tatil-sepeti

Prof. Dr. Kerem Alkin

Sanayi üretim verileri, mart ayının ikinci yarısında hızla devreye geren tedbirlerin üretim üzerindeki etkisinin beklentilerimizden daha güçlü olduğuna işaret etti. Bu nedenle bir önceki yıla göre sanayi üretiminde yüzde 1.98'lik bir daralma gerçekleştiğini gözlemledik. Bu durum, yılın ilk çeyreği için sanayi üretiminin yüzde 7.6 düzeyinde gerçekleşmesi yönündeki öngörümüzün 3 puan saptığını gösterdi. Yüzde 7.6'lık sanayi üretim artışı beklentisi, önceki ay bizi yüzde 5-6 bandında bir büyüme beklentisine yönlendirmişti.

Sanayi üretiminde yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.4'lük bir üretim artışı gerçekleştirmesi, sanayi üretiminin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya katma değer katkısındaki artışın da yüzde 4.28 ile 4.76 arasında olabileceğini gösteriyor. Bu durumda, sanayi üretiminin katma değer artışı üzerinden bir kez daha 1. çeyrek büyüme tahmini yapmamız gerektiğinde, Türkiye ekonomisinin 1. çeyrekte yüzde 3.54 ile 3.92 arasında bir büyüme gerçekleştirmiş olabileceğine işaret ediyor.

AVANTAJLI KONUMDA

Türkiye'nin ilk çeyrek büyüme oranının pozitif olması, dünya ekonomisinin önde gelen pek çok ekonomisinin 2020'nin ilk çeyreğinde negatif büyüme yaşamaları dikkate alındığında, tüm 2020'nin büyüme performansı açısından Türkiye'yi 'avantajlı' konuma getiriyor. Yılın ilk çeyreğinde Çin'in yüzde 6.83, Japonya'nın yüzde 7.1, Fransa'nın yüzde 5.37, İtalya'nın yüzde 4.81, İspanya'nın yüzde 4.10, tüm Euro Bölgesi'nin yüzde 3.3, Meksika'nın yüzde 1.92 gerilediği bir ortamda, Türkiye'nin yılın ilk çeyreğinde yüzde 3'ün üzerinde bir büyüme gerçekleştirmiş olması önemli.

ÜRETİM BECERİSİ

Yılın ilk çeyreğinde Endonezya'nın yüzde 2.97, Güney Kore'nin yüzde 1.29, İsveç'in yüzde 0.46, ABD'nin ise yüzde 0.32 büyüdüğü görülüyor. Yılın ilk çeyreğini pozitif büyüme ile bitirmiş olmak, uluslararası ekonomi çevrelerine Türkiye'nin 'üretim becerisi' adına önemli bir mesaj niteliği de taşıyor. 2. çeyrekte doğal olarak biz de negatif büyüme göreceğiz. Bununla birlikte en önemli ihracat pazarımız Avrupa'yla birlikte, 'koronavirüs'le mücadelenin '2. faz'ına birlikte geçiyor olmak, Türkiye'ye ihracat siparişlerinin de hızlanmasını sağladı.

Bu nedenle haziran ayında daha da hareketleneceğine şahit olacağımız iç piyasa ve ihracat bazlı üretim hareketlenmesi, Türkiye'nin 2. çeyrekte göreceği negatif büyümeyi kısmen azaltacak ve bilhassa 3. çeyrek için 'sınırlı' bir pozitif büyüme beklentisini güçlendirecek. Yılın son çeyreğinde, tüm dünyanın 'koronavirüs' salgınında 2. bir dalga yaşamaması halinde, tüm yılı pozitif bir büyüme ile kapatma ihtimalimiz hayli güçlü gözüküyor.

AB İÇİN 'TÜRKİYE' ZAMANI

Avrupa Birliği (AB) projesi açısından son birkaç yıl giderek tırmanan zorluklar, anlaşmazlıklar ve 'dağılma' tartışmalarıyla geçiyor. 'Avrupa Günü' de böyle bir atmosfer içerisinde kutlandı. 1985 yılında Milano'da yapılan AB Zirvesi'nde, 9 Mayıs'ın 'Avrupa Günü' olarak kutlanmasına karar verilmesinin temel gerekçesini, 9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı olan Robert Schuman'ın açıkladığı ve kendi adını taşıyan bildirgenin içeriği oluşturuyor.

Avrupa'nın artık bir 'barış kıtası' olması gerektiğini savunan Schuman, 5 Mayıs 1949'da Londra'da düzenlenen Avrupa Konseyi toplantısında Avrupa kaynaklarının paylaşılmasına yönelik ilkeleri anlattı. Ve, Jean Monnet gibi önemli isimlerin de katkılarıyla 6 kurucu ülke arasında imzalanan 8 Nisan 1951 tarihli Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulması anlaşması, bugünkü AB projesinin de başlangıcını oluşturuyor.

Soğuk Savaş'ın bitişi ve Doğu Bloku'nun dağılması, bugünkü AB’nin siyasi ve ekonomik kurallarını, birlik müktesebatını oluşturmak noktasında hem cesaretlendirdi hem de hızlandırdı. Fransa ve Almanya gibi iki başat ülke, 'Sovyet' tehdidinin ortadan kalkışını, ABD'ye ve NATO'ya bağımlılıktan kurtulmak ve Avrupa'nın kendi 'ordusu'nu kurması olarak okudu.

Bugün ABD ile ilişkileri giderek daha inişli, çıkışlı hal almış olan AB, Başkan Trump döneminde, ticaret savaşları ve İran'la nükleer anlaşma konularındaki ciddi ayrışma ve çatışma nedeniyle Atlantik İttifakı'nın iki önemli kanadı arasında belki de en kötü günlerini yaşıyor. Çin ve Rusya ile ilişkileri geliştirmek ise iki ülkenin demokrasi ve şeffaflık konusundaki karneleri nedeniyle AB'yi endişelendiriyor.

Tüm bu tablo, Türkiye'nin AB projesine tam üyeliğinin, AB'nin bütünü açısından 'enerji tazeleme', 'gücünü tahkim etme', 'üretim ve tedarikteki iddiasını sürdürme', 'sürdürülebilir istihdam', 'enerji işbirliği', 'savunma işbirliği' gibi stratejik başlıkların tümünde AB’ye etkili bir 'hareket kabiliyeti' sağlıyor. Türkiye, AB'nin üzerindeki 'ölü toprağı'nı, 'ufuk bulanıklığı'nı, 'keyifsizlik ve halsizlik görüntüsü'nü ortadan kaldırabilecek en kıymetli 'kaldıraç'. Umalım ki, gözlerinin önündeki bu temel gerçeği görüp, Türkiye konusundaki 'tereddüt' ve 'hatalar'ından bir an önce sıyrılsınlar.

15 Mayıs 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat