tatil-sepeti

Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili

Genel bir yaklaşım olarak bildiğimiz ve inandığımız bir husustur. Toplumu ilgilendiren bütün konulara ilişkin çözümler ‘sosyolojiyi’ dikkate almalıdır. Diğer bir deyişle; sosyolojiyi dikkate almayan bir yaklaşımın ve çözümün rasyonelliği sorgulanabilir.
Malumun ilanı olan husus şudur; dünya küresel bir köye dönmeden önce, ortaya çıkan salgın bir hastalığın bu kadar yayılma şansı yoktu. Çünkü insanların dolaşımı mümkün değildi veya çok sınırlıydı. Bu durumda doğal bir karantina zaten kendiliğinden mevcut oluyordu. İnsanlar çoğunlukla kendi şehirlerinden bile zaruri olmadıkça çıkmazdı. Üstelik iletişim yaygın olmadığı için de haberin yayılımı bile mümkün değildi. Şimdi, bu bilgileri hatırlamanın bugün için bir faydası var mı bilemeyiz ama geldiğimiz noktanın izahı açısından gerekli olduğunu düşünürüz.
Dünyayı kasıp kavuran koronavirüsün yayılımı ve onunla mücadele yöntemi çok öğretici oldu. Bilindiği gibi bir olgu olarak küreselleşmenin pozitif ve negatif taraflarının olduğu bir realitedir. Bu iki başlık için de kalabalık bir liste oluşturabiliriz. Bu virüs, etkisi itibariyle elbette listenin negatif tarafında yer alır. Demek ki koca bir dünyayı aynı endişe ve problem etrafında buluşturmak ve dünyanın psikolojisini bozmak küresel dünyada hiç de zor değilmiş. Gerçekten kısa zaman içinde dünyanın psikolojisi negatif etkilendi. Bu durumu ise yönetmek, kullanmak veya manipüle etmek toplumları ve insanlığı inanılmaz tehlikelerle karşı karşıya getirirmiştir.

Böyle bir girişten sonra sözü ülkemizin bu alandaki mücadelesine getirmek istiyoruz. Bilindiği üzere ülke adına salgınla mücadeleyi Sağlık Bakanlığı yürütüyor ve Bakanlığın tepesindeki isim Dr. Fahrettin Koca çok başarılı bir strateji izliyor. İlk başlarda alınan katı tedbirleri toplum olarak bizler çok yadırgamıştık ama zaman geçtikçe, virüsün yayılımı ve acı sonuçları ile yüzleştikçe, işin vehametini anlamış olmanın getirdiği rahatlıkla tedbirlerin ne kadar doğru ve yerinde olduğunu idrak etmiş olduk. İlk virüs vakası da yaşanınca bunu yönetmekte de başarılı olduğumuzu gördük.

KÜRESEL SALGIN VE SOSYOLOJİYİ DİKKATE ALMAK

Fakat bizim için asıl öğretici olan boyut; bu stratejide sosyolojinin ne kadar dikkate alındığıdır. Bunu anlamanın iki yolu var; ya ekibin içinde olursunuz öyle bilirsiniz veya dışarıdan olan bizler için izlenilen yöntem ve sonuçlarını analizle bunu anlarsınız. Şu kısa notları sıralayarak süreci anlamaya çalışalım:

  • Öncelikle Sayın Bakan, aldığı kararların doğruluğundan o kadar emindi ki bunu yüz ifadesinden anlamak çok kolaydı. Yüz ifadesinde hem endişe hem de kararlılık vardı ve toplum bunu çok inandırıcı buldu ve güven inşa edilmeye başlanmıştı ki başarının da ilk adımı budur.
  • Konunun farklı boyutları olduğu için mücadele 26 kişilik uzman bir kurul tarafından yürütüldü ve Bakan buna sık sık vurgu yaptı. Bu da başlı başına güven oluşturucu oldu.
  • Dünyadaki gelişmeler çok yakından takip edildi ve kamuoyu bizatihi Bakan tarafından bilgilendirildi. Bu esnada ülkemiz için tehlike olmadığı asla söylenmedi, bu da güven konusunda pozitif rol oynadı.
  • Bu mücadelede başarılı olacaksak toplumun bütün kesimleri olarak hassasiyet göstermek zorunda olduğumuzun altı her bilgilendirme toplantısında çizildi.
  • Mücadele için gerekli tüm tedbirlerin alındığını ve olası durumlara karşı da hazırlıklı olunduğunun ilanı toplum kesimleri için rahatlatıcı bir unsur oldu.
  • Kadercilik anlayışının güçlü olduğu bir toplumsal yapı, bu tür mücadelede kolaylaştırıcı rol oynar.
  • Süreç yönetimi gece yarısı bile olsa medya ile ortaklaşa yürütüldü, bilgilendirmenin ve toplumu sürece dahil etmenin yolu bu idi.
  • Ülkeye girişini önlemek, girdikten sonra da yayılmasını önleme stratejisinin varlığı da güven inşa edici oldu.
  • Kaygı panik havası asla oluşturulmadı, toplum sürekli bilgilendirildi ve böylece sahip olduğumuz bilgi; duygularımızı kontrol altında tuttu.

Mücadele; ‘bilim kurulu’ kararları ile şeffaflık içinde ve gece yarısı da olsa en yetkili otorite tarafından bilgilendirme ve siyaset üstü bir yaklaşımla, toplumsal güven unsuru hep göz önünde bulundurularak yani ‘sosyoloji’ dikkate alınarak yürütülmeye devam ediyor.

13 Mart 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat