tatil-sepeti

Osmanlı İmparatorluğu’nun gözbebeği İstanbul’du. Fetihten sonra payitaht olan şehir, imparatorluğun politika ve kültür merkezi kimliğini kısa sürede kazandı ve asırlar boyunca muhafaza etti. İhtişamı ve nüfuzuyla İstanbul, geniş bir coğrafyanın kalbiydi.

İMPARATORLUK GELENEĞİ

İstanbul hayatının, payitaht yaşantısının, padişaha ve saraya yakın yaşamanın şehir halkına sunduğu pek çok ayrıcalık vardı. Bu ayrıcalıklardan biri de alaylardı. Halkı sarayla, hükümdarla yakınlaştıran çeşitli amaçlarla düzenlenen törenlere alay deniyordu. Alaylar debdebeli bir düğün ya da bir şehzadenin sünnet merasimi için olabileceği gibi resmi, askeri ve dini nitelikler de taşıyabiliyordu. Padişahın katıldığı alaylara ‘alay-ı hümayun’, ‘selamlık alayı’ gibi isimler veriliyordu.

Osmanlı döneminde İstanbul’da düzenlenen ilk büyük alay, fetihten hemen sonraki gün II. Mehmed’in şehre girişi şerefine yapılan zafer alayıydı. Alay geleneği yüzyıllar boyu sürdü. Bayram, mevlid, sefer alayları halkı sokaklara döküyor; iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklar gösterilerle, sıkı bir biçimde belirlenmiş ritüellerle coşuyor, eğleniyordu. Bu etkileyici törenleri anlatan uzun manzumeler yazılıyor, renk renk minyatürlerle alaylar ölümsüz kılınıyordu.

SULTAN’IN PENCERESİ

İşte bu hafta köşemizin konuğu, Sirkeci’den tramvay yolunu takip ederek Sultanahmet’e doğru ilerlerken göreceğiniz, Gülhane Parkı’nın tam köşesinde, Babıâli kapısının karşısında yükselen, Topkapı Sarayı’nın köşklerinden biri olan muhteşem Alay Köşkü. Şehrin ana caddesinin kenarında yer alan bu etkileyici yapı, padişahın alayları izlemesi için inşa edilmişti. Padişah, saraydan bu köşke iniyor, önündeki caddede geçit yapan alayları bu köşkün kafesli penceresinden rahatça izliyordu. Günümüzdeki bina, II. Mahmud döneminde inşa edildi. Köşkün yedi penceresinin kemerlerinde yer alan Keçecizade İzzet Molla’nın elinden çıkma manzum kitabesine göre, daha önceki bir köşkün yerine 1810 ya da 1819 tarihinde yapıldı. Tarihteki bu farklılık, kitabenin farklı ellerde çözümlenmesinden kaynaklansa da yaygın görüş, binanın 1819’da yapıldığı yönünde. Yapının mimarı da kesin olarak bilinmiyor. Fakat mimari detaylar ve üsluba bakıldığında akla ilk gelen isimlerden biri ve yapıya mimar olarak yakıştırılan Kirkor Amira Balyan.

Köşkün önündeki caddeden geçerken gözünüzü şöyle bir yukarıya çevirip bu sıra dışı yapıyı seyretmeyi ihmal etmeyin. Alay Köşkü’nün pencerelerinin incelikli şebekelerinin ardından bir çift gözün sizi izlediği hissine kapılabilir, yüzyıllar öncesinin debdebeli alaylarını düşleyebilirsiniz.
İyi gezmeler, iyi seyirler…

BURCUN ÜZERİNDEKİ KÖŞK

Sur-i Sultani’nin, Topkapı Sarayı Surları’nın üzerinde yer alan yapı, bir burcun üzerine inşa edildi. Surun 90 derecelik bir açı oluşturduğu köşedeki bu burcun diğerlerine nazaran daha özenli ve dayanıklı mimarisi, yapıldığı günden bu yana, yani II. Mehmed döneminden itibaren burada bir köşkün varlığına işaret ediyor. Bugün gördüğümüz yapıdan farklı olarak evvelki köşklerin ahşaptan inşa edildiği biliniyor. Köşk, sarayın cadde ve sokaklara bakan tek yapısı. Yedi cepheli, yedi cephesi de pencereli, büyük tek bir salondan ibaret taş bir yapı. Yapıya saray bahçesinden geniş bir rampa ile ulaşılır. Köşkün dış yüzü mermer levhalarla kaplı. Üstünü ise geniş saçaklı, kurşun kaplı, dilimli, soğan biçimli bir kubbe örter.

MÜZE VE KÜTÜPHANE OLARAK KULLANILIYOR

Alay Köşkü, bugün Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi ve Kütüphanesi olarak hizmet veriyor ve tarihi bir eserin güncel kullanımına çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Çeşitli kültürel etkinliklerin düzenlendiği mekân, geçmişiyle ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim vadediyor.

28 Eylül 2018 Cuma

Etiketler : Gündem