Pazartesi, 09 Eylül, 2024
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, " TÜBİTAK destek programları kapsamında bugüne kadar 98 sanayi, akademi ve kamu AR-GE projesine 228 milyon liranın üzerinde destek olduk" dedi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Tunceli'de Munzur Üniversitesinde düzenlenen Türkiye'nin Nadir Toprak Elementleri Araştırma ve İnovasyon Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi'nin açılışında yaptığı konuşmada, etkinliğe katılmaktan dolayı mutluluk duyduğunu söyledi.
Projenin Türkiye'ye ve millete hayırlı olmasını temenni eden Kacır, "Proje bünyesinde oluşturduğumuz merkezlerin ve bu alandaki çalışmaların ülkemizin nadir toprak elementi tedarik zincirini daha da güçlendirmesini temenni ediyorum. Dünya son yıllarda gerilimler, krizler ve kimi yerlerde çatışmaların tetiklediği zor ve keskin bir dönemeçten geçiyor. Ticaret savaşları, iklim değişikliği ve küresel salgınlar başta olmak üzere çok boyutlu sınamalar, küresel ekonomideki belirsizlik tablosunun devam edeceğine işaret ediyor. Türkiye olarak son 22 yıldır sahip olduğumuz güçlü siyasi istikrar, inşa ettiğimiz rekabetçi üretim altyapısı ve adeta sıfırdan inşa ettiğimiz AR-GE ve üretim ekosistemiyle küresel sistemde yaşanan belirsizliklerin başarıyla üstesinden geliyoruz." diye konuştu.
Kacır, Milli Teknoloji Hamlesi vizyonu doğrultusunda, ülkenin katma değerli üretim ve yüksek teknolojide öncü ülkeler arasında yer almasını sağlayacak projeleri hayata geçirdiklerini bildirdi.
" 'DEVRİM' OTOMOBİLİ HAYALİNİ, DEVRİN OTOMOBİLİ TOGG’U ÜRETEREK GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRDÜK"
Türkiye'yi teknoloji geliştirmede ve kalkınmada dünyanın en üst ligine taşıdıklarını söyleyen Kacır, şöyle konuştu: "Ülkemiz bugün ticari araçlardan beyaz eşyaya, güneş panelinden demir çeliğe pek çok alanda Avrupa’nın lider üreticisi konumundadır. Görüntüleme ve haberleşme uydularını kendi imkanlarıyla geliştirebilen, üretebilen ve test edebilen bir Türkiye var artık. 60 yıl öncesinin 'Devrim' otomobili hayalini, devrin otomobili Togg’u üreterek gerçeğe dönüştürdük. Yeni nesil otomobil ve batarya üretimi yatırımlarını ülkemize çekerek elektrikli araç ve batarya üretiminde dünyanın önde gelen oyuncularından biri oluyoruz. 5G teknolojilerinden uçan akıllı mobilite sistemlerine, bataryadan çip teknolojilerine, güneş panellerinden rüzgar türbinlerine, biyoteknolojik ilaçlardan yeni nesil uydu teknolojilerine ve hızlı trenlere pek çok alanda hep birlikte büyük atılımlar gerçekleştiriyoruz. Ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin de ilerisine taşıyacak bu projeleri tasarlayıp uygularken eş zamanlı olarak fiziksel ve teknolojik altyapı, insan kaynağı gibi tüm başlıklarda ihtiyaç ve kaynak analizlerimizi eksiksiz yerine getiriyoruz."
Kacır, özellikle farklı sektörlerde yeni buluşların tohumunu atan malzeme teknolojilerinde kabiliyetlerinin geliştirilmesini Milli Teknoloji Hamlesi'nin vazgeçilmez bir unsuru olarak değerlendirdiklerini dile getirerek, "Kararlı ve yüksek dayanımlı yapılarıyla ön plana çıkan nadir toprak elementleri, özellikle elektronik, yenilenebilir enerji sanayi, elektrikli araçlar ve batarya, savunma ve havacılık gibi yüksek teknolojili sektörlerin AR-GE ve inovasyon kapasitesinde kritik role sahip. Nadir toprak elementlerine erişimi uzun dönemli, kalıcı olarak sağlamak ve bu elementlere dayalı teknoloji geliştirme kapasitesini oluşturmak, ileri üretim ve yenilikçilikte rekabet avantajına sahip olmak isteyen ülkelerin ajandalarında en üst sıralarda yer alıyor. Bizler de nadir toprak elementlerimize erişimimizi temin edecek ve bu alanda yetkinliklerimizi daha ileriye taşıyacak projeleri hayata geçiriyoruz." ifadelerini kullandı.
TÜBİTAK ile nadir toprak elementlerine dayalı ileri malzeme çalışmalarını öncelikli AR-GE ve yenilik konuları arasında değerlendirerek desteklediklerini ifade eden Kacır, şöyle devam etti: "TÜBİTAK destek programları kapsamında bugüne kadar 98 sanayi, akademi ve kamu AR-GE projesine 228 milyon liranın üzerinde destek olduk. Diğer yandan, Eskişehir’in Beylikova ilçesinde bulunan dünyanın en büyük ikinci nadir toprak elementi rezervinin işletilmesi için pilot üretim tesisi kurduk. Ülkemizi küresel nadir toprak elementleri tedarik zincirinde önemli bir oyuncu haline getirecek endüstriyel ölçekteki tesisin devreye alınması için de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu üretim altyapısı ve tamamlayıcı rol üstlenecek AR-GE kaynağımızla Türkiye’yi elektrikli araçlar, batarya ve yenilenebilir enerji teknolojilerinde ham maddeden son ürüne, üretim zincirinin farklı halkalarında da söz sahibi konuma taşıyacağız. Avrupa Birliği (AB) destekleriyle, Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında hayata geçirdiğimiz 'Türkiye'nin Nadir Toprak Elementleri Araştırma ve Yenilik Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi' ile ülkemizde sürdürülebilir ve güvenilir bir nadir toprak elementi tedarik zinciri kurmak için önemli bir adım daha atıyoruz."
Kacır, nadir toprak elementleri alanında Türkiye'nin arz güvenliğinin tahkimi için bütüncül bir cevap sunan 14 milyon avro tutarındaki proje kapsamında Munzur Üniversitesi Nadir Toprak Elementleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (MUNTEAM) bünyesinde gelişmiş bir laboratuvar altyapısı kurduklarını ifade etti.
Son teknoloji ekipman altyapısını nitelikli insan kaynağıyla buluşturarak nadir toprak elementleri bazlı yüksek katma değerli ürünlerin Türkiye'de üretilmesi ve geliştirilmesi için yetkinliklerini genişlettiklerini anlatan Kacır, şunları kaydetti: “Rüzgar enerjisi sanayi, elektrikli araçlar, havacılık ve uzay teknolojileri başta olmak üzere yüksek teknolojili sektörlerde kullanılan optoelektronik malzemeler, mıknatıslar gibi nitelikli ürünleri ülkemizde üretmek üzere AR-GE çalışmalarını gerçekleştirme imkanına sahibiz. Proje kapsamında yürüteceğimiz çok boyutlu çalışmalarla kamu, üniversite ve sanayi işbirliğini artırarak AR-GE ve üretim kabiliyetlerimizin ekonomik değere dönüşmesini sağlayacağız. Ülkemizin temiz enerji ve mobilite çözümleri geliştirme ve uygulama becerisini perçinleyen bu proje kapsamında aynı zamanda Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) bünyesinde bir pilot geri dönüşüm tesisi de kuruyoruz. Nadir toprak elementlerinin çevreci yöntemlerle geri kazanımına imkan tanıyacak bu tesis, bünyesindeki yüksek kalite test ve analiz altyapısıyla MTA’nın nadir toprak elementleri alanında ülkemizin ihtiyaçlarına cevap vermesini sağlıyor olacak. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve döngüsel ekonomi hedeflerimizle uyumlu bir ulusal nadir toprak elementi tedarik zinciri kurulması için önemli bir basamak konumundaki bu tesis şimdiden ülkemize hayırlı olsun.”
“AVRUPA BİRLİĞİ İLE İŞBİRLİĞİNİ SÜRDÜRME İRADESİ TAŞIYORUZ”
Kacır, gelecek dönemde gerek MTA gerekse de MUNTEAM laboratuvarlarının uluslararası ölçekte çalışmalarını sürdürmeleri için akreditasyon başvuru süreçlerini destekleyeceklerini aktardı.
Oluşturulan altyapıların yetkinliklerini eğitim, danışmanlık ve işbirliği faaliyetleri ile daha da artıracaklarını vurgulayan Kacır, şunları dile getirdi: "Ülkemizin teknoloji odaklı kalkınma yolculuğunda stratejik ihtiyaçlarımıza cevap veren bu projeyi Avrupa Birliği yeşil dönüşümü ve kritik ham madde tedarikine katkı sağlaması açısından da kıymetli görüyorum. Her fırsatta vurguluyoruz, Türkiye, coğrafi konumu, güçlü üretim ve teknoloji altyapısı, nitelikli insan kaynağıyla Avrupa değer zincirinin vazgeçilmez unsurudur. Türkiye’yi Avrupa’nın vazgeçilmez bir parçası olarak görmeyen bir yaklaşımla Avrupa Birliği’nin yeşil dönüşümde, döngüsel ekonomide, katma değerli üretim ve teknoloji geliştirmede hedeflerine ulaşması asla mümkün değildir. Avrupa Birliği programlarını, Avrupalı dostlarımızın bu yaklaşımımızı paylaştığının önemli birer göstergesi olarak görüyoruz. Önümüzdeki dönemde de ikiz dönüşümü ve kritik ham madde tedarikini öncelikleyen projelerde kazan-kazan prensibi doğrultusunda Avrupa Birliği ile işbirliğini sürdürme iradesi taşıyoruz. Projede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum."
Konuşmaların ardından Bakan Kacır ve katılımcılar, açılış kurdelesini kestikleri Munzur Üniversitesi Nadir Toprak Elementleri Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde incelemede bulundu.
17 Temmuz 2024 Çarşamba
Elektrik veya hidrojen gücüyle veya her ikisinin kombinasyonuyla çalışabilen sıfır CO2 üreten bir tren teknolojisi geliştirildi. İkincil rotalarda emisyonsuz çalışmayı mümkün kılan, hafif, hidrojen ya da pil gücüyle çalışabilen, ikisi arasında geçiş yapabilen bu tren dünyada bir ilk.
Avrupa’nın en ikonik trenlerinden biri olan Stadler RS1 Railbus, demiryollarında uzun yıllardır seyahat ediyor. Üretildiğinde ilk yeni nesil dizel trenlerden olan tasarım, ya doğrudan dizel ya da kolza tohumu yağından yapılan biyodizel ile çalışabiliyor ve şu an hizmette olan bu nitelikte yaklaşık 500 tren var. Onlar hâlâ rayları arşınlarken çevre dostu trenler üretme iddiasındaki Stadler şirketi kısa süre önce Flirt H2 adlı yeni nesil trenlerinin, tek bir hidrojen tankıyla 46 saat boyunca 2 bin 803 km yol kat ederek dünya rekoru kırdığını duyurdu.
RS ZERO PİYASAYA SÜRÜLDÜ
Şirket, şimdi ise elektrik veya hidrojen gücüyle veya her ikisinin kombinasyonuyla çalışabilen sıfır CO2 üreten bir tren olan RS Zero’yu piyasaya sürdü. Nispeten hafif tasarımı sayesinde RS Zero, özellikle yan hatları işleten ray operatörlerine yönelik bir tren. Stadler tarafından yeni duyurulan tren tek vagonlu bir hidrojen modeli, ancak çift vagonlu konfigürasyonları da mevcut. Hidrojenle çalışan tek bir araç 700 km yol kat edebilirken, çift kurulum bunu 1.000 km’ye ulaştırıyor. Pil enerjisi çok daha az menzile sahip. Tek bir araç tek bir şarjla 80-100 km yol gidebilirken, çift araç konfigürasyonu 90-180 km arasında yol kat ediyor. Her iki konfigürasyon da araçları 120 km/s azami hıza ulaştırabiliyor. Çift seçenek, demiryolu operatörlerinin rotalarının uzunluğuna ve rahat ettikleri yakıt türüne uygun aracı seçmelerine olanak tanıyor. Ayrıca, dünyanın ilk hidrojenle çalışan demiryoluna sahip Almanya, tamamen pille çalışan modellere geçtiğini duyurduğundan, RS Zero’da her iki seçeneğin bir arada sunulması, akıllıca bir iş hamlesi gibi görünüyor.
VERİMLİLİK VE KONFORDA İDDİALI
RS Zero, verimliliği maksimum konforla birleştiren ve tüm yolcular için mümkün olan en iyi erişilebilirliği sağlayan bir tren olma iddiasında. Erişilebilirlikten bahsetmişken, tren vagonlarının alçak bir giriş yüksekliği ve basamaksız alçak bir taban alanı var. Bu da onları hareket kabiliyeti sorunları olan kişiler için erişilebilir kılıyor. Trenler ayrıca bisikletler ve diğer hacimli seyahat ekipmanları için çok amaçlı bir alana sahip. Eko-etik anlayışına uygun olarak, iç döşeme yüzde 98 yenilenebilir kaynaklardan geliyor. Yan duvarlar da PET şişeler gibi geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılmış ve iklim kontrol sistemi çevre dostu bir soğutucu ile gerçekleştiriliyor. Prototip, eylül ayı sonunda Berlin’de düzenlenecek InnoTrans 2024 kongresinde sergilenecek.
09 Eylül 2024 Pazartesi
3D baskı kullanarak farklı tür materyalleri kimyasal kullanmadan yapıştırmanın yolu bulundu. İki yeni malzeme birleştirme tekniği içeren bu buluş sayesinde üretim önemli ölçüde değişebilir. Yeni yeşil birleştirme tekniklerinin mobilya, otomotiv ve havayolu sanayinde kullanılabileceği öngörülüyor.
AYŞE BAŞAK
Yanıcı yapıştırıcılara duyulan ihtiyacı ortadan kaldırabilecek gözenek seviyesinde süper güçlü bağlar oluşturan bir birleştirme yöntemi keşfedildi. Avusturya Graz Üniversitesi bilim insanları, 3D baskı kullanarak farklı tür materyalleri kimyasal kullanmadan yapıştırmanın yolunu buldu. İki yeni malzeme birleştirme tekniği içeren bu buluş sayesinde üretim önemli ölçüde değişebilir.
KİMYASALLARIN ZARARI
Endüstriyel yapıştırıcılar A parçasını B parçasına birleştirmek için ideal görünse de özellikle petrol bazlı kimyasallardan üretilenlerin bir kısmı çevre için son derece zararlı olabilir. Söz konusu yapıştırıcıların üretimi için çok fazla enerji ve kaynak gerekir. Üretimleri esnasında doğaya zararlı maddeler açığa çıkar, kullanım ömürlerinin sonuna ulaştıklarında içerikleri toprağı ve yeraltı sularını kirletebilir. En önemlisi, yapıştırıcı üretiminde kullanılan kimyasallar, bu süreçte çalışan, bunlara temas eden, soluyan işçiler için zararlı olabilir. Bu yüzden, ağır kimyasal içeren yapıştırıcılara alternatif üretme gayreti artıyor. Bir süredir, bitkilerden yapılan yeniden kullanılabilir yapıştırıcılar, ömrünü tamamladıktan sonra biyolojik olarak parçalanan yapıştırıcılar gibi nispeten çevre dostu alternatifler geliştiriliyor. Avusturya Graz Teknoloji Üniversitesi araştırmacıları, ahşap türleri ve iki tür plastik, paslanmaz çelik ve bir titanyum alaşımı arasında bağ kurabilen bir yaklaşıma yönelerek alternatif arayışını farklı bir zemine taşıdı ve iki yeni malzeme birleştirme tekniği içeren bir buluş gerçekleştirdi.
‘EKLEME’ İLE DAHA GÜÇLÜ
İlkinde, araştırmacılar ‘ekleme’ adını verdikleri bir 3D baskı süreci kullandı. Çeşitli malzemeleri doğrudan işlenmemiş bir ahşap parçasına, ahşaptaki gözeneklere nüfuz edecek ve bir yapıştırıcının yapacağı türde bir bağ oluşturacak şekilde 3D yazdırdılar. Ardından doğasını anlamak için kurdukları bu bağı kopardılar. Bağ koparıldıktan sonra, ahşap gözeneklerinde polimer ve polimerde kırık ahşap lifleri buldular. Bu da araştırmacılara kırılmanın ahşapta ve polimerde meydana geldiğini, ancak eklemde olmadığını gösterdi, yani sonuç başarılıydı. Ekip, daha karmaşık yapılar veya ek malzemenin bağlanacağı daha büyük gözenekler oluşturmak için yüzeyi ahşap lazerler kullanarak kazırsa 3D yazdırılmış bağların daha güçlü olacağını öngörüyor.
BİRLEŞTİRME TEKNİĞİNİN KULLANIM ALANLARI
Araştırmacıların bulduğu ikinci birleştirme tekniğine ‘ultrasonik birleştirme’ adı verilmiş. Bu teknikte, ahşap ve metal polimerlerin birleşme noktasına yüksek frekanslı, düşük titreşimli dalgalar göndermek için sonotrot adı verilen bir aletten istifade ediliyor. Bu alet, iki malzemeyi birbirine bağlamak için yeterli ısı üreten sürtünmeyi yaratıyor. Bu teknik, özellikle büyük bileşenler ve 2D yapılar için uygun görülüyor. Bilim insanları, geliştirdikleri yeni yeşil birleştirme tekniklerinin mobilya, otomotiv ve havayolu sanayinde kullanılabileceğini öngörüyor.
09 Eylül 2024 Pazartesi
09 Eylül 2024 Pazartesi
09 Eylül 2024 Pazartesi
09 Eylül 2024 Pazartesi
07 Eylül 2024 Cumartesi
06 Eylül 2024 Cuma