Enflasyonla mücadelenin 3 temel kuralı

Giriş: 13.11.2020 - 00:00
Güncelleme: 17.12.2024 - 22:35

Prof. Dr. Kerem Alkin

Türkiye ekonomisinde ‘fiyat istikrarı’, yani ‘enflasyonla mücadele’nin kalıcı ve sürdürülebilir sonuç verecek 3 temel koşulu, tüketici eğilimlerini baskı altında tutmaktan çok, ‘etkin maliyet yönetimi’, ‘verimlilik’ ve ‘israfın önlenmesi’dir. Sadece gıda ürünlerindeki israfımızın bile yılda 14 milyar dolara ulaştığı bir ekonomide, tarım ve gıda ürünlerinin bütününde toplam israf 214 milyar TL, ekonominin sınırlı kaynaklarının bütününde israf değeri 550 milyar TL’nin üzerinde. Bir ülkenin ürettiği milli gelirin, katma değerin, ürünlerinin yüzde 15’inin heba olduğu bir ekonomide, enflasyonla mücadelede kalıcı bir başarılı sonuç elde etmek mümkün değil.

MALİYET YÖNETİM PERFORMANSI

Kritik önemdeki ikinci konu ise reel sektörün mal ve hizmet üretimi için kullandığı girdilerin sebep olduğu maliyetlerin yönetimi. Türkiye, bilhassa son 20 yıldır paha biçilmez bir sanayileşme hamlesi yürütüyor olmasına rağmen, ne yazık ki satılan malın maliyeti noktasında etkin bir maliyet yönetimi performansı yakalayamadı. Sonbahardaki son veriler ışığında, ABD’nin yıllık bazda yüzde 0.4, AB’nin yüzde -2.4, Çin’in yüzde -2.1’lik yıllıklandırılmış üretici fiyatları enflasyonu, maliyet enflasyonu yaşıyor olmaları, üretim maliyetlerini yönettiklerinin en net delili.
Yine, en taze sonbahar verileriyle dünya ekonomisinde ortalama üretici fiyatları endeksindeki artışın yüzde 0’ın altında seyrettiğini, tüm gelişmekte olan ülkelerde ise yıllıklandırılmış üretici fiyatları endeksi artış oranının, maliyet enflasyonu artış oranının yüzde 2.1 olduğunu dikkate aldığımızda, Türkiye’nin yıllıklandırılmış üretici fiyatları endeksi artış ortalamasının yüzde 20’ler mertebesinde olması; üstelik yıllıklandırılmış oranın 2018 yılı sonbaharında yüzde 46’yı bile görmüş olması düşündürücü.

VERİMLİLİK ODAK NOKTAMIZ OLMALI

Türkiye tüketici fiyatları endeksini, tüketici enflasyonunu ‘manşet enflasyon’ olarak takip ederken, esas odaklanmamız gereken konunun üretici fiyatları endeksi, maliyet enflasyonu olduğu yeterince önceliklendiril-miyor. Çünkü etkin bir maliyet yönetimi olmadan Türkiye ekonomisini sadece talep enflasyonunu önceliklendirerek ‘enflasyon sarmalı’ndan çıkarmak mümkün değil.

Bu konu, haliyle üçüncü kritik önemde bir başlık olarak, ‘verimlilik’ konusunu da öne çıkarıyor. Türkiye’nin verimlilik konusuna da ciddi manada odaklanması gerekir. Yoksa, enflasyonla mücadele adına faiz oranlarını yükseltmek, yapısal nedenlerden ciddi manada beslenen ‘enflasyon sarmalı’na sadece ‘geçici çözüm’ üretmemiz anlamına gelir. Üstelik yüksek faiz, yatırımların ve üretim artışının cazibesini kırması ve finansman maliyetlerini artırması itibariyle türev etken olarak orta vadede yine enflasyonu besleyen bir süreç.

COVID DAHİ ‘YENİLENEBİLİR’İ DURDURAMADI

AB’nin ‘2050’de sıfır emisyon’ çağrısı, Çin’in dünya kamuoyu ile paylaştığı ve başarılması adına 5 trilyon dolar harcaması gerektiğinin öngörüldüğü ‘2060’tan önce karbon nötr ekonomi’ hedefi ile Japonya Başbakanı Suga Yoshihide’nin ‘2050’de karbon nötr toplum’ açıklaması, heyecan verici. Bu hedefin tutturulmasının önemli koşullarından birini, dünya ekonomisinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi ‘düşük karbon’ salan enerji türevleriyle karşılamak ve enerji teknolojilerini de bu alana yoğunlaştırmak oluşturuyor.

2010’dan bu yana ‘yenilenebilir enerji’ alanındaki teknoloji ve kapasite yatırımları artışı, dünyayı ‘gerçek’ bir ‘felaket’ten kurtarmak adına en ‘vazgeçilmez’ stratejik hamle olarak öne çıkıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘Yenilenebilir Enerji 2020’ raporu, küresel virüs salgınının sebep olduğu tüm belirsizliklere rağmen dünya çapında ‘yenilenebilir enerji’ yatırımcılarının 2019’a göre yatırımlarını yüzde 4 artırdıklarını ve 198 GW’lık yeni kuruluş güç yatırımının, tarihi bir rekorla, 2020’deki tüm küresel enerji yatırımlarının yüzde 90’ını oluşturduğunu ortaya koydu.
Avrupa Birliği, 2030 yılına kadar toplam enerji üretim kapasitesi içerisinde yenilenebilir enerjinin payını yüzde 32’ye çıkarmayı hedeflemişken, iklim değişikliğine adaptasyon ve etkisini azaltmak adına 750 milyar Euro’luk bir ‘iyileştirme’ fonu konusunda mutabakata varmış durumda. Umarız, bu hamleler dünyanın geleceğini kurtarmaya yeter.