tatil-sepeti
Fikri olan gençlere 90 milyon lira destek

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın gelenekselleşen Gençlik Projeleri Destek Programı ilk çağrısı 35 milyon TL olarak açıklandı. İlk çağrıdan sonra bakanlığa rekor sayıda başvuru geldi. Bakanlık, kişi ve sivil toplum kuruluşlarından gelen 4 binin üzerinde proje başvurusundan 765’ine, 25 bin TL ile 350 bin TL arasında mali destek vererek, toplam 90 milyon TL proje desteği sağlayacak. SONUÇLAR İNTERNETTE Program, Gönüllülük, Kişisel Gelişim, Fiziksel Aktivite, Egzersiz ve Spor, Kitap Kahve, Kültür ve Sanat, Yenilikçi Fikirler, Çevre ve Hayvanların Korunması olmak üzere 8 başlıktan oluşuyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, proje teklifi sunan proje yürütücülerinin başvuru sonuçlarını https://gpdp.gsb.gov.tr linkinden sorgulayabilecekleri bildirildi. Açıklamada, “Ayrıca proje koordinatörünün tanımlı e-posta adresine bildirilir. Desteklenmesi uygun görülmeyen proje teklifleriyle ilgili e-posta ile bildirim yapılmaz. Bakanlık tarafından projesinin desteklenmesi uygun bulunan proje yürütücüleri sözleşme imzalanması için gereken evrakların hazırlanması, proje eğitimi, bütçe revizyonu ve sözleşme imzalama işlemlerini içeren program konusunda ayrıca bilgilendirilecek” ifadeleri yer alıyor. DESTEK DEVLETTEN Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, bakanlık olarak gençlere sadece moral ve motivasyon desteği değil, gerektiğinde finansal destek de vereceklerini belirtti. Bakan Kasapoğlu, şunları söyledi: “Gençlerimizin işlerini kolaylaştırmak bakanlık olarak bizim görevimiz. Gerek bakanlık, gerekse de diğer kurumlarla işbirliği halinde proje destekleri veriyoruz. Gençlerimize, ‘Fikir senden, destek bizden’ diye sesleniyoruz.” BİRDEN FAZLA BAŞVURU Gençler, 8 başlıktan oluşan programa birden fazla konu ile proje başvurusu yapabilecek. Bunun yanı sıra daha önce başka bir fondan destek almış ama uygulaması biten projeler arasında sadece olumlu sonuç almış projeler tekrar bu programdan yararlanabilecek. Fakat başka bir fondan destek alan projeler bu programa aynı proje kapsamında başvuruda bulunamayacak. DESTEK PROGRAMININ AMACI Gençlik Projeleri Destek Programı (GPDP), Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından gençlerin hayallerini desteklemek, gönüllülük çalışmalarını güçlendirmek, ülke ve insanlık için yenilikçi fikirlere ve girişimlere imkan tanımak, kültürel etkinliklere ve sanata katılımı öncelemek, gençlerimizin kişisel ve sosyal gelişimlerine katkı sunmak, çevreye ve tüm canlılara duyarlılığı artırmak, aktif bir hayat tarzını teşvik etmek hedefleri doğrultusunda yürütülüyor.

07 Aralık 2020 Pazartesi

İstanbul’un kalbindeki KAPANLAR

* İstanbul’un ilk yerleşim yeri olan Eminönü, 8 bin 500 yıllık geçmişinde hep ticaretin kalbiydi. Eminönü ve diğer semtlerin adlarının da ticari kökenli olması bunun kanıtı. * Bu semtlerden biri de Unkapanı ve bu isme kaynaklık yapan kapanlar… Kapanlardaki malları toptan olarak alıp satan tacirler ise ‘kapan taciri’ olarak adlandırılıyordu. HABER: DİLŞAH KEFLİOĞLU Bizans’ta olduğu gibi Osmanlı döneminde de binlerce denizci ve tüccarın faaliyeti ile yoğun bir ticaret sahası olan, deniz gümrüğü ve gümrük eminliğinin burada yer almasından dolayı bugünkü adını alan Eminönü, yüzyıllardır İstanbul’un büyük bir liman semti olarak önemini sürdürdü. Eminönü’nü ticaretin kalbi olarak düşündüğümüzde, buna bağlanan iki kol olan Sirkeci ve Unkapanı semtleriyle birlikte bu eksen (Sirkeci-Eminönü-Unkapanı) Osmanlı döneminde hanlar, dükkânlar ve hatta kapanlarla donatıldı. KAPAN TACİRİ Bizans’tan Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’ten günümüze İstanbul perakende dünyasına dair uygulamalara ve yapılara dair bütün bu bilgileri İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan ‘İstanbul’un Ticaret Merkezi: Eminönü-Sirkeci’ isimli kitaptan derledik. Bu kitaba, www.ito.org.tr adresindeki kütüphaneden PDF olarak ulaşabilir veya Eminönü’ndeki Kitap İstanbul mağazasından edinebilirsiniz. Payitaht’ın ticaret merkezi Eminönü’ne dünyanın her yerinden taşınan mallar, piyasaya sürülmeden evvel ‘kapan’ denilen ve her biri müstakil ticari merkez hüviyetindeki yerlere getiriliyordu. Kapan isminin büyük bir terazi türü olan kabbandan geldiği belirtiliyor. Haliç kıyısındaki bu kapanlarda ürünlerin ölçümleri, fiyatlandırılması ve dağıtım işlemleri yürütülüyordu. Buna göre İstanbul’a deniz yahut kara yoluyla ulaşan mallar, niteliklerine göre ayrılıp önce ‘Çardak’ denilen gümrükten geçiyor, sonra da Yağ Kapanı, Bal Kapanı, İpek Kapanı, Un Kapanı gibi merkezlere boşaltılıyor, gerekli işlemlerin ardından toptan olarak satışa çıkıyordu. Böylece hem kalite kontrolü hem de dengeli bir fiyat politikası sağlanıyordu. Tüm bu ticari hayatın düzenli işlemesi için kapanlarda vazifeli memurlar bulunuyordu. Hatta kapanlarda esnaf temsilcileri dahi vardı. Kapan naibi, ürünlerin kalitesini ve ölçümlerinin doğru yapılıp yapılmadığını denetler, icap ederse ceza uygulardı. Pamuktan enfiyeye, hububattan yağa önce limana, ardından kapana getirilen tüm mallar için vergi işlemleri de gene buralarda uygulanırdı. Malları Payitaht’a getiren büyük tüccarlar ise ‘kapan hacısı’ olarak anılırdı. Ürünlerin fiyatlandırılmasında kapan hacılarının da bilgisi ve görüşleri önemliydi. Kapanlardaki malları toptan olarak alıp satan tacirler ise ‘kapan taciri’ olarak adlandırılıyordu. ÖZEL İSKELELER Fethin ardından ticari hayatın işleyişi için vakit kaybetmeden çalışmalar başlatıldı. O devirde işlev kazandırılan ve günümüzde hâlâ bir semt ismi olarak yaşayan Unkapanı da bu ticari atılımlardan biri. Zahire ve hububat ticaretinin merkezi konumundaki Unkapanı, İstanbul’a getirilen bu ürünlerin ilk durağıydı. İmparatorluğun dört bir yanından ve diğer memleketlerden gelen mallar, Unkapanı’nda kontrolden geçirilip fiyatlandırıldıktan sonra İstanbullularla buluşturuluyordu. Ayrıca kapanlara tahsis edilmiş özel iskeleler mevcuttu. Yani şehre hububat taşıyan gemiler Unkapanı’nın iskelesine demirler, ürünlerini buraya boşaltırlardı. Kapan tacirleri mal getirmek için yola çıkarlarken, nereden ve tahmini ne kadar mal getirecekleri de bilinirdi ki, böylece üreticiden tüketiciye kadar uzanan safhada, tam bir ticari nizam sağlanması hedeflenirdi. Unkapanı’na taşınan mallar nihayetinde türlerine göre ayrılıp defterlere kayıt edilir, daha sonra da kapan naibinin müsaadesi ile esnafa dağıtılırdı. Ticari hüviyetinin geçmişi Osmanlı dönemini aşıp Bizans’a kadar ulaşan Tahtakale, Eminönü’ndeki hanların yoğun olarak toplandığı bir bölge. Kendi ismiyle anılan Balkapanı Sokak’taki Balkapanı Han ise bu ticaret semtinin en mühim yapılarından biri. Tahtakale, Bizans devrinde bir Venedik mahallesine ev sahipliği yapıyordu. Fetihten sonra da Venediklilerin İstanbul’daki varlığı devam etti. Venedik Cumhuriyeti’nin elçisi mahiyetindeki Balyos da, sefirler Galata’ya taşınana değin burada yaşadı. Balyosluk makamı, Venedik Cumhuriyeti’nin 1797’de lağvedilmesi ile tarihe karıştı. Bununla beraber Balkapanı Han’ın isminin baldan değil de balyostan geldiğini ileri süren fikirler var. Zira hem balyos bir zamanlar bu bölgede yaşıyordu hem de Balkapanı Han’ın temelleri ve bodrumunun Bizans devrinden kaldığı tespit edildi. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’de “Kale gibi büyük bir han” diye anlattığı Balkapanı, sadece bal değil, peynir, pastırma, kahve, sabun, zeytinyağı gibi çok çeşitli ürünlere de ev sahipliği yapıyordu. Hanın altındaki mahzenlerin mimari unsurları incelendiğinde buranın fetihten önce inşa edildiği anlaşılıyor. Hem köklü tarihi hem de bir zamanlar İstanbul ticaretinin bel kemiği olması münasebetiyle Balkapanı, Eminönü için de özel bir yere sahip. İsviçreli yazar Ernest Mamboury, Balkapanı’nın avlusunda mevcut büyük bir kantardan söz eder. Diğer bir bilgi ise İstanbul’daki tüm kantarların bu kantarda kontrol edilmesiydi. UNKAPANI ADI UN TİCARETİNE DAYANIYOR İstanbul’un iaşesinde en önemli madde, kuşkusuz buğdaydı. Çünkü ekmek İstanbullu’nun en temel beslenme kaynağıydı. Başkente Tekirdağ’dan Kefe’ye, Akkerman’dan İbrail’e, Volos’tan İskenderiye’ye dek imparatorluğun farklı coğrafyalarından çeşit çeşit buğday gelirdi. Bu buğdaylar ağırlıklı olarak Unkapanı İskelesi’nde boşaltılır ve doğrudan tartılmak ve depolanmak üzere kapana gönderilirdi. Unkapanı semti adını ‘un’ ve Osmanlılar döneminde kullanılan bir çeşit tartı aleti olan, toptan satış yapılan yer anlamına da gelen ‘kapan’ kelimelerinden alıyor. Semte ‘Unkapanı’ denilmesinin sebebi ise İstanbul’a tahıl getiren gemilerin yüklerini Unkapanı’na boşaltmaları… İstanbul’a gelen zahire, yiyecek ve diğer ihtiyaç maddelerinin ölçümünün, ekspertizinin, fiyatlandırmasının ve dağıtım işlemlerinin yapıldığı kapanların en önemlilerinden biri olan Unkapanı’nın burada bulunması, giderek semtin de aynı adla anılmasına neden oldu. İSTANBUL’UN PERAKENDE TARİHİ İstanbul’a iaşe kapsamında gelen mallar ağırlıklı olarak kapanlar üzerinden çarşılara ve dükkânlara dağıtılıyordu. Bunun dışında semt pazarları da kuruluyordu. Buralarda fırıncı, bakkal, kasap, manav gibi günlük ihtiyaçları karşılayan esnaf sergi açardı. Bir de ‘tablakâr’ denilen esnaf vardı. Bunlar sokaklarda tablalarda perakende kuruyemiş, sabun, limon gibi mallar satarlardı. Tüm bu esnaf, loncalara ve divanhanelere mensuptu. İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan ‘İstanbul’un Ticaret Merkezi: Eminönü-Sirkeci’ isimli kitaba,http://kutuphane.ito.org.tr/itoyayin/0028861.pdfadresindenPDF olarak ulaşabilir...

07 Aralık 2020 Pazartesi

Yemeğin %18’ini yemek kartı ve online sipariş siteleri yiyor

* İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, “Online yemek sitelerinden verilen siparişlerin ödemesinin de yemek kartı ile yapıldığı düşünülürse yemeğin bedelinin yüzde 18’lik kısmını adeta yemek kartı ve online sipariş sistemi yiyor” dedi. * Avdagiç, “Yemek kartı uygulaması geçmişte kayıt işini özendirmek için bir araç olsa da günümüzde çalışanların maaşlarını banka kartları vasıtasıyla aldıkları düşünülürse, yemek bedelinin de kartla ödenmesi mümkün görünüyor. Çalışanların istekleri bu yönde” diye konuştu. İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, “Online yemek sitelerinden verilen siparişlerin ödemesi de yemek kartı ile yapılırsa, yemeğin bedelinin yüzde 18’lik kısmını adeta yemek kartı ve online sipariş sistemi yiyor” dedi. Avdagiç, hem yemek çeki şirketlerinin hem online yemek sipariş sitelerinin, restoranlar başta olmak üzere üye işletmelerden talep ettikleri komisyon oranlarının işletmelerin ve çalışanlarının dayanma sınırlarını oldukça aştığı değerlendirmesinde bulundu. Online yemek sitelerinden verilen siparişlerin ödemesinin de yemek kartıyla yapılması durumunda, yemeğin bedelinin yüzde 18’lik kısmını adeta yemek kartı ve online sipariş sisteminin yediğine dikkati çeken Avdagiç, “Hatta kendi servisi olmayan bir lokanta, bir yemek kartı sahibine online siparişle yemek götürecekse, ödenecek toplam komisyon yüzde 38’i buluyor. Burada esas mağdur olanlar çalışanlar. Çünkü yemek kartını onlar kullanıyor. Böylece çalışanlar yemeklerini neredeyse yarı oranda daha pahalıya yiyor” diye konuştu. ERKEN ÖDEME KOMİSYONU Avdagiç, öğle yemeği için çalışanlara verilmiş hak olan yemek kartı ya da diğer adıyla yemek çekleri için restoranların ödedikleri komisyon oranının 2018’de çıkarılan yönetmelik uyarınca yüzde 6 ile sınırlandırıldığını hatırlatarak, buna rağmen kart firmalarının ‘erken ödeme komisyonu’ adı altında bu komisyonu yüzde 8’e kadar çıkardıklarına dair bildirimler aldıklarını aktardı. Avdagiç, “Yüzde 8 komisyon bir yana, halen yemek kartı firmalarının aldıkları yüzde 6 komisyon oranı da makul bir oran değil. Bu komisyon, fiyatları artırmakta ve işletmeleri zarar ettirmektedir. Yemek kartı kullananların talebi, bu oranın en fazla yüzde 3 olarak uygulanması yönündedir. Yönetmelikteki kurallara tüm yemek kartı firmalarının uymaları sağlanmalı. Sektör mensuplarının bu yönde haklı taleplerine kulak verileceğine inanıyoruz” dedi. BANKA KARTIYLA ÖDEME Şekib Avdagiç, yemek kartı firmalarının talep eden her markete POS cihazı vermedikleri yönünde şikayetler aldıklarını belirterek, “Kart firmaları POS cihazı verme seçimlerini, kendi önceliklerine göre mi yapıyorlar diye düşünmeden edemiyoruz. Bazı yemek kartı firmalarının da belirli müşterilerine iskonto uyguladıklarını duyuyoruz. Bu da doğruysa yönetmeliğin ihlali anlamına gelir” açıklamasında bulundu. Öte yandan, yemek kartı firmalarının erken ödeme iskontosu kestikleri halde, perakende işletmelere yapmaları gereken ödemeleri yapmadıklarına yönelik de şikayetler aldıklarını ifade eden Avdagiç, şunları kaydetti: “Yemek kartı uygulaması geçmişte kayıt işini özendirmek için bir araç olsa da günümüzde çalışanların maaşlarını banka kartları vasıtasıyla aldıkları düşünülürse, yemek bedelinin de kartla ödenmesi mümkün görünüyor. Çalışanların istekleri bu yönde. İşverenlerin çalışanının yemek ücretlerini, devletin belirlediği miktarlar çerçevesinde banka kartına yatırmasını istiyorlar. Böylece komisyondan dolayı çalışanların yiyeceği üzerine yüklenen fiyat artışının önüne geçilmiş olacaktır.” Pandemi sebebiyle online ticaretin arttığını, bunun önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Avdagiç, “Bununla birlikte online yemek siparişlerine yönelik şikayetler de arttı. Devlet kontrol varlığını online işlemlerde de göstererek, bu tür tek yanlı ve keyfi uygulamaların önüne geçmeli” değerlendirmesinde bulundu. ONLİNE SİPARİŞTE DE KOMİSYONA STANDART GETİRİLMELİ İTO Başkanı Avdagiç, yemek kartı firmalarının yanı sıra online yemek sipariş sitelerinin ve motor kurye ile hızlı sipariş alan firmaların talep ettikleri komisyonların da kontrolsüz yükseldiğini ifade etti. Avdagiç, “Online yemek siparişinde aylık 200 lirayı bulan listeleme bedeli, ödemelerin 30 gün bloke edilmesi, tek fiyat politikası gibi konular rahatsızlık oluştururken, iş 25 kuruş bedelle müşteriye ulaştırılan poşetten bile komisyon almaya kadar vardı. Online sipariş firmaları, elbette müşterinin işletmelere ulaşmasında önemli bir rol oynuyor. Ama birçok sorunda riski taşıyan işletmeler olurken, üstüne bir de yüksek komisyon oranları ile sürdürülemez bir hal almıştır” diye konuştu. Online yemek siparişi firmalarının üye restoranların siparişi üzerinden yüzde 12’ye varan çok yüksek komisyonlar aldığını hatırlatan Avdagiç, sözlerini şöyle tamamladı: “Online yemek siparişi sitelerinin aldığı komisyon oranlarına, yemek kartlarına uygulandığı gibi bir standart getirilmeli. Bu komisyon en fazla yüzde 3-4 civarında olacak şekilde belirlenmeli. Ayrıca motor kurye ile hızlı sipariş alan firmaların da mazot bedeli, personel masrafı gibi kalemler nedeniyle siparişler üzerinden aldıkları komisyon oranları yüzde 30’a ulaştı. Bu komisyonların sürdürülebilir olduğunu düşünmüyoruz.”

07 Aralık 2020 Pazartesi

8 ayda 250 online etkinlik

HAMİT KARDAŞ İstanbul Ticaret Üniversitesi, akademik faaliyetleri yanında toplumu bilgilendirme vazifesine de sahip olduğu bilinciyle pandemi sürecinde dijital ortama taşıdığı konferans, söyleşi ve panellere hız kesmeden devam ediyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs, eğitim faaliyetleri ve kültürel alanda da büyük değişimlere neden oldu. Öğretim faaliyetleri tamamen online ortama taşındı. İstanbul Ticaret Üniversitesi, pandemi nedeniyle okulların tatil edildiği mart ayında, bir hafta gibi kısa bir sürede uzaktan eğitim sistemini faaliyete geçirerek online senkron eğitim vermeye başladı. TİCARET online sistemi, ilk haftasında yüzde 100 başarıya ulaştı. İstanbul Ticaret Üniversitesi, toplumu bilgilendirmek ve öğrencileri üniversite müfredatının yanında farklı yönlerden geliştirmek amacıyla yaptığı konferans, panel ve kültürel etkinlikleri de pandemi sürecinde iptal etmeyip dijital ortama taşıdı. Nisandan bu yana düzenlenen online etkinlik sayısı 250’yi aştı. BİLİM VE TOPLUM BULUŞMALARI TİCARET’in Ekim 2019’dan itibaren aylık olarak düzenlediği ve yurt dışındaki büyük üniversitelerde görev yapan başarılı akademisyenlerin davet edildiği Bilim ve Toplum Buluşmaları, pandemi sürecinde dijital olarak yapılmaya başlandı. Bugüne kadar 4’ü yüz yüze, 8’i online olmak üzere 12 kez düzenlenen Bilim ve Toplum Buluşmaları’nın son konuğu ise HEC Paris’ten Prof. Dr. Michael Segalla oldu. Yönetim alanında çalışmalarıyla tanınan Prof. Segalla, pandemi krizine tepkilerin nasıl geliştiğini ölçmek üzere dünya çapında yaptığı anketin sonuçlarını paylaştı. Bilim ve Toplum Buluşmaları, bundan sonra da aylık periyodlarla ve önemli akademisyenlerin katılımı ile devam edecek. TEKNOLOJİ ÇALIŞTAYLARI İstanbul Ticaret Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) tarafından düzenlenen ve yüz yüze yapıldığı dönemde büyük ilgi gören teknoloji çalıştayları da pandemi sürecinde online ortama taşındı. Üniversitenin Youtube kanalında devam eden çalıştayın son programına Netaş Ar-Ge Stratejileri ve İnovasyon Proje Yöneticisi Dr. Senem Tanberk konuk oldu. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Abdül Halim Zaim’in yönettiği ‘Yapay Zeka ve Derin Öğrenme’ konulu seminerde, yapay zeka, derin öğrenme yaklaşımları ve derin öğrenmenin kullanım alanları konuşuldu. Kültür-sanat buluşmaları Üniversitenin yoğun ilgi gören bir diğer etkinlik serisi ise Kültür-Sanat Buluşmaları. Bu etkinlikte edebiyat, sanat ve farklı alanlarda isim yapmış önemli kişiler öğrencilerle buluşturuluyor. Geçtiğimiz dönemde İhsan Fazlıoğlu ve Süleyman Seyfi Öğün birer konferans vermiş, Tuluyhan Uğurlu ise piyano dinletisi sunmuştu. Kültür-Sanat Buluşmaları, yeni dönemde Alev Alatlı konferansı ve Tarık Tufan söyleşileri ile devam edecek. Herkese uygun bir etkinlik var! İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin Youtube kanalında, üniversite akademisyenlerinin organize ettiği birçok etkinliğe yer veriliyor. Etkinliklere iş dünyası ve kültür-sanat camiasından isimlerle farklı alanlarda uzmanlar katılıyor. Pandemi sürecinde de kültürel etkinliklerini artırarak devam ettiren TİCARET’in Youtube kanalı adeta bir TV kanalı gibi. Etkinlikler, üniversitenin web sayfasından ve sosyal medya hesaplarından takip edilebilir. Büyükelçiler konuşuyor Ticaret’in bu yıl başlattığı ‘Büyükelçiler Konuşuyor Konferans Sierisi’nde, farklı ülkelerin Türkiye’de görev yapan büyükelçileri öğrencilerle buluşturuluyor. Pandemiden önce yapılan son yüz yüze etkinliğe, Bosna Hersek Ankara Büyükelçisi Bekir Sadovic konuk olmuştu. Sadovic, Bosna Hersek’te 90’lı yıllarda yaşanan savaştan bahsederek çatışmaların çok ağır bedelleri olduğunu ve yeniden o günlere dönmek istemediklerini söylemişti. Sadovic, savaş sırasında Türkiye’deki tüm liderlerin Bosna Hersek’in yanında olduğunu kaydetmişti. Etkinlik serisinin ikincisi ise TİCARET’in Youtube kanalında gerçekleşti. Macaristan Ankara Büyükelçisi Viktor Matis, Türkiye- Macaristan ilişkilerinden, Macaristan’daki eğitim imkanlarından ve büyükelçilik olarak eğitime yaptıkları yatırımlar ile verdikleri burslardan söz etti. Büyükelçiler Konuşuyor Konferans Serisi’nin gelecek programlarına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan ve Kazakistan büyükelçilerinin davet edilmesi planlanıyor. Gazetem’in arşivi dijitalde İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından çıkarılan uygulama gazetesi Gazetem’in tüm sayıları dijital ortama aktarıldı. İlk sayısı Mart 2008’de çıkarılan Gazetem’de, İletişim Fakültesi öğrencilerinin haber ve dosya çalışmaları yer alıyor. Yayınlanan tüm haber ve fotoğraflar, öğrenciler tarafından hazırlanıyor. Böylece öğrenciler, ilk mesleki tecrübelerini edinerek, kariyerlerine adım atıyor. Gazetem’in arşivine şu adresten ulaşılabilir: https://www.ticaret.edu.tr/tr/Sayfa/Akademik/Fakulteler/iletisim/Gazetem

07 Aralık 2020 Pazartesi

Pandemi sinema ve dizilerde rolleri değiştirdi

HABER: OSMAN KUVVET İstanbul Ticaret Odası, sektörleri mercek altına aldığı sektörel istişare toplantılarını sürdürüyor. Film sektörü toplantısının ikincisi, İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Dr. İsrafil Kuralay, Komite Üyeleri, dizi ve sinema filmi yapımcılarının katılımıyla gerçekleştirildi. Toplantıda, sinema filmlerinin yapım tarafındaki eğilimler ve stratejisi ile dizi film sektörünün değişim ve dönüşümü değerlendirildi. ÖZGÜN SENARYO İTO Başkan Yardımcısı Dr. İsrafil Kuralay, yapımcıların eğiliminin sektörün pazarlama ve reklam dinamiklerinin değişimiyle ne yönde şekillendiğinin anlaşılması ve doğru yorumlanması gerektiğini ifade etti. Kuralay, ayrıca dizi film senaryolarının ne oranda yurt dışından uyarlandığını ve özgün senaryo yazımına etkisinin değerlendirilmesinin önemini vurguladı. DİJİTAL PLATFORM Toplantıda, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rıdvan Şentürk, sektördeki son değişiklikleri değerlendirdi. Şentürk konuşmasında, sektörün yapımcı, prodüksiyon süreçleri, salon sahipleri bakımından durumun değerlendirilmesi ve gelişmelerin iyi anlaşılmasının gerektiğini ifade etti. Toplantıda, pandemi sürecinin, sektörün dinamiklerini ve seyirci alışkanlıklarını ciddi anlamda etkileyip dönüşüm başlattığına dikkat çekildi. TANITIMA YÜKSEK PAY Sektör temsilcilerinin verdiği bilgiye göre, sinema ve dizi filmler yapım bütçelerini karşılamak için pazarlama süreçlerini geliştiriyor. Buna göre, orta ve yüksek bütçeli sinema filmleri yapım bütçelerinin ortalama yüzde 25’ini tanıtıma ve pazarlamaya ayırıyor. Toplantıda vurgulanan bir başka konu ise tanıtım bütçesinin içindeki sosyal medya ve dijital mecraların oranının giderek arttığı gerçeğiydi. Dijital platformlar, kendi içerikleri için yapım bütçesi kadar tanıtım ve pazarlamaya bütçe ayırıyor. 65 MİLYON SİNEMA İZLEYİCİSİ Sinema ve dizi film sektörü temsilcileri, pandeminin etkilerini ise şu verilerle özetledi: “Pandemi dönemi öncesinde yıllık 60-65 milyon sinema bileti satılıyordu. Sinemada izleyici sayısı 1 milyonu aşan 15 civarında film yapılıyor. Bu filmlerden 2-3 tanesi 5 milyon barajını aşıyor, 10-12 film ise 1 milyonun üzerinde izleyiciyi sinema salonlarına çekiyor. Dolayısıyla65 milyonluk sinema izleyicisinden 30-35 milyonu gişede 1 milyon barajını aşan filmlere gidiyor. Sinema seyircisini çeken filmlerin yüzde 65’ini yerli filmler oluşturuyor.” DİZİ VE TV REKLAMINDA DURUM Sinema ve dizi film sektöründe bütçe gelirleri, ürün yerleştirme ve kuşak reklamlardan elde ediliyor. Ürün yerleştirmeden dizilerin elde ettiği gelir yüzde 10 civarında. Toplantıda verilen bilgiye göre, oyuncu popülaritesi yüksek veya ünlü isimlerde bu oran yüzde 25’e kadar çıkabiliyor. Sektör temsilcileri, kuşak reklamlarda ise kanalların zor durumda olduğunu vurgulayarak şu bilgiyi verdi: “Bir diziye 3 kuşak reklam alabiliyorlar. Bu nedenle kanallarda dizilerin yurt dışı satış gelirleri çok önemli hale geliyor. Reklam verenler açısından da davranışlar değişiyor. Reklam giderlerindeki oran yüzde 70 TV reklamları, yüzde 30 sosyal medya ve dijitalden, yüzde 70 sosyal medya, dijital, yüzde 30 TV olarak gerçekleşmeye başladı.” Toplantıda, sinema filmlerinde ana gelir kaynağının halen bilet satışlarından elde edildiğine dikkat çekildi. Bu nedenle film arasında yayınlanan kuşak reklamlardan yapımcılar pay alamıyor. Bu durumda oyuncu ve yapımcılar ürün yerleştirme ya da etkinliklerden gelir elde ediyor.

07 Aralık 2020 Pazartesi