tatil-sepeti

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019”u açıkladı. Bakan Albayrak, prensiplerinin; yapısal reformlara öncelik, serbest piyasa ilkeleri ile uyumluluk, ihracat ve istihdam odaklı olmak, sıkı maliye politikası, daha adaletli vergi sistemi, para ve mali politikalar arasında koordinasyon olduğunu söyledi.

Albayrak, ekonomik dengelenme, istikrarlı büyüme, daha adaletli paylaşım ve nitelikli insan gücü ve güçlü toplum başlıklarında ekonomide dönüşüm hedeflerini belirtip, uygulamaya başladıklarını hatırlattı.

YILLIK TAAHHÜT

Albayrak, sadece 2019 yılında hayata geçirmeyi taahhüt ettikleri düzenleme ve adımları açıkladıklarını kaydetti. Albayrak, “2020’de, o yıl için planladığımız reformlarımızı, seneye tanıtacağız” dedi.

ÖNCE BANKACILIK

Albayrak, reform alanlarının başında finansal sektörünün geldiğini belirterek, finansal sektör altındaki ilk alanın da bankacılık sektörü olacağını kaydetti.

Albayrak, “Tahsili gecikmiş alacaklar için yüksek oranda karşılık ayrılması, birçoğunun teminatının bulunması, tahsilat oranlarının yüksek olması ve tahsili gecikmiş borcu bulunan işletmelerin büyük çoğunluğunun faaliyetlerine devam ediyor olması sebebiyle tahsili gecikmiş alacak-ların, bankacılık sektörümüz için bir risk oluşturmayacağını öngörüyoruz” dedi.

KAMU BANKALARI

Albayrak, “İlk adımımız kamu bankalarımızın sermayelerini güçlendirmek için olacak. Hazine ve Maliye Bakanlığı ihraç edeceği 28 milyar TL’lik İkrazen Özel Tertip Devlet İç Borçlanma Senetlerini kamu bankalarına verecek” dedi. Albayrak, kamu bankalarının sermaye yeterlilik ve likidite karşılama oranlarının artırılacağını söyledi.

KONKORDATO HEYETİ

2019 başında yedi bankanın temsilcilerinden oluşan ‘konkordato heyeti’nin konkordatolu firmalarla görüşmelere başladığını hatırlatan Bakan Berat Albayrak, “Diğer bankalar da bu sürece katılmaya başladı.
Bu katılım, borçlu firmalara sunulan çözümleri hızlandırdı, kredi yapılandırmalarında önemli ilerlemeler sağlandı” dedi.

TASARRUF FONU

Berat Albayrak, “Emeklilik sisteminin reforme edilmesi en önemli yapısal reformlardan birini oluşturacak. YEP kapsamında emeklilik sistemini daha sürdürebilir hale getirmek, en öncelikli konularımızdan” diye konuştu.

EMEKLİLİK FONU

Bakan Albayrak, şöyle devam etti: “Tamamlayıcı emeklilik sistemi emekliliklerde ek gelir oluşturarak çalışma dönemlerindeki hayat standardının korunmasını sağlayacak. Biriken fonların sermaye piyasaları üzerinden reel sektöre kanalize edilmesini sağlayacağız.”

BES VE KIDEM

“Vatandaşlarımızın kazancına göre, zorunlu bir bireysel emeklilik sistemini yeniden ele alacağız” diyen Albayrak, “İşverenden de yapılacak kesintiler BES ile entegre Kıdem Tazminatı Fonu’nda toplanacak” diye konuştu. Albayrak, hedeflerinin 2020’den itibaren bu fonları fiilen hayata geçirmek olduğunu vurguladı.

SİGORTACILIK KURUMU

Sigortacılığın, çok önemli bir yeni finansman kaynağı olacağını belirten Albayrak, “Sigortacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu kuracağız. Ayrıca Milli Reasurans şirketi ile sigortalanmayan sektörlerin sigortalanmasına imkan sağlayacağız” diye konuştu.

HAL VE KOOPERATİFLER

Hal yasası kapsamında üretici kooperatiflerinin haller içerisindeki payının artırılmasının hedeflendiğini belirten Albayrak, “Toptan, perakende ve lojistik alanlarında daha rekabetçi bir yapı oluşturulacak” diye konuştu.

VERGİ DÖNÜŞÜMÜ REFORMLARI

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, yüksek gelir gruplarının daha adil vergilendirilmesini sağlayacak bazı adımları atacaklarını söyledi. Albayrak, vergi düzenlemelerini şöyle özetledi:

  • İstisna ve muafiyetler azaltılacak.
  • Kurumlar vergisi kademeli olarak düşürülecek.
  • Gelire göre artan oranlarda vergilendirme daha etkin hale getirilecek.
  • Dolaylı vergiler azaltılıp, dolaysız vergiler artırılarak verginin daha fazla tabana yayılması sağlanacak.
  • Kayıt dışılık ile mücadele artırılacak.
  • Gönüllü uyum adı verilen yeni bir sistemle mükelleflerin beyanlarının esas olduğu ve ilk inceleme sonrasında sorun görülmediği takdirde süreçlerin tamamlandığı sadeleştirilmiş bir süreç hayata geçirilecek.
  • Mükellef dostu bir vergi sistemi için Mükellef Hakları İcra Kurulu kurulacak. Mükellef hakları bildirgesinin bağlayıcı hale gelmesi sağlanacak.
  • Bu çalışmalar özellikle 7 stratejik sektöre (enerji, maden, petrokimya, turizm, bilişim, otomotiv ve ilaç) daha etkin yönlendirilecek.

BATIK ŞİRKETLER NE OLACAK?

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, borç ödeme kabiliyetini yitirmiş şirketlerin hızlı şekilde tasfiyesini sağlayacak bir çerçeve oluşturacaklarını söyledi. Albayrak, şu bilgileri verdi: “Dünyadaki en başarılı modeli uyarlayacağız. Bu sayede, icra-iflas ve ipoteklerin nakde çevrilmesinin kolaylaşacağı bir yapıyı oluşturacağız. Bir diğer adımımız, sorunlu krediler ile ilgili olacak. Bankalarımızın tahsili gecikmiş alacaklar (NPL) ile ilgili tabloyu ortaya koyduk. Yüzde 4.2’lik bir oran var ve bu oranın oldukça iyi. Sektörümüzün aktif kalitesini daha da iyileştirecek bir adım atıyoruz.”

Bakan Albayrak, NPL’ler hakkında adımları şöyle açıkladı: “Bankalar Birliği öncülüğünde, kamunun olmadığı bir yapıda, enerji ve inşaat gibi NPL’ler noktasında önem teşkil eden iki sektörde, sorunlu varlıkları borç-hisse takası ile dışarı çıkaracak ve bankalarımızın bilançolarını daha iyi bir hale getireceğiz. Bunun için Enerji Girişim Sermaye Fonu ve Gayrimenkul Fonu kurulmasını gündeme aldık. Sorunlu varlıkların ayrılıp, bankaların, yerli ve yabancı yatırımcıların iştirak edebileceği fonlarla yönetilmesini sağlayacağız.”

AVDAGİÇ: KARARLARI HAYATA GEÇİRME ZAMANI

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı ‘Yeni Ekonomi Programı (YEP) Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’ için, “Reform paketi ekonomi yönetiminin Türkiye’nin değişim ve dönüşüm sürecini, reformist bir akılla yönetmek istediğini açıkça ortaya koyuyor. Yapısal Dönüşüm Adımları, reformist bir aklın yansımasıdır” dedi. Avdagiç, yaptığı yazılı açıklamada, programın reel sektörün beklentilerini karşılayan, ekonominin temellerini güçlendiren nitelikte olduğunu kaydetti. Avdagiç, “Çok önemli birinci adım atıldı ve reform başlıkları belirlendi. Şimdi kararlı ve etkin şekilde bu başlıkları hayata geçirmemiz gerekiyor. Paketin kredibilitesini uygulamadaki başarısı belirleyecektir. Bunun için de görev ekonomi yönetimi, özel sektör ve ekonominin diğer tüm paydaşlarına eşit oranda düşüyor” şeklinde konuştu.

PAKETTEKİ PROJELER

  • Tarımda Milli Birlik Projesi
  • Enerji Girişim Sermaye Fonu
  • Gayrimenkul Fonu
  • Kıdem Tazminatı Fonu
  • Turizm Geliştirme Fonu
  • Ulusal kredi derecelendirme kuruluşu

HEDEFLENEN DÜZENLEMELER

  • Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi
  • Turizm Master Planı
  • Lojistik Master Planı
  • İstihdam Bazlı Eğitim Planlaması

15 Nisan 2019 Pazartesi

Etiketler : Makro-Mikro

Dünya ekonomisi, Kovid-19 salgını nedeniyle tarihte benzeri görülmemiş bir krizin eşiğine gelirken, sürecin her alanda olduğu gibi küresel tahvil piyasası açısından da önemli sonuçlar doğurması bekleniyor.

Kovid-19 salgınının ortaya çıkması ve tüm dünyaya yayılmasının ardından, güvenli liman olarak görülen tahvil piyasasına yönelimin artmasıyla ABD'de tahvil getirileri sert düştü. Bu yıla yüzde 1,92 seviyelerinden başlayan ABD 10 yıllık tahvil faizleri düşüşe geçerek mart ayında yüzde 0,32 seviyesini gördü.

Belirsizliğin arttığı ortamda tahvil faizlerindeki düşüş beklenen bir durum olsa da, 9-20 Mart döneminde özellikle ABD menkul kıymet piyasasındaki normalin dışında gerçekleşen fiyatlamalar, aslında Kovid-19'un meşalesini yaktığı krizin öncekilerden farklı olduğunu teyit eder nitelikte.

Finansal piyasaların tıkanması ve beraberinde şirketlerin nakit ihtiyacı nedeniyle ellerindeki tahvilleri zararına çıkarması, ABD'de salgının şiddetlendiği ve ulusal acil durum ilan edildiği 9-13 Mart haftasında tahvil faizlerinin yüzde 0,32'lerden yüzde 1 sınırına yaklaşmasına ve bir sonraki hafta yüzde 1,28'lere yükselmesine yol açtı.

Beklentilerin aksine tahvil faizlerindeki bu yükseliş tüm dünyada güvenli, düşük riskli ve likit varlıklar olarak kabul edilen ABD hazine piyasasının şaşırtıcı derecede işlevsizleştiğine işaret etti. Bu durum, sınırsız tahvil alımları açıklayan Fed'in en son istediği gelişme olurken, bu da bankanın birbiri ardına aksiyon almasını beraberinde getirdi.

18 TRİLYON DOLARLIK PİYASADA TEMERRÜT ENDİŞELERİ

ABD Hazine Bakanlığı'ndan derlenen verilere göre, ABD'de nisan ayı itibarıyla toplam büyüklüğü 18 trilyon dolar olan tahvil ve bono piyasasındaki ödenmemiş tutarın 3,5 trilyon dolarını ABD'deki hanehalkı, şirketler ve eyaletler, 3 trilyon dolarını varlık yöneticileri, 2,5 trilyon dolarını Fed ve 2 trilyon dolarını bankalar ve sigorta şirketleri elinde tutuyor. Geri kalan 7 trilyon dolarla yüzde 40'lık bölümü ise yabancı merkez bankalarının elindeki ABD tahvillerinin oluşturduğu görülüyor.

Kovid-19'un ekonomik etkilerine dair belirsizliğin yükseldiği mart ayında, harcamalarını ve dolayısıyla borçlanma seviyelerini artıran eyaletlere ilişkin iflas endişelerinin gündeme gelmesiyle tahvil piyasasındaki volatilite de dikkati çeker boyuta ulaştı.

Her ne kadar ABD yasalarına göre herhangi bir eyalet iflas beyan edemese de yatırımcıların esas endişesi, eyaletlerin elinde tuttuğu devlet tahvillerinin temerrüde düşmesiydi.

Konunun gündeme gelmesinin ardından mart ayı başında acil toplanarak faizleri sıfıra yaklaştıran Fed, para piyasasının düzgün işlemesini sağlamak için kredi sağlayan bir tesis devreye soktu ve belediye borçlarını satın almak için de girişimde bulundu.

DEVLET TAHVİLLERİ NEDEN ÖNEMLİ?

Hazine tarafından çıkarılan tahvil, borçlanma senedi ve bono gibi menkul kıymetler, ödememe riski taşımaması açısından yatırımcılar ve finansal piyasaların merkezinde yer alıyor. Bu açıdan tahvil getirileri de diğer birçok finansal varlık için önemli bir ölçüt olarak takip ediliyor.

Kısa vadeli krediler için de kritik öneme sahip menkul kıymetler, "yağmurlu gün varlıkları" olarak trilyonlarca dolar düzeyinde gecelik kredilerde teminat kullanılabiliyor. Bu kapsamda söz konusu varlıklar bankaların, şirketlerin ve hükümetlerin nakit paraya ihtiyaç duymaları durumunda hızlı bir şekilde düşük maliyetle satılabilecekleri varsayımı üzerine biriktirdikleri güvenli ve istikrarlı yatırımlar olarak öne çıkıyor.

Tüm bu özellikler bir arada değerlendirildiğinde, aslında devlet tahvillerindeki aksamalar hızla finansal sistemin geri kalanına yayılabilme riski taşıyor.

Söz konusu riske dikkati çeken birçok yorum yapılırken, Fed'in 2006-2010 dönemindeki başkan yardımcısı Donald Kohn'un "Hazine piyasası, ABD ve dünyadaki diğer birçok menkul kıymet piyasasında alım satımın temelidir. Eğer bozulursa her piyasanın işleyişi bozulacaktır." ifadeleri konunun ciddiyetini ortaya koyuyor.

KOVİD-19 SONRASI YAŞANANLAR VE MART AYINDA İŞLEMEYEN PİYASANIN GEREKÇELERİ

Derin ve son derece likit özelliklerini taşıyan ABD Hazine piyasası, yatırımcılara fiyatı önemli ölçüde etkilemeden büyük miktarlarda menkul kıymetleri kısa sürede kolayca alıp satabilme ikanı tanıyor.

Bu açıdan yüksek riskli ortamda güvenli liman olarak görülen piyasada, mart ayında koronavirüsün yıkıcı etkilerine dair endişelerle yatırımcılar tahvil piyasasından aniden çıktı ve nakde döndü.

Maliye ve para politikaları üzerine Hatchins Merkezi'nde Direktör olan David Wessel, Brookings Enstitüsü'nde kaleme aldığı yazıda, "Tahvil piyasasında işlevselliğinin bozulduğu mart ayında yaklaşık 10 gün süren bu çöküş, yatırımcıların sert düşen hisse senetlerini bir fırsat olarak görüp tahvil ve bono piyasasından çıkmak istemesinden değil, kısa vadeli borçların ödenmesi gereğinden, yani nakit ihtiyacından kaynaklandı. Bu dönemde, hazine piyasasında derinlik ve likidite kayboldu, fiyatlar son derece değişken hale geldi, satıcılar hazır alıcıları makul bir fiyata bulmakta zorlandı. Mütevazı ölçekli işlemlerde bile aşırı zorluk yaşanırken, işlem maliyetlerinde çok büyük artış gerçekleşti. Piyasanın açık ve kapalı olduğu durumlarda fiyatlardaki değişkenlik artarken, bu durum fiyatlandırmada zorluğu beraberinde getirdi" ifadelerini kullandı.

Söz konusu gelişmede belirsizlik ortamının etkili olduğunu vurgulayan Wessel, yüksek kaldıraç oranının da işlevsizliği şiddetlendirdiğini, aşırı fiyat dalgalanmalarının ek likiditesizliğe yol açtığını kaydetti.

JP Morgan Chase & Co Araştırma Direktörü Joshua Younger ise devlet tahvili yatırımcılarının nakit artırmaya çalışırken, şirketlerin ekonomik fırtınayı atlatmaya yardımcı olmak için nakit tamponları oluşturmaya çalıştığını ifade etti.

Yavaşlayan ekonomik faaliyet ortamında hükümetin iç borçlanmaya gitmesi nedeniyle tahvil piyasalarındaki bozulmanın sermaye piyasalarında borçlanma yeteneklerini keskin bir şekilde sınırladığına işaret eden Younger, "Bu nedenle birçok şirket, bankalara başvurarak döner kredi hatlarına dokundu. Bu da sonunda bankaların kredi taleplerini finanse etmek için tahvil dahil yüksek kaliteli likit varlıklarını satmasına yol açarak kısır bir döngüyü hızlandırdı" dedi.

FED NE YAPTI?

Gelişmeler sonucunda, ABD hazine piyasasında mart ayında günlük işlem hacmi ortalama 600 milyon dolar seviyelerinden 1 trilyon dolara kadar yükseldi.

Finansal piyasaların tıkanması sonucu, banka kredilerinden yararlanma eğilimine giren şirketler nedeniyle, bankaların Hazine ve diğer menkul kıymetleri satmasının önüne geçmek amacıyla Fed, ilk etapta piyasalara vadeli repo işlemleri aracılığıyla 1,5 trilyon dolarlık likidite enjekte edeceğini açıkladı.

Fed, 17 Mart'ta ABD'li şirketlerin ticari menkul kıymet piyasası yoluyla borçlanma imkanını tekrar başlatırken, küresel ölçekte dolar likiditesi sağlanmasını güvence altına almak için merkez bankalarıyla yeni swap hatları oluşturdu. Son olarak da Fed, sınırsız olarak 23 Mart'ta hazine tahvili ve konut kredisine (mortgage) dayalı menkul kıymet alımı yapacağını duyurdu.

Mart ayının son gününe gelindiğinde, yabancı merkez bankalarının ellerindeki hazine tahvillerini dolarla takas edeceğini açıklayan Fed, aslında kendi tahvillerini teminat alarak dolara erişim imkanı sundu.

Nisan ayı tahvil piyasası fiyatlamalarına bakıldığında Fed'in hamlelerinin bir rahatlama sağladığı ve piyasa faizlerinin düşüşe geçtiği görülürken, 9 Nisan'da ekonomiyi desteklemek için 2,3 trilyon dolara kadar kredi sağlayacak ilave eylem kararı alan Fed, volatilitenin önüne geçti.

DİĞER ÜLKE TAHVİL PİYASALARINDA GELİŞMELER

Fed'in yanı sıra Japonya Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası'nın büyük ölçekli tahvil alımlarına yönelik hamleleri söz konusu piyasada tahvil faizlerinde düşüşü sağlarken, merkez bankalarının giderek şişen bilançoları gelecek dönem aksiyonları açısından önemli bir kriter olacak.

Almanya'da 10 yıllık tahvil faizleri, koronavirüs salgını nedeniyle yatırımcıların güvenli limanlara yönelmesi ile ocak-şubat döneminde düşüşünü hızlandırdı ve yıla başladığı yüzde eksi 0,188 seviyelerinden yüzde eksi 0,627'ye kadar geriledi. Mart ayının ilk haftasında düşüşünü sürdüren, ABD tahvil piyasasında işlevsizliğin arttığı 9-20 Mart döneminde ise yüzde eksi 0,142'ye kadar yükselen Alman tahvil faizleri, merkez bankalarının aksiyonları ile sonraki dönemde daha istikrarlı bir seyir izleyerek yüzde eksi 0,5-0,6 bandında dengelendi.

Salgının en hızlı yayıldığı Avrupa ülkesi İtalya'da ise tahvil faizlerindeki yükselişin sürdüğü görülürken, bu durum aslında işlevsizliğin ve nakit ihtiyacının devamı olarak görülüyor. Yıla yüzde 1,41 seviyesinden başlayan İtalyan 10 yıllık tahvil faizleri, martta yüzde 3'ün üzerini görerek 100 günlük ortalamasını aştı. Her ne kadar ayın geri kalanında düşüşe geçerek mart ayını yüzde 1,51'den tamamlasa da İtalyan 10 yıllık tahvil faizleri nisanda yeniden yüzde 2,3 seviyelerine yükseldi.

İngiltere'de 10 yıllık tahvil faizleri ise yıla yüzde 0,80 seviyelerinden başlamasının ardından 9 Mart'a kadar olan süreçte kademeli düşerek yüzde 0,16'ya kadar geriledi. Bu tarihten sonra hızla yükselen ve 18 Mart'ta yeniden yüzde 0,8 seviyesine ulaşan İngiliz tahvil faizleri, sonraki süreçte dengeye kavuştu ve yüzde 0,2-0,3 bandında dengelendi.

TÜRKİYE’DE DURUM NE?

Türkiye'de ise yıla yüzde 12,3'ten başlayan 10 yıllık tahvil faizleri, ocakta yüzde 10 sınırına kadar gerilemesine karşın, şubat-nisan döneminde kademeli yükselerek yüzde 14,7'ye ulaştı. Mayıs ayında tahvil faizlerinin yüzde 12-13 bandına gerilediği görülüyor. Öte yandan yurt dışında yerleşik kişilerin Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) stoku, 3 Ocak ile biten haftada bulunduğu 15 milyar 414 milyon dolar seviyesinden düşüşe geçerek, 30 Nisan itibarıyla 8 milyar 394,6 milyon dolara geriledi.

10 YILLIK TAHVİL FAİZLERİNDE NORMALLEŞME BAŞLADIKÇA YENİDEN YÜZDE 1'İN ÜZERİ KAÇINILMAZ

Virtus Glocal Yönetici Ortağı İnanç Sözer, küresel çapta dolar likiditesi artsa da finansal piyasalarda işlem gören tüm varlıkların yaklaşık yüzde 80'inin dolara bağlı olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Bu durumun halen en güvenli limanın dolar olmasına ve ABD tahvillerine yönelimin hızlanmasına yol açıyor. Bu sayede ABD tahvil getirileri hızla gerilemiş olsa da Fed'in para politikasında 2008'in aksine temkinli genişlemeye gitmiş olması uzun vadeli ABD tahvil faizlerinde risklerin belirgin bir şekilde yukarı yönlü olduğuna işaret ediyor. Kısa vadeli faizler Fed'in politika faizine bağlı olarak 2021 sonuna kadar düşük seyredecektir, ancak 10 yıllık tahvil faizlerinde ekonomilerde salgın etkisi hafifleyip normalleşme başladıkça yeniden yüzde 1'in üzerindeki seviyeleri görmemiz kaçınılmaz olacaktır. Mevcut durumda salgın etkisiyle eriyen dolar likiditesinin halen tam olarak karşılanamadığı görülüyor ve bu durum kürenin geri kalanında hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkelerde ciddi boyutlarda strese yol açıyor. Salgının ekonomilerde köklü değişimlere yol açtığı aşikar ve mevcut düşük tahvil getirileri küresel ekonomide normalleşme başladığında yeni bir kırılganlık işareti..."

13 Mayıs 2020 Çarşamba

Etiketler : Makro-Mikro

Yeni nesil veri depolama teknolojilerinin pazarbüyüklüğü,veri kullanımıyla ilgiliyapılan regülasyonların etkisiyle artıyor.

Avrupa Birliği ülkelerinde geçerli olanGenel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) ve Türkiye'de Kişisel Verileri Koruma Kurumu'nun (KVKK) çalışmalarıyla kurumların veri kullanımı konusunda atması gereken adımlar belirlendi.

Yasal düzenlemelerin etkisiyle kurumların veri depolama teknolojilerine olan ilgisi artarken, buna bağlı olarak veri depolama pazarı tüm dünyada büyüyor.

ABD'li pazar araştırma şirketi Zion'un araştırmasına göre, yeni nesil veri depolama uygulamalarının toplam pazar büyüklüğü geçen yıl 50,4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Sektörün pazar büyüklüğünün regülasyonların ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle 2025 yılında114,9 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.

KURUMLARBİLGİ TEKNOLOJİLERİ ŞİRKETİ GİBİ DÜŞÜNMEK ZORUNDA KALACAK

Japon veri depolama şirketi Hitachi Vantara'nın Türkiye Müşteri İlişkileri Yöneticisi Erdem Yıldız, yaptığı açıklamada, Türkiye'deki kurumların veri yedekleme hizmetlerine büyük bir ilgisi olduğunu belirterek, "Örneğin perakende sektöründeki bir müşterianaliz yaparak verilerden para kazanır hale geliyor. Artık herkes bir bilgi teknolojileri şirketi gibi davranmaya başladı." dedi.

Avrupa'daki GDPR, Türkiye'deki KVKK düzenlemelerinin, her kurumu bir bilgi teknolojileri şirketi gibi düşünmeye mecbur bırakacağına dikkati çeken Yıldız, şunları söyledi:

"Regülasyonların sıklaşması veri depolama alanındaki potansiyeli artırıyor. Müşteriler, verilerin doğru bir yerde saklandığının, istenildiği zaman erişilebilir olduğunun ve güvende olduğunun, yetki verilen insanlar haricinde kimsenin verilere ulaşamamasının garantisini istiyor.2005 yılından itibaren Türkiye'de hizmet veriyoruz ve müşteri sayımız her geçen yıl artıyor. Donanım, altyapı, analitik alanında vebunların üzerine konumlandırılan dijital dönüşüm ve nesnelerin interneti tarafında sunduğumuz çözümlere kurumların ilgisi günden güne artıyor."

KİMSE VERİLERİ DEĞİŞTİREMEZ

Yıldız, şirketlerin yanı sıra devletlerin de veri depolama ve yedekleme sistemlerine ilgi gösterdiğini belirterek, ABD'nin sosyal güvenlik numarası olan her vatandaşın devletle yapmış olduğu her türlü resmi belge, döküman ve işlemin 500 yıl boyunca devlet arşivlerinde saklanması projesi olduğunu ve bu projenin altyapısının şirketleri tarafından sağlandığını hatırlattı.

Uzun süre bozulmadan hizmet verecek ve yeterli güvenlik katmanlarına sahip bir medya hizmetini sağlayabildiklerini belirten Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sistemlerimizin; güvenlik, versiyonlama, kimin hangi veriye ulaşabileceğinin belirlenmesi gibi özellikleri sayesinde ABD devletinin veri arşivlemeprojesinin altyapısını biz sağlıyoruz. Sağlamış olduğumuz veri depolama sisteminin veri güvenliği standartları gereği sisteme dahil edilmiş hiçbir veri üst düzey yöneticiler dahil hiç kimse tarafından değiştirilemez, kopyalanamaz ya da versiyonlanamaz. Biz verinin sisteme ilk yüklendiği halini saklamakla yükümlüyüz."

METADATA, VERİLERİN ANALİZİ KOLAYLAŞTIRARAK ANLAMLI HALE GETİRİYOR

Yıldız, diğer hizmet verdikleri kurumlardan birinin de NASA olduğunu, Voyage 1 ve 2 uzay aracının 1977'den beri dünyaya yolladığı yaklaşık 22 trilyon dökümanın sistemlerinde depolanıp saklandığını ve metadata yöntemiyle analiz edildiğini söyledi.

Dünyada büyük yapılara veri altyapısı sağlayabilecek operasyona sahip şirketlerin sınırlı olduğunu hatırlatan Yıldız, Metadata'nın günümüzde verinin analitiğinin yapılması ve bu verilerden anlamlı sonuçlar çıkarılması için en pratik yöntemlerden bir tanesi olduğunu anlattı.

Yıldız, şunları söyledi:"Örneğin fotoğraf çekiyor ve sosyal medyada paylaşıyoruz. Bunu sadece bir fotoğraf olarak paylaşırsak bu bir data. Bu fotoğrafın altına bir açıklama, hashtag koyduğumuz takdirde bu datayı metadata haline getiriyoruz. Bu veriyi etiketleyerek, verilerle ilgili analitik işlemleri metadata üzerinden yapabilir hale geliyoruz. Bu durum çöp haline gelebilecek verileri kullanıma sunarak anlamlı verilere dönüştürüyor."

BULUT BİLİŞİM SİSTEMLERİ ŞİRKETLERİN DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜNÜ SAĞLIYOR

Bulut bilişim hizmeti sağlayan Google Cloud'un Türkiye'deki resmi partneri olan GlobalIT'nin Genel Müdürü Nuri Selçuk da, Google Cloud'da bulut sistemleri üzerinden veri depolanması ve sistem işletilmesi gibi çeşitli ürün gruplarının bulunduğunu hatırlatarak, bu ürünlerle Türkiye'deki firmaların dijital dönüşüm projelerini gerçekleştirdiklerini söyledi.

İnsan, süreç ve altyapı unsurlarının bir araya gelmesiyle doğru bir dijital dönüşümün sağlandığını aktaran Selçuk, bulut bilişim hizmetlerinin teknolojik altyapıharicinde şirketlere sağladığı en büyük faydanın, şirketlere "kullandıkça öde" modeliylefinansal dar boğazlarda faaliyetlerini devam ettirmelerine olanak sağlaması olduğunu dile getirdi.

Selçuk, 2006'dan bu yana farklı sektörlerde 500'ün üzerinde firmayı bulut bilişim uygulamalarıyla buluşturduklarınıhatırlatarak, "Çok farklı sektörlerden firmalara bulut bilişim hizmeti sağlayarak iş süreçlerini dijitalleştirmelerine yardımcı oluyoruz.Finans, sigortacılık ve benzeri sektörlerde belli tipte verilerin bulut sistemlerinde barındırılması regülasyonlarla sınırlandırılsa da genel olarak sektörlerin bulut sistemlere ve yeni nesil veri depolama uygulamalarına ilgisi yoğun." ifadelerini kullandı.

26 Kasım 2019 Salı

Etiketler : Makro-Mikro