başka bir sahaya geçmiş görünüyor.
KREDİLERDE ŞANHAY AĞIRLIĞI
Çin’in sağladığı finansmanda başka değişiklikler de görülüyor. Çin, 2010’ların ortalarına kadar ağırlıklı olarak ABD doları üzerinden finansman sağlarken, ödemeler dengesi finansmanına kayışla beraber RMB üzerinden krediler artıyor ve 2021’de bunların oranı yüzde 50 düzeyine çıkıyor. Öte yandan, 2010’ların başlarına kadar krediler daha çok Londra piyasasına bağlı LIBOR üzerinden fiyatlanırken, giderek Şanhay piyasasına bağlı SHIBOR öne çıkıyor.
Çin devlet kuruluşları, Kuşak ve Yol çerçevesi ortaya çıkmadan epey önceki yıllardan bu yana gelişmekte olan ülkelere altyapı finansmanı sağlıyor, Çinli şirketler de hızlı bir şekilde bu projeleri hayata geçiriyor. Çin, bu şekilde bir yandan firmaları için pazarlar açarken, bir yandan bu ülkelerin yönetimlerinin desteği ve insanlarının takdiri gibi politik kazançlar sağlıyor. Ancak bu projelerin fizibilitelerinin doğru belirlenmemesi nedeniyle kredilerin geri ödenememesi sonucunda Çin’in ortaya tahsildar rolüyle çıkması, projelerin sosyal ve çevresel etkileri nedeniyle sorunlara yol açması, yürütülmelerinde yolsuzlukların ortaya çıkması, bu politik kazançların zayıflaması, hatta kayba dönüşme olasılığını ortaya çıkarıyor. Çin, altyapı finansmanında frene bastığı bu dönemde bu sosyal, çevresel, yönetimsel riskleri yönetecek süreç ve yöntemleri oluşturuyor. Bu sahaya, başa çıkılması iyice zor bir rakip olarak dönmesi olası görünüyor.