tatil-sepeti
Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

HAKAN GÜLDAĞ

Önceki hafta, ABD’nin önde gelen bankalarından JPMorgan Chase’in CEO’su Jamie Dimon, “Ekonomik bir kasırgaya hazır olun” çağrısı yaptı. Bütün dünyada iş insanlarının ve yatırımcıların yakından takip ettiği bir bankanın üst düzey yöneticisinin dediği tam olarak şöyle: “Şu anda hava biraz güneşli. İşler iyi gidiyor. Herkes Amerikan Merkez Bankası Fed’in, ekonominin karşı karşıya olduğu benzeri görülmemiş zorluklarla başa çıkabileceğini düşünüyor. O kasırga tam yolun aşağısında karşımıza çıkıyor.

Sadece küçük bir fırtına mı, yoksa Sandy Kasırgası mı ile karşı karşıya kalacağımızı bilmiyoruz. Kendinizi hazırlasanız iyi olur.”

AŞİNA OLDUKLARIMIZ DEĞİŞİYOR

Bildiğimiz dünyanın hızla yeniden biçimlenmekte olduğu bir dönemden geçiyoruz. Mesela Covid-19 pandemisi... Hiç ‘geldi geçti artık’ demeyin. Pandemi gündemimizden çıksa bile etkileri sürecek. Enerji ve gıda başta olmak üzere fiyatlar dünya çapında çalkalanmaya devam ediyor. Bunun ötesinde, salgın aşina olduğumuz hayatın işleyiş biçimini değiştirmemiz gerektiğini de çarpıcı biçimde gösterdi. Şimdi, Dimon’ın da demecinde, kasırganın nedenlerinden biri olarak gösterdiği Rusya-Ukrayna savaşı, aynı şeyi bir başka kanaldan yapıyor.

ABD ve Çin başta olmak üzere büyük güçler arasındaki hakim güç olma mücadelesi, iklim değişikliği, ikiz dönüşüm denilen yeşil dönüşüm ve dijitalleşme de bu resmin farklı parçaları. Farklı ama bütün bu unsurların birbirini etkileme potansiyellerinin epey yüksek olduğunu da söylememiz lazım.

Lafın kısası, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kapsamlı küresel yeniden yapılanmanın içindeyiz. Bu bir geçiş süreci. İşin kötüsü ise elimizde tabii bazı ipuçları var ama neye geçiş yaptığımızı da bilmiyoruz. Doğruya doğru... Neyin geride kalmakta olduğunu az çok anlıyoruz ama gözlerimiz henüz neyin gelmekte olduğunu tam seçemiyor. Hani, Çinlilerin meşhur lafı var ya... Bizim dilimize yakın söylersek, ‘Allah sizi bir değişim döneminde yaşatsın’ diyorlar. Tabii bir, hayır duası olarak değil, aksine beddua olarak.

Çünkü, değişim dönemleri, geçiş süreçleri, sancılı, gel gitleri bol, türbülanslı olur. Aslına bakarsanız insanı içeren her süreçte olduğu gibi... İçinde bulunduğumuz geçiş süreci de düzenli değil, düzensiz olacak.

Düzensizlik ve belirsizlik, ister ülke ister şirket yönetimleri için büyük sorundur. Yöneticilerin işi belirsizlikleri mümkün olduğunca riske çevirmektir. Çünkü risk bir ihtimaldir, yönetilebilir. Karşı karşıya kalınması muhtemel senaryolar üzerinden planlamalar yapılabilir.

İyi yönetildiği takdirde riskin arttığı ortamlar aynı zamanda fırsat alanlarının da genişlediği ortamlardır.

ANLIK KARARLARLA YÖNETEMEYİZ

Bu çerçevede, Türkiye’nin artık kapsamlı bir plana ihtiyacı olduğu açık. Düzensizliğin ve belirsizliğin hakim olduğu süreçleri anlık kararlarla, gündelik politikalarla yönetemeyiz. Hele ki, yukarıda saydığımız değişimlerin ortaya çıkardığı dünya çapında tedarik zincirlerinin yeniden düzenlenmesi ihtiyacının Türkiye’nin fırsat alanını genişlettiği bir ortamda!

Keza aynı şekilde işimizi de...

Çünkü işimizi yürüteceğimiz rekabet ortamı da bu belirsizlik içinde şekilleniyor. İşimizi de yeniden düşünmek ve yeni koşullara göre yeniden tasarlamak gerekiyor. Bu süreçte, sorunun parçası olanlar değil, çözümün parçası olanlar kıymetli. Onun için bizim şimdi öncelikle dünyanın, ülkenin, sektörün, şirketin karşı karşıya kaldığı zorluklar karşısında ‘ben çözüme ne katkıda bulunabilirim’ diye düşünmesi gerekiyor.

SAPLA SAMANI BİRBİRİNE KARIŞTIRMAYIN

Çok şeyler değişse de, ‘gerçek değerler’ kolay kolay değişmiyor. Üretim süreçleri de... Emek, kararlılık, zaman ve sabır istiyor. Gerçek değerler ile hemen üretilip, hemen tüketilen sahte sonuçları birbirine karıştırmamak lazım. Aynı şekilde bulundukları ülkeye, ortama değer katanlarla, değeri tüketenleri de...

Kimilerinin derdi ‘böreği büyütmek’. Kimilerinin ise ‘börekten en büyük parçayı kapmak’. Bunlar birbirinden tamamen farklı yaklaşımlar. Siz, ‘böreği nasıl büyütürüm’ diye düşünüp ona göre davrananlardansanız, değer katanlar arasındasınız. Yok, sadece yiyeceğiniz böreğin miktarını nasıl büyütürüm diye düşünüyorsanız değer tüketenlerdensiniz.

ŞİRKETİNİZİN ‘DEĞER KATANLAR’ SAFINDA OLMASI İÇİN ÖNERİLER

Tuhaf zamanlardan geçiyoruz geçmesine ama bu zamanın ruhu, değer katanlardan yana... Şirketinizin değer katanlar safında olmasının en somut göstergelerinden biri de inovasyon. Geçenlerde, yenilikçilik konusunda Türkiye’den örneklerle farklılaştırdığı kitabında Müjgan Çetin, inovasyonu ‘hayata değer katmak’ olarak tarif ediyor ve şöyle ekliyordu: “Eğer siz inovasyona gönül verenlerden iseniz, emin olun ki değer katanlardansınız.”

Çetin’in şirketlerimize faydalı olabileceğini düşündüğüm inovasyonla ilgili diğer ilkesel önerilerinden bazıları şöyle:

İnovasyon bir maratondur: Uzun solukluluk ve dayanıklılık gerektirir. Tek bir başarılı sonuç elde edebilmeniz için binlerce deneyi çöpe atmayı göze alabilmelisiniz. Çözmek istediğiniz problem, hedef sektörünüz ile sinir sisteminiz arasında yaşanan bir mücadeledir. Bu mücadeleye nefesinizin yetmesi gerekir. Bunu bilerek yola hazırlıklı çıkmalısınız.

Doğa hızı sevmez: İnovasyon ile dönüşüm sağlamak istiyorsanız, başta kendiniz olmak üzere, her şeyin dönüşebilmesi için zaman gereklidir. Değişimden bahsetmiyorum. Dönüşüm, tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibidir. Aynı gen yapısı ile tamamen farklı bir hayata götürür sizi. Hiçbir değişim, zamanı gelmeden gerçekleşmez. Başaramadığınız zaman üzülmeyin, demek ki henüz zamanı gelmemiş.

Deneyim tarihten değerlidir: Geçmişin bilgisine dayanarak, geleceği nasıl oluşturabiliriz? Bilinene dayanarak, bilinmeyenin özelliklerini nasıl anlayabiliriz? Gözlemlenmiş olgulara dayanak yaptığımız genellemeler bizi yanıltır. Geçmişe ilişkin verilerden çok fazla şey öğrenebiliriz. Ancak, öyle zamanlar vardır ki, çok sayıda veri hiçbir anlam ifade etmez. Sadece tek bir bilgi, deneyim bilgisi son derece anlamlı olabilir. Kısaca, dikiz aynasına bakarak, geleceğe doğru yolculuk yapamayız.

Bilgi ve bilgelik farklı şeylerdir: İnovasyonda sürdürülebilir başarı için bilgelik kazanmanız gereklidir. Benim bilgelik tanımım, bilginin genlerinize işlemesi ve hiçbir kaynağa başvurmadan bir başkasına öğretebilecek kadar konuya hakim olmanızdır. Bu kitabı veya benzer her türlü kitabı, makaleyi okuyarak sadece bilgi edinebilirsiniz. Deneyimlemeden öğrenmiş olmazsınız. Öğrenmediğiniz zaman ise bilge olamazsınız. Bilgelik bizzat yaparak ve hatta, hata yaparak kazanılır. Kendinize ve ekiplerinize hata yapma şansı verin.

Basit olan, gerçekte en zor olandır: İnovasyonda sürdürülebilir bir başarı için basitleşin. İnovasyon sisteminizde, örgütlenme biçiminiz ile değer üretme süreçlerinizde basitleşin. Liderlerin kabusu, basit olursa kendilerine ihtiyaç kalmayacağını düşünmelerinden gelir. Emin olun, korkacak bir şey yok. Zaten temelde amacımız bize ihtiyaç duyulmaması değil mi?

İşini seven insanlarla çalışın: Herkesin sevdiği işi yapma hakkı vardır. Bırakınız o hakkı kullansınlar. Çoğulcu cehalet, işlerini sevmeleri için sizden bir şeyler (motivasyon programları, zam, ödül, alkış vb.) bekler ve öğütler. İşini sevmeyen, kendisini sevmiyor olabilir. Siz problemlere çözüm üretmek, hayata değer katmak için değer katanlardan olmayı seçtiniz. Nasıl değeri tüketen
ve bu sebeple kendini sevmeyen insanlara motivasyon verebilirsiniz ki? Bir uzmana yönlendirmek daha radikal ve yapıcı çözüm olacaktır.

Paylaşmak istedim. Unutmayalım ki, yenilikçilik, ülkemizin aşması gereken en önemli problemlerinden biri olan cari açığın üstesinden gelmemizin de itici gücü olacak.

17 Haziran 2022 Cuma