tatil-sepeti

Çini kaplamalarıyla ünlü Rüstem Paşa Camii, 41 lale motifi ile biliniyordu. Ancak İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gülizar Çevik, 66 lalenin keşfini yaptı. Çevik, 66 laleyi bir panoda işledi ve Cennet Bahçesi adıyla Hünkar Kasrı’nda sanatseverlerin görüşüne sundu.


İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Gülizar Çevik, aynı zamanda bir çini sanatçısı… Yetenek sınavını birincilikle kazandığı üniversitede çini üzerine eğitim alan Çevik, lisans tezinde Ayasofya Hünkâr Mahfili Mihrap Cephesi Çinileri’ni inceledi, yüksek lisans tezinde ise Rüstem Paşa Camii Lale ve Karanfil Motifleri’ni araştırdı. 

 

TARİHİ KEŞİF

 

Gülizar Çevik, yüksek lisans tezi araştırması sırasında tarihi bir keşif de yaptı. Çünkü o zamana kadar çini kaplamalarıyla ünlü Rüstem Paşa Camii’nde 41 lale motifi bulunduğu biliniyordu. Ancak Gülizar Çevik, tez çalışmasında 66 lalenin keşfini yaptı. Çevik, anlamlar yüklü 66 laleyi bir panoda işledi ve Cennet Bahçesi adını verdi. İşte o Cennet Bahçesi’nin de yer aldığı koleksiyon, Lalezar adlı sergiyle Hünkar Kasrı’nda sanatseverlerin görüşüne sunuldu. Bu vesileyle Gülizar Çevik, İstanbul Ticaret’in sorularını cevapladı:

 

ÇİNİLİ HİKAYE

 

Çini sanatına nasıl başladınız, hikayenizi bizimle paylaşır mısınız?

 

Çiniyle 16 yaşındayken, Çanakkale’ye yaptığımız bir seyahat sırasında tanıştım. Palmetler, sarmallar, mavi beyaz renkler içimde heyecan uyandırdı. Bölümü nasıl okuyabileceğimi araştırdım. İki sene sonra, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin yetenek sınavına girdim ve Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü, Eski Çini Onarımları Ana Sanat dalını birincilikle kazandım. Ve hikayem böylece başlamış oldu. Tasarım yapabilmek, hayal gücümü desene, oradan da bisküviye nakşedip, ölümsüzleştirmek tarifsiz bir duygu. Yaratana şükrüm sonsuz.

 


Çininin geleneksel Türk çini sanatındaki yeri ve önemi nedir?

 

Çini belki de en çok biz olan, bizi bize anlatan sanat dalıdır. Çünkü varlığını ilk Müslüman devlet Karahanlılar’da hissetmeye başladığımız çini, Selçuklu’da, sonrasında da Osmanlı’da zirve yapmış. Yani yüzyıllar boyu tarih ve devletler değiştikçe mimariye bağlı olarak gelişip, sentezlenerek eşsiz eserlere dönüşmüş. Bu nedenle diğer sanat dallarına ilham vermiştir. Türk sanatı dendiğinde ilk akla gelen namı diğer sırlı tuğla, bugünkü adıyla çinidir.

 

ÖZEL BİR CAMİ

 

Rüstem Paşa Camii’nin motiflerini nasıl buluyorsunuz?

 

Rüstem Paşa Camii, benim için çok özel bir cami. Çünkü kendini bana açtı, kimseye göstermediklerini gösterdi ve benimle paylaştı. Cami, benim için okyanusundan çıkmış bir istiridye gibi… Dışı gösterişten uzak ama içinde çok nadide inciler saklıyor. Caminin içine giren kendini mavi rengin ağırlıkta olduğu bir müzeye girmiş hissine kaptırıyor. İçinde nefes alabildiğiniz bir deniz düşünün, ruhu ve aklı besliyor. Ve Mimar Sinan’a bir kez daha teşekkür edip saygılarımı sunuyorum.


 

YURT DIŞI ÇALIŞMALARI

 

Yabancıların çiniye ilgisi nasıl?

 

Gürcistan’a Avrupa Birliği (AB) projesi kapsamında gittim. Türk çini sanatını öğretmek amacıyla iki ay Batum Türk Konsolosluğu, iki ay da Tiflis Türk Büyükelçiliği misafiri olarak bulundum. Gürcistan’ın klasik ve modern tarzda çalışan sanatçılarına, Türk çini sanatıyla ilgili kurs ve teorik dersler verdim. Kurs dışında ise workshoplar düzenleyerek bulunduğum süreyi en verimli şekilde kullanmaya çalıştım. İnsanlar ilgi ve merakla buna karşılık verdiler. Zaten hali hazırda beni heyecanla bekleyen bir topluluk vardı. Birçok Gürcü sanatçıya ilham olmak, oradan gururla ayrılmama sebep oldu. Güzel hatıralar toplayarak ve bıraktığıma inanarak geri döndüm.

 

66 LALE TEK PANODA

 

“Rüstem Paşa Camii, 41 lalesiyle ünlü bir camiydi. Tez çalışmam kapsamında çini karolar üzerinde santim santim bir araştırma yapmaya başladım ve 66 farklı laleye ulaştım. Bunu tezimde belgeledim. Laleleri tekrar çalışarak herkesin görebileceği çini karolar haline dönüştürdüm.

 

Sergide, Rüstem Paşa Camii’nde keşfettiğim 66 lalenin tamamı mevcut. Ve bu lalelerden oluşan farklı tasarım panolar hazırladım. Bu panoların en özeli 66 lalenin tamamının kullanıldığı Cennet Bahçesi isimli 160x80’lik çini panomdur. Pano ilk bakışta simetrik görünse de aslında asimetrik bir dizayna sahip. Her lale düşünülerek yerleştirilmiş ve bir ahenk oluşturulmuş. Ancak dikkatle bakıldığında her bir lalenin dizaynının farkl. olduğu görülebilir.

 

RAKAMLARIN SIRRI!

 

66 rakamına ayrıca değinmek istiyorum. Araştırmalarım sırasında 66 sayısının hiç de tesadüf olmadığını gördüm. 66 sayısı, ebced hesabına göre Allah lafzıyla eşdeğer. Lale çiçeğinin de tek bir gonca şeklinde açtığını ve Allah’ı sembolize ettiğini hesaba katarsak bulduğum rakamın hiç de tesadüfi olmadığı ve sembolik bir şekilde her çini karonun Rabbini zikrettiği sonucuna ulaşmış oluruz. Bu duyguyu kalbimin en derininde hissettim ve inandım. Bulunduğu yüzyılda bu inançla yola çıkan nakkaşın estetik duygusunun ne yüce ve takdir edilesi olduğunu ortaya koyuyor. Böyle bir keşfin bana nasip olmasına ise şükrüm sonsuz.

Ebced hesasına göre; A harfi 1, L harfi 30, H harfi 4 değerindedir. Bu hesaba göre 66 rakamını görebilmek için harfler alt alta geldiğinde bakın ortaya ne çıkıyor?

A-1

L-30

L-30

A-1

H-4

Toplam: 66”

 

TEK ORTAK DİL SANAT

 

Hünkar Kasrı’ndaki serginizle yabancılara da ulaşma hedefiniz var mı? Hünkar Kasrı’nın konumunu yabancılara-turistlere ulaşma bakımından nasıl yorumlarsınız?

 

Sergimin kesinlikle her ruha dokunmasını isterim. Çünkü sanat, fırça darbeleriyle konuşulan tek ortak dil. Bu nedenle çalışmalarımı yurt içi ve yurt dışında yapmaya devam edeceğim. 

 

Hünkar Kasrı, tarih bakımından çok değerli ve çok göz önünde. Böyle bir alanda tarihin ta kendisi olan bir lokasyonda sergi açıyor olabilmek şahsım adına lütuftur.

 


30 EYLÜL’E KADAR AÇIK


‘Lâlezâr’, Yeni Camii Hünkar Kasrı’nda açıldı. Serginin açılışını, İTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu ile İTO Yönetim Kurulu Üyeleri Münir Üstün ve Bahadır Yaşık, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Ayşin Deniz Kuru ve Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Latif Coşar yaptı. Açılışta bir konuşma yapan Develioğlu, sanatın insanları birbirine bağlayan en kısa yol olduğu blinciyle yola çıktıklarını belirterek, sergiyle ilgili şunları söyledi: “Çini, geleneksel Türk sanatlarının en önemlilerinden biri. Kültürel mirasları yarınlara taşımak amacıyla 141 yılı aşan birikimimizi sanatın gücüyle birleştirmeye devam ediyoruz. Daha önce 41 çeşit lale formuyla bilinen Rüstem Paşa Camii’nde, sanatçımız Gülüzar Çevik’in çalışmasıyla aslında 66 form olduğu ortaya çıktı.” İTO Meclis Üyeleri ile sanatçıların da açılışına katıldığı sergi, 30 Eylül’e kadar devam edecek.

18 Eylül 2023 Pazartesi

Uluslararası değere sahip tarihi eserleri geleceğe aktarma sorumluluğunu taşıyan Milli Sarayları gezen turist sayısı, bu yılın 9 ayında geçen yıla oranla yüzde 8.6 artışla 5 milyon 278 bin 177’ye yükseldi.


 

Milli Saraylar Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, 2022'de 4 milyon 860 bin 117 kişinin ziyaret ettiği saray, köşk, kasır ve müzeler 2023'te de yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası oldu.

 

Ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Topkapı Sarayı'nı 2 milyon 570 bin kişi, Dolmabahçe Sarayı'nı 1 milyon 30 bin 685 kişi gezdi.

 

Beylerbeyi Sarayı bu yıl yüzde 38 artışla 384 bine yakın turisti konuk etti. Ziyaretçilerin artışında yaz aylarında Beylerbeyi Sarayı bahçesinin ve tarihi rıhtımının 22.00’ye kadar açık kalması ile kafeterya hizmetlerinin devam etmesi etkili oldu.

 

Küçüksu Kasrı'nı 149 bin kişi ziyaret etti.

 

Çamlıca Camii külliyesi içerisinde yer alan ve açıldığı günden bu yana ücretsiz gezilen İslam Medeniyetleri Müzesi (İMM) bu yıl 655 bin 263 kişiyi ağırladı.

 

Beykoz Cam ve Billur Müzesi ise 109 bin 679 bin turisti konuk etti. Böylece, Milli Sarayları 9 ayda ziyaret edenlerin sayısı 5 milyon 278 bin 177'ye ulaştı.

 

Milli Sarayları gezen yabancı turist sayısı da 2 milyon 120 bin 459'dan, 2 milyon 202 bine yükseldi.

02 Ekim 2023 Pazartesi

Dünya mimarlık literatüründe Türklere özgü bir mimari yapı olarak kabul gören ahşap camiler, uluslararası alanda tescillendi.


UNESCO, Türkiye sınırları içindeki beş ahşap camiyi Dünya Miras Listesi’ne aldı. Orta Asya’dan başlayıp Anadolu’ya gelen ahşap cami mimarisi, Türkiye’deki eserlerle dünya gündeminde olacak. 

 

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL

 

Dünya mimarlık literatüründe ve sanat tarihinde Türklere özgü bir mimari yapı olarak yer alan ahşap camiler, adını uluslararası arenada yeniden duyurdu. Dünya kültür tarihinde önemli bir yeri bulunan Türk ahşap camilerinden beşi, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edildi. Beyşehir Eşrefoğlu Camii (Konya), Sivrihisar Ulu Camii (Eskişehir), Afyonkarahisar Ulu Camii, Kasabaköy Mahmut Bey Camii (Kastamonu) ve Ahi Şerefeddin (Arslanhane) Camii (Ankara), toplu olarak listeye girdi. Beş eserin aynı anda dahil olması Türkiye’nin dünya miras listesine ilk seri adaylığı olarak da kayıtlara geçti. Orta Asya’da başlayıp Anadolu coğrafyasına uzanan ahşap cami kültürü, bugün Anadolu’da bulunan yüzlerce ahşap camiyle devam ediyor. 

 

SELÇUKLULAR ZAMANINDA  

 

Ahşap cami mimarisi, Türkler tarafından sanat tarihine armağan edilmiş bir yapı kültürü olarak dikkat çekiyor. Ahşap camilerin ilk örnekleri Orta Asya’da görüldü ve Selçuklular zamanında Anadolu’da da yapımına başlandı. Bu camiler ya tamamen ahşaptan inşa edilmiş olmaları ya direklerinin ya da taşıyıcı aksamının bir kısmının ahşaptan imal edilmiş olması nedeniyle ahşap olarak nitelendiriliyor. 

 

EN ESKİSİ 8 ASIRLIK

 

Ahşap camiler, geçtiğimiz yıllarda araştırmacı Hüseyin Tunçay tarafından incelenmiş ve kayıt altına alınmıştı. Tunçay’ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 240 ahşap cami kayıt edilmişti. Türkiye’nin 31 ilinde bulunan bu ahşap camilerin en eskisi, sekiz asrı aşkın ömüre sahip. Samsun’da yer alan Göğceli Cami, 1206 yılında inşa edilmiş ve Kurtboğazı tekniği kullanılarak yapılmış. Cami, yapılış tarzıyla 8 asrı aşan bir süre boyunca yapısal hasarlardan korunabilmiş durumda. 

 

DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK

 

UNESCO tarafından listeye alınan camilerin başında gelen Eşrefoğlu Camii de yapım teknikleriyle dünyada eşi olmayan bir cami olarak biliniyor. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk dönemlerine rastlayan tarihiyle dikkat çeken cami; taş, tuğla, çini, alçı ve ahşabın bir arada kullanılmasıyla benzersiz olarak kabul ediliyor. Önceki yıllarda geçici listeye eklenen ve geçtiğimiz günlerde kalıcı listeye dahil edilen Eşrefoğlu Camii, kapısındaki kündekari tekniği ile de Türkiye’deki en büyük ahşap kapı olarak kayıtlarda yer alıyor.

 

EN ÇOK KARADENİZ’DE 

 

Ahşap camilerin bilinen ve kalanları, Türkiye’nin 31 ilinde yer alıyor. İstanbul da ahşap cami barındıran kentler arasında. Malzemeye erişim kolaylığı nedeniyle önceden çok sık inşa edilen ahşap camilerin büyük çoğunluğu doğal afetler ya da doğa şartları gereği ortadan kaybolmuş. Ahşap camilerin çoğu Karadeniz bölgesinde yer alırken, Samsun en çok ahşap camiyi barındıran kent olarak biliniyor. 

 

ÖZBEKİSTAN’DAKİ İZ

 

Türklerin Orta Asya’daki ahşap camilerinin izini Özbekistan’da sürmek mümkün. Özbekistan’da yer alan ve Orta Asya’da Türk ahşap cami mimarisinin en önemli kanıtı olan Hive Cuma Camii de 1990 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmişti. Özbekistan sınırlarındaki cami, surlarla çevrili İçan Kale’nin merkezinde yer alıyor. Ahşap direkli camilerin ortak bir özelliği olarak hipostil plan tipine sahip caminin ana ibadet mekânı, 212 farklı karaağaç sütunuyla 10. yüzyılda inşa edilmişti.

 

BİLİNÇLİ OLARAK TERCİH EDİLMİŞ BİR MİMARİ 

 

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi-Dr. Belkıs Doğan: Anadolu Selçuklu ve Beylikler devrine tarihlenen bu camilerin en önemli özelliği, ahşap destekli ve kirişli olmalarının yanı sıra günümüze değin özgün yapılarını muhafaza etmeleri. Ahşap malzeme, diğer dinlerin ibadethanelerinde de kullanılmış. Orta Çağ’da bilhassa kuzey Avrupa kilise mimarisinde ahşabın yaygın kullanımı olduğu söylenebilir. Norveç, bu anlamda öne çıkan ülkeler arasında ve 30’a yakın ahşap ibadethaneye sahip. Öte yandan, günümüz Polonya, Ukrayna, Litvanya ve Beyaz Rusya topraklarında 16. yüzyılın başından itibaren çok sayıda ahşap sinagog inşa edildiği biliniyor, 21. yüzyılda neredeyse hiçbirinin kalıntılarına ulaşılamıyor. Anadolu’daki ahşap direkli camilerle mukayese edildiğinde, diğer dinlere ait yapıların daha ziyade bölgesel iklim özellikleri nedeniyle ahşap malzemeden inşa edildikleri anlaşılıyor. Kastamonu Kasaba Köy Mahmud Bey Camii’ni dışarıda tutarsak, Orta Çağ Türk-İslam mimarisinde ahşap direkli camilerin bölgesel iklim özelliğinden ziyade dış cephede düzgün kesme taş ve tuğlanın tercih edildiği, iç mimaride ise kalem işiyle bezeli ahşap sütun ve kirişlerin kullanıldığı, bilinçli olarak geliştirilen özgün bir yapı olduğu söylenebilir. 

02 Ekim 2023 Pazartesi