tatil-sepeti

Salih Keskin
www.inovasyonuzmani.com

Bilgileri saklamak için önce disket kullandık, sonra CD. Ardından USB stick (USB bellek) girdi hayatımıza. Serçe parmak boyutundaki bu aletin ne kadar fazla bilgi saklayabildiğine hayret ettik. Bu ‘minik dev’lerin gittikçe artan kapasiteleri bizi hayrete düşürmeye devam etti, ediyor.

En nihayetinde ‘bulut’la tanıştık ve bilgilerin çoğunu burada saklar olduk.
Peki ya bitti mi? Bulut son aşama mı? Görüp görebileceğimiz bu mu?

Tabii ki hayır.

Şu an bilgilerin beynimize yüklenmesi üzerinde çalışılıyor. Bu teknoloji, yakın zamanda uygulamaya alınmış olacak.

Frontiers in Human Neuroscience adlı dergide yayınlanan çalışma, bu konuda beklenen sonuçların alınmaya başlandığını gösteriyor. Eğer beyin yedekleme gerçekleşirse önümüzdeki 10 yılda okul, eğitim ve öğretim kavramlarının tekrar gözden geçirilmesini tavsiye ediyorum. Çünkü okula ihtiyaç kalmayacağı gibi eğitim ve öğretim kavramları da bambaşka bir evreye geçmiş olacak. İstediğimiz bilgileri, istediğimiz zaman diliminde web üzerinden alabildiğimizi düşünsenize… Ne müthiş!

Bu gelişmeler bir kenarda dursun.

Biz ülkemize dönelim.

2018 ve 2019, büyüme hızında düşüş yaşadığımız yıllar. Bu yıllar, bazı sektörler için de yine ciddi şekilde sıkıntılı geçti diyebiliriz. Acaba 2020 ve sonrasında hangi konularda, daha neler olabilir, neler olmalı?

İŞTE 2020 SONRASI TÜRBÜLANSLARI

  • Fason üretim mantığı, yerli otomobil süreciyle birlikte tarihin derinliklerine gönderilmeli ve 2020 bunu yapmak için milat olabilir. Beşeri sermayemizin kalitesini başkalarına ucuz iş gücü olarak plase etmek, dünya liginde bizi dördüncü kümeye düşürdü ve belli ki düşürmeye devam edecek.
  • Görünen o ki online ticaret, klasik satış kurgusunu yerle bir etmeye ant içmiş. Mavi çarşambalar, yeşil perşembeler… Envai çeşit numaralarla mağazacılık ve dükkâncılık, tarih olma riskiyle karşı karşıya. Kısaca 2020 yine, dükkânlar ile AVM’lerin ayakta kalma mücadelesiyle geçecek. Hasta komada ama biz yine palyatif tedbirlerle, pansuman çözümlerle çareler arıyoruz.
  • İşsizliğin ekonomik parametrelerle ilgili olmadığını birilerinin kafamıza iyice sokması gerekiyor. Evet, işsizlik var çünkü işlerin yapısı, bambaşka niteliğin, bilginin var olmasını gerektiriyor. Bu gidişle milyonlarca insanın boşta gezdiği ve işsizlere hiçbir şekilde iş bulunamayan bir ortama doğru sürükleniyoruz.
  • Gazetelerin hayatımızdan çıkış hızının daha da artması kaçınılmaz. Nasıl ki tuşlu telefonlar göz göre göre yok olduysa göz bebeği gazetelerimiz de değişimi göremedikleri için yok olma riskiyle karşı karşıya. 2020, bu minvalde, bir kırılma yılı olacağa benziyor.
  • Televizyonun (ve de dizilerin) kan kaybetmeye devam etmesi makûs talih çünkü sektör, yeni nesil televizyonculuğu üretemedi; yani bir sonraki evrenin ne olduğunu kavrayamadı, kavrayamıyor ve bu bakış perspektifi devam ettikçe de kavrayamayacak. Netflix neden bu kadar büyüdü? Sorusu, bize cevabın nerede gizli olduğunu da açıklıyor aslında.
  • 2020 ve sonrasında inşaat sektörü yine cazibe merkezi hâline gelecekse Türkiye hiçbir şeyden ders almıyor demek.
  • Günümüzde üniversite eğitimi almayan yok ama faydasını gören de yok... Fayda-maliyet makası gittikçe açılıyor. İlerlemiş ülkelerin bu işi nasıl çözdüğünü de ya anlamak isteyen yok ya da mevcut gidişat birilerini memnun ediyor.
  • Ülke olarak orta gelir tuzağına (OGT) takılmış gözüküyoruz. OGT, ekonominin belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra bir üst gelir grubuna geçememesi ve/veya kişi başına düşen gelirin belirli bir eşiği aşamayarak uzun yıllar o eşikte kalması, olarak tanımlanmaktadır. Ama bence asıl konuşulması gereken orta gelir tuzağı değil, ‘yüksek gider tuzağı’. Özellikle son yıllarda ülkemiz, kazanmadığını harcayan insanlar ülkesi olmuş durumda. Kişi başına gelir düzeyi bizi beşe, 10’a katlayan ülkeleri bile araştırsanız bizim kadar keyfine, konforuna para harcayan bir toplum bulamazsınız. Alıştırıldık hem de fena şekilde. Yine araştırın, son yıllarda en fazla açılan işletmeler hizmet sektöründen ya kafe ya kebapçı ya lokmacı.
  • Yeni nesil ile önceki nesillerin dünyasının ne kadar farkı olduğunu dile getirmeye gerek yok ama bu farkın nelere yol açtığı üzerinde durulmalı. Birbirini anlamayan nesiller arası geçiş, ülke insanları olarak ortak bir vizyonda buluşmamızı engelliyor. Keza yeni nesil tarafından hiçbir şekilde anlaşılamayan konuşmalar yapan mevcut siyasetçi profilinin on yıl içinde dışlanacağı, ilişki bile kurma konusunda reddedileceği bir süreci yaşayıp göreceğiz.
  • İnsanlar yönetim süreçlerine dâhil olmak istiyor; dijital dünyanın imkânları, böyle bir ortamı yaratmaya müsait. Artan katılımın yaratacağı politik ortam, yeni nesil idarecileri ortaya çıkarmada gecikmeyecek.
  • Ar-Ge merkezlerinin sayısı gittikçe artarken, inovasyon kültürü zenginleşme yolunda mesafe kat ederken sorun şu ki patent sayısında hâlâ dünyayı en geriden takip eden ülkelerden biriyiz. Patent kalitesinde de yine durum çok farklı değil: Dünya çapında dikkat çekecek patentler üretemiyoruz. Sebebi ise bu işe gereken enerji ile finansal katkıyı sağlamamamız. Her konuda olduğu gibi ‘yapıyor görünmek’, bu konuda da geçerli akçe gibi. ‘Bu işlere büyük bedeller ödeyen, anormal Ar-Ge ve inovasyon yatırımları yapan dünya ile nasıl rekabet edebiliriz?’ sorusunun cevabını verebilecek olan varsa beri gelsin.

Hülasa, en başta çizdiğimiz resmin içine ülke olarak ne kadar girip giremediğimizi göreceğiz. Fazla zaman kalmadığını söylemeye pek gerek duymuyorum. 2020’de bu fosilleşen zihin kalıplarını kırmamız dileğiyle…

17 Ocak 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat