tatil-sepeti

Uzmanlar, 15 Temmuz hain darbe girişimi amacına ulaşsaydı Türkiye ekonomisinin kayda değer derecede zarar göreceğini vurgulayarak, Türkiye'nin bu anlamda da kriz ortamlarına karşı nasıl dinamik bir ekonomi olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti.


 

Analist Cüneyt Paksoy, 15 Temmuz hain darbe girişiminin Türkiye siyasal tarihi kadar Türkiye ekonomisi ve finans piyasalarına önemli etkileri olduğunu belirtti.

 

Bu süreçle mücadele ederken Türkiye'nin kararlı olduğunu göstermek adına hain darbe girişiminden sonra ilk günden itibaren piyasaları açık tuttuğunu, işlemlerin kesintisiz devam ettiğini ifade eden Paksoy, mücadelenin hemen sonrasında alınan önlemlerle sürecin negatif etkilerinin yumuşatılmaya çalışıldığını söyledi.

 

Aslında bunların çok önemli adım ve mücadeleler olduğunu, 15 Temmuz hain darbe girişiminin ekonomi ve finans piyasaları üzerinde o günün şartlarında kaçınılmaz bazı etkilerinin de bulunduğunu anlatan Paksoy, şu değerlendirmeyi yaptı: “Ekonomi üzerinde o dönemde enflasyonun yüzde 6’lara yakın ve tek hanelerde olduğunu biliyoruz. Sonrasında hemen bir sene içinde enflasyon tekrar yüzde 10’ların üzerine çıkmıştır. İşsizlik o dönemde yüzde 10 sınırını zorlarken, yine o dönemin etkileri olarak 12’lere, 13’lere ulaşmıştır. Makro anlamdaki gelişmelerdeki en büyük etken de büyüme tarafında olmuştur. Özellikle 7 yıllık bir büyüme sürecinin kesintiye uğradığını ve trendin etkilendiğini gözledik. Finans piyasalarında da önemli etkiler oluştu. Kurlarda hareketlilik gördük. Borsada birkaç gün içinde sert düşüşler gördük. Kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen not indirimlerini ve bu not indirimlerinin yabancı sermaye üzerindeki etkilerini izledik. Yabancı sermaye o dönemde önemli bir şekilde nakde geçerek yurt dışına çekilmişti. Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primindeki (CDS) yükseliş ve diğer dinamikler kurdaki harekete de bağlı olarak borçlanma maliyetlerimizi yukarı yönlü etkilemişti.”

 

Bunların aslında önemli bir paradigma değişimi olarak görülebileceğini aktaran Paksoy, çünkü ekonomi iyi noktada ilerlerken milli gelirin de 12-13 bin dolarlara yaklaştığı bir ortamda daha ileriye gitmek isterken, tekrar yönünü aşağıya çevirmesinin, bireylere, vatandaşlara dokunuşu anlamında önemli görülmesi gerektiğini söyledi.

 

TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ SÜREÇLERDEKİ MÜCADELE GÜCÜ ÖNE ÇIKTI

 

Paksoy, Türkiye'nin bu süreçten çıkmak adına ciddi kararlar aldığını dile getirdi.

 

Türkiye'nin bu süreçte yapısal reform yapmaya gayret ettiğini kaydeden Paksoy, bu süreçten çıkmanın kolay olmadığını ifade etti.

 

Türkiye'nin bu mücadelesini anlatan Paksoy, şunları kaydetti: “Aslında tam toparlanma sinyallerinin oluşacağı ortamda da 2017-2018 dönemlerinde ABD’yle Rahip Brunson davası üzerinden oluşan sürecin de etkilerini gözlemledik. Türkiye ekonomisinde orada da bir mücadele süreci oluştu. Akabinde pandemi süreci, yine bir mücadele yaşanan deprem afetleri, hepsi kısa tarihimizde önemli dönemeçler olarak geçti. Yani 15 Temmuz’da da başlayan süreç aslında bahsettiğimiz başlıklarla da etkisini devam ettirdi ama şunu görüyoruz ki gelinen noktada tamam olarak belki bu dönemin muhasebesini yaptığımızda enflasyonun yüksekliği, ekonomideki bazı dinamiklerin bozulma eğilimleri, büyüme tarafındaki mücadele ve diğer tüm dinamiklere baktığımızda yaşanan gelişmeler zorlukları gösterse de Türkiye’nin bir yandan da mücadele gücünü de görmek gerekiyor. Yani belirli kısa vadeli daralma süreçleri dışında Türkiye hep büyümeyi becerebilmiş, ekonomisini yukarı yönlü taşıyabilmiş bir ülke olarak kayda geçti. Türkiye yine bu dönemde ihracatını artırmayı başarabildi. Enerji gibi bir konuda önemli adımlar attı. Başta savunma sanayi olmak üzere birçok alanda adımlar atıldı.”

 

Paksoy, bunların, sonuçlarının ileride görülebilecek adımlar olduğunu vurguladı.

 

Şu an yürütülen enflasyonla mücadele programı kapsamında da enflasyonun aşağı gelmesi sonrasında reel sektörün motivasyonunu kazanması ve ihracatın artması adına alınacak önlemlerin de önemli olacağını vurgulayan Paksoy, ama 15 Temmuz’dan başlayarak birçok stres başlığıyla mücadele eden Türkiye’nin yeniden güçlü ve normal piyasa dengelerine kavuşma mücadelesinin önem taşıdığını belirtti.

 

Paksoy, bu mücadelenin hedeflerinin belli olduğunu dile getirerek, “Tabii ki yapısal reform noktasında ve daha birçok alanda önemli adımlar bizi bekliyor. Yapılması gereken çok iş var ama en azından Türkiye piyasası rekabetçi olabildiğini, krizlerle mücadele edebildiğini, dinamik bir ekonomi olabildiğini göstermiştir.” Diye konuştu.

 

Paksoy, “Bundan sonrasında da global piyasalarda yaşanan zorluklara, küresel risk iştahındaki azalışa, enflasyonun tüm dünyada yaptığı etkiyle kendi içimizde de mücadele etmemize rağmen jeopolitik risklerin ciddi bir başlık olduğu ve siyasetin global ölçekte ABD seçimleri ve Avrupa içindeki yaşanan gelişmelerle öne çıktığı bir döneme rağmen Türkiye, kendi dinamiklerini oluşturma noktasına kararlı olduğunu göstermeye devam ediyor. Bunda da kesintisiz olarak bu karar sürecinde yoluna devam etmelidir. Türkiye ekonomisinin dinamikleri güçlüdür. Mücadele gücü güçlüdür. Bunu tam olarak kazanıma dönüştürmek ve hedeflerimizi yukarı yönde revize etmek için önemli bir çalışma süreci bizi beklemektedir.” Değerlendirmesinde bulundu.

 

“DARBELER HER ZAMAN TÜRKİYE EKONOMİSİNİN DÜNYADAKİ SIRALAMASINDA GERİLEMEYE NEDEN OLDU”

 

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Dinç de Türkiye'de darbelerin her zaman demokrasiye yapılan saldırılar olarak tartışıldığını belirtti.

 

Temelde bunun doğru olduğunu ancak bu darbelerin ekonomiyi de vurduğunun tartışılmaması durumunda eksik kalacağını ifade eden Dinç, şöyle devam etti: "1960 darbesinden önce Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasındaydı veya farklı raporlamalara göre 11. ekonomisiydi. Darbeyle beraber 6 sıra birden kaybetti. 1961'de sıralamada 16'ncılığa düştü. Ertesi sene 17'inciliğe geriledi. 71 darbesiyle beraber 19'unculuğa düştü. Bu da yetmemiş olacak ki 80 darbesi Türkiye'yi dünyanın ilk 20 büyük ekonomisi listesinin dışına atmıştı. Dünyada birçok ekonomi hızla ileri giderken Türkiye darbe ortamının etkisi altında tam tersine gidiyordu. 1990'larda da Türkiye'nin kaderi değişmedi. 28 Şubat sürecinin bir sonucu olan 2001 krizinde darbeciler ve onların şemsiyesi altındakilerin Türkiye'den hortumladığı tutar 60 milyar doları buldu. 28 Şubatçılar ekonominin neredeyse üçte birini yok etti. 2001 krizinden önce 200 milyar dolar civarı olan gayrisafi milli hasıla krizle beraber 140 milyar dolar civarına düştü ve Türkiye'nin cari açık sorunu da 28 Şubat'ın sonucu ve ürünü olan 2001 krizinden sonra başladı. İlk 20 ekonomi arasına dönmek 30 yıl sürdü ama bunun işaretleri belirir belirmez, AK Parti'ye kapatma davası, e-muhtıra, 17-25 derken, 15 Temmuz da tüm diğer darbelerin devamı olan 'aynı zihniyet rolünü' oynamak için sahneye çıktı. 27 Nisan muhtırasında darbeci kafaya atılan tokat 15 Temmuz'da yüzlerinde patladı."

 

Dinç, "15 Temmuz hain darbecileri amaçlarına ulaşsaydı Türkiye, ekonomisinin üçte birini kaybetmiş olacaktı. 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı bu millet verdiği kahramanca mücadele ile dinini, imanını, izzet ve haysiyetini korumuştur ama sadece bunlarla sınırlı değildir. 15 Temmuz hain darbe girişimi başarılı olsaydı 30'uncu ekonomi ancak olabilirdik. Bugün Türkiye'de kazanılan her ekmekte o günkü mücadelenin de bir katkısı olduğunu unutmamalıyız." diyerek sözlerini tamamladı.

15 Temmuz 2024 Pazartesi

Son dakika haberi: BOTAŞ kasım ayında mesken ve sanayi aboneleri için doğal gazı satış fiyatında bir değişiklik yapılmadığını bildirdi.

Son dakika haberleri: BOTAŞ kasım ayı itibarıyla mesken ve sanayi abonelerinin kullandığı gaz ile elektrik üretim amaçlı gazın satış tarifesinde değişiklik yapılmadığını açıkladı.


MESKEN VE SANAYİ ABOLERİNDE FİYAT DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMADI

BOTAŞ'ın internet sitesinde yayımlanan tarife tablosuna göre, doğal gazda ekim ayından geçerli olacak mesken ve sanayi abonelerinin tarifesi ile elektrik üretim amaçlı tarife sabit kaldı. Buna göre, BOTAŞ'ın konut tüketicileri için dağıtım şirketlerine kasımda uygulayacağı satış fiyatı, bin metreküp doğal gaz için 5 bin 631 lira olarak açıklandı.

Ekmek üreticileri için belirlenen tarife, bin metreküp doğal gaz için 8 bin 549 lira olarak belirlendi.

Elektrik üretim amaçlı tarifede ise bin metreküp doğal gazın fiyatı 12 bin lira olarak duyuruldu.


BOTAŞ'tan yapılan açıklamada,

"Kuruluşumuzun doğal gaz toptan satış fiyatları; piyasa koşulları, ülkenin ekonomik şartları, piyasa fiyat istikrarı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun tarife ile ilgili kararları ve maliyet unsuru olan alım - işletme giderlerindeki değişim dikkate alınarak mümkün olan en makul seviyede belirlenmekte ve tüketicilere sunulmaktadır.

Bu kapsamda, Kuruluşumuz tarafından 01 Kasım 2024 tarihinden itibaren geçerli olan Doğal Gaz Toptan Satış Fiyatlarında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

Household Energy Price Index (HEPI) fiyatları esas alındığında konutlarda, Ukrayna'dan sonra Avrupa ülkeleri arasında en düşük doğal gaz fiyatı ülkemizde uygulanmaktadır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur." ifadeleri kullanıldı.

30 Ekim 2024 Çarşamba

Sağlık Bakanlığı’nca yapılan düzenlemeyle, aile hekimi başına düşen nüfus 4 binden 3 bin 500'e indirildi, lohusa izlemleri de hamile, bebek, çocuk izlemlerinde olduğu gibi aile hekimlerinin yakın takip etmesi gereken kriterler arasına alındı. Yönetmelik, 1 Kasım’dan itibaren yürürlüğe girecek.

"Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" Resmi Gazete'de yayımlandı.

Buna göre, aile hekimlerinin aylık başarı oranlarının belirlenmesine ilişkin gebe, bebek-çocuk izlemleri gibi kıstaslara "lohusalık" izlemi de eklendi. Aile hekimlerinin bu alanda yaptığı çalışmalar "koruyucu ve önleyici" sağlık hizmetleri olarak tanımlandı. Böylelikle lohusa izlemleri de hamile, bebek, çocuk izlemlerinde olduğu gibi aile hekimlerinin yakın takip etmesi gereken kriterler arasına alınmış oldu.

 

NÜFUSUN FAZLA OLDUĞU BÖLGELERDE YENİ AİLE HEKİMLİKLERİ AÇILACAK

Yönetmelikte, aile hekimlerine aylık yapılan ödemeleri belirleyen kıstaslarda da değişikliğe gidildi. Bu kapsamda, aile hekimi başına düşen nüfus, 4 binden 3 bin 500'e indirildi, nüfusun fazla olduğu bölgelerde yeni aile hekimliklerinin açılması düzenlendi.

Kronik hastalıkların takibi, 65 yaş üstü kişiler ile yenidoğan izlemleri gibi koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine ilişkin bazı aylık ödemelere ilişkin katsayılarda da artış yapıldı.

 

KRONİK HASTALIK TARAMALARI, AKILCI İLAÇ KULLANIMI DA KISTASLARA EKLENDİ

Yönetmelikte, kronik hastalık taramalarının artırılması, kronik hastalıkların en erken dönemde teşhis ve tedavisinin sağlanması, akılcı ilaç kullanımının özendirilmesi, ikinci ve üçüncü basamak hastanelerdeki gereksiz başvuruların önüne geçilmesine yönelik düzenlemeler de yer aldı.

Bu çerçevede, aile hekimlerine teşvik ödemesi yapılacak kıstaslara, kronik hastalık taramaları, akılcı ilaç kullanımı, kamu, özel ve üniversite hastanelerine yapılan kişi başı hekime müracaat sayısının azaltılması, aile hekimliği birimi memnuniyet oranının il oranının üzerinde olmasına ilişkin hususlar da eklendi.

Düzenlemelerle, hekim başına düşen hasta sayısı azaltılarak kronik hastalık ve kanserlere yönelik tarama ve izlemlerinin etkin yapılmasının teşviki, vatandaşlara aile hekimliklerince ayrılan sürenin artması ve daha nitelikli hizmet sunumunun sağlanması amaçlanıyor.

Yönetmelik, 1 Kasım 2024 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek.

30 Ekim 2024 Çarşamba