HABER: ZEYNEP DERELİ
Dünya Bankası’nın ön taslaklarını yayınlamış olduğu ‘Dünya Kalkınma Raporu 2019’ için belirlenen ana tema, iş yaşamındaki değişimin özünü çok güzel vurguluyor: ‘Emeğin Değişen Doğası.’
Rapor; teknolojik değişim, dijitalleşme ve Endüstri 4.0’ın etkilerine ‘kaybolan meslekler, yeni uzmanlıklar ve istihdam oranları’ açısından bakmıyor. Rapor önümüzdeki yıllarda yaşanan değişimin emek piyasasının doğasını değiştireceğini, yani yeni bir istihdam modeli ile karşı karşıya kalacağımızı öngörüyor.
Aslında bu değişimi gözlemlemeye başladık. Günümüzde yaşanan teknolojik ve sosyal değişim, en çok işgücü piyasalarını, meslekleri ve emeği etkiliyor. Geçmişte de teknolojik, ekonomik ve sosyal dönüşümler en çok emek piyasasını değiştirmişti. Çeşitli dönemlerde üretenler; avcı toplayıcılık, kölelik, asker yurttaşlık, loncalar gibi sosyal yapılar içinde varlık gösterdi. Bu yapılar emeğin doğasını oluşturdu. Emeğin doğası ise hem mesleklerin hem de toplumsal sınıfların varlığını sağladı.
Bugün emeğin doğası ‘kayıtlı istihdam’ adını verdiğimiz bir sistem içinde yaşam döngüsünü sürdürüyor. Bu sistem geniş halk kitlelerine refah ve sosyal güvence sağlıyor veya en azından bunlara sahip olma umudunu doğuruyor. Bir de bu sistemin dışında kalan ‘kayıtsız istihdam’ var. Kayıtsız istihdam da dünya ekonomisi için üretiyor ama pastadan aldığı ‘nakit’ pay hakkının sadece çok küçük bir bölümü. Sosyal güvence pastasından ise neredeyse hiç pay almıyor.
Dünya Bankası raporunda, öncelikle kayıtdışı istihdam sorunun ne kadar çarpıcı olduğunu veriler ile ortaya koyuyor. Bu noktada Türkiye’nin durumu da dikkat çekici: Üst orta gelir grubu ülkeler içinde yer alan Türkiye, yüzde 46 kayıtdışı istihdam ile orta seviyede yer alıyor. Paraguay ve Meksika gibi yüzde 70’ler seviyesine ulaşan ülkelere göre durumumuz iyi görünüyor. Bununla birlikte düşük gelir grubu ülkelerde yüzde 80’lere varan bir kayıtdışı istihdam söz konusu.
Ekonomik kayıtların özelliklerinin belirlenmesi, saklanması ve orijinalliğinin kontrolü de büyük oranda devlet kurumlarının veya devletin yetki verdiği noterler ve borsalar gibi yapıların görevi.
Ancak hem devletler hem de yetkilendirilmiş kuruluşlar, küresel düzeyde baktığımızda kayıtlı ekonomiye geçişte yeterli başarıyı sağlayamadı. Umut ise teknolojide: gelecekte ekonominin kayıt içinde olması işi, bugünkü gibi devletler üzerinden değil daha çok çok blockchain temelli teknolojik ağlar tarafından yapılacak. Devlet sadece vergi denetimi alanında bu sistemlere dahil olacak ve kayıtları gerekirse izleyecek.
Blockchain gibi radikal olmayan teknolojik devrimler de halihazırda kayıtlı ekonomiye destek vermeye başladı. Örneğin, BKM verilerine göre kredi kartı ile yapılan harcamaların, toplam harcamalar içindeki oranı arttıkça, vergi gelirleri de artıyor.
Ancak bu yeni dünya için teknoloji ve finansal enstrümanları kullanmak konusunda temel bir finansal ve teknolojik okuryazarlık seviyesine ulaşmamız gerekiyor. Bu iki alandaki cehalet birleşince teknolojik reçete tam tersine bir sonuç doğurabiliyor ve ‘Çiftlik Bank vakaları’ ve ‘kredi kartı borcu yüzünden yaşanan aile iflasları’ gibi felaketlerle de karşılaşılabiliyor.
Kayıtdışılık gelişmekte olan ülkeler için küresel bir problem, dijitalleşme ise hiç beklemediğimiz şekilde kayıtdışılığın önüne geçme şansını bize tanıyor. Kısaca söylemek gerekirse, teknoloji sayesinde istihdam ve ticari işlemler daha yüksek oranda kayıt içine geriyor. Bu da hem istihdam sayısını hem de çalışanların koşullarını hem de ekonomik aktiviteyi geliştiriyor.