Perşembe, 05 Aralık, 2024
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile 100 yılın ilk sanayileşme hamlesi yapıldı. Milli Teknoloji Hamlesi ile dünyada adından söz ettiren Türkiye’nin milli sanayi konusundaki hassasiyeti de Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlamıştı. Yerli ürünlerin yaygınlaşması teşviklerle korunmuştu.
HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL
TÜİK Ağustos 2023 verilerine göre, Türkiye’de yıllık yüzde 3.1’lik sanayi üretim artışı gerçekleşti. Bu artışta en önemli payı, yüzde 28.6 ile yüksek teknolojili ürünler oluşturdu. Milli Teknoloji Hamlesi ile dünya sahnesinde her geçen yıl yıldızı parlayan Türkiye’nin bugünkü başarısının arkasında Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönmeye başlayan sanayi çarklarının etkisi var.
PLANLI SANAYİLEŞME
Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlaşma yolundaki en büyük ülkülerinden biri, ekonomik olarak da özgürlüğe kavuşmaktı. Bu nedenle sanayileşmenin üzerinde özellikle duruldu. Planlı bir sanayileşmenin ilk adımı olarak bir envanter çalışması yapıldı.
1927 yılında yapılan sanayi sayımı sonuçlarına göre, Türkiye’de toplam 432 milyon 740 bin liralık sanayi üretim değeri, 65 bin 245 işyeri ve 256 bin 855 çalışan mevcuttu.
YÜZDE 0.24’Ü BÜYÜK
Sanayi sayımı sonuçlarına göre istihdamın yüzde 78’i tarım sektöründe iken, sadece yüzde 10’u sanayideydi. O yıllarda 100 ve üzeri çalışanı bulunan büyük sanayi tesisleri, toplam işletmelerin yalnızca 0.24’lük bir kısmını oluşturuyordu. Şirketlerin yüzde 70’i bir ya da iki kişilik çalışandan müteşekkildi. İşletmelerin yalnızca yüzde 4.3’ünde motor bulunuyordu. 432 milyonluk üretim değerinin 202 milyonluk kısmı yerli hammadde ve girdi ile sağlanmıştı.
HAMMADDE ÜLKEDE
Yüzüncü yılda kendi savaş uçağını, gemisini, otomobilini üreten Türkiye’ye giden yolda stratejiler tek tek belirlendi. “Hammaddesi ülke içinde olan sanayi ürünlerinin üretilmesi”, öncelik olarak kabul edildi ve planlama buna göre yapıldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Osmanlı Devleti’nden devralınan sanayi tesislerinin iyileştirilmesinin yanında yeni tesisler de kuruldu. Sanayide asıl dönüşüm ise 1934 yılında yürürlüğe giren Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile başladı.
3 BEYAZ, 3 SİYAH
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nda yerli ve milli üretim için stratejik ürünler belirlendi. Buna göre üç beyaz; un, şeker, pamuk ve üç siyah; petrol, kömür ve demir üretimine ağırlık verilmesi hedeflendi. Yatırımların finansmanı için de İş Bankası ve Sümerbank görevlendirildi. Bu iki kurum, sanayileşmenin kamu finansman ayağını oluşturdu. İki aşamadan oluşan planlamaya göre, temel hammaddeleri yurt içinde üretilen veya üretilecek sanayi tesislerine öncelik verildi. İlk etapta iç tüketi-
min karşılanması hedeflendi.
İNSAN GÜCÜ ÖNCELİĞİ
Yerli sanayisi ile dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan Türkiye’nin asırlık sanayi kültüründe yerli insan gücünün de ilk tohumları atıldı. Yerli ve milli sanayide yalnızca üretim değil, işgücünün de milli olması düşüncesiyle kalifiye eleman yetiştirme programları uygulanmaya başlandı. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, 1934-1948 yılları arasına yayıldı. Bu süreçte yerli sanayi için 100 milyon liralık yatırım yapıldı. Plan kapsamında 19 fabrikanın temeli atıldı.
YERLİ KUMAŞ KANUNU
Yerli sanayinin güçlü temelleri atılırken bir yandan da yerli malı koruyan düzenlemeler yapıldı. 1928 yılında Yerli Kumaştan Elbise Giyilmesine Dair Kanun çıktı. Bu kanunda, “Muvazenei Umumiye ve hususiye ve belediyelerden bedeli tesviye edilen elbise ve ayakkabı, kumaş, serpuş ve yatak levazımı ile memurin ve müstahdeminine yeknesak elbise ve kundura giydiren bilcümle müessese ve şirketlerin iştirak edeceği veya ettireceği bu nevi levazım, yerli mamulatından tedarik edilir” ibaresi yer alıyordu.
AÇILAN FABRİKALAR
Türkiye’nin milli sanayisinin emekleme dönemlerinde Sümerbank kilit rol oynadı. Sümerbank, Cumhuriyet döneminden önce kurulan fabrikaları devralarak geliştirirken, ağırlıklı tekstil olmak üzere yeni fabrikalar açtı. Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı kapsamında ilk olarak Kayseri Bez Fabrikası, Konya-Ereğli Bez Fabrikası, Nazilli Basma Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası ve Malatya Bez Fabrikası kuruldu.
AR-GE MERKEZLERİ
Yerli sanayinin oluşması konusunda çalışmalar yapılırken milli sanayi fikrini olgunlaştıracak merkezlere de öncelik verildi. Açılışı 1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapılan Nazilli Basma Fabrikası, araştırma geliştirme faaliyetlerinin yapıldığı laboratuvarla donatıldı. Ayrıca nitelikli istihdam için bir okul inşa edildi. Milli kalkınmanın kültür bağlamında sağlanacağı kompleksler de tesiste yer aldı. Fabrikaya 700 kişilik bir tiyatro salonu ve çocuk kütüphanesi de inşa edildi.
SANAYİ BİRİKİMİ
Prof. Dr. Rahmi Deniz Özbay-İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi: 18. yüzyıldan itibaren sanayi devriminin başlaması ve Osmanlı Devleti üzerindeki etkisi, üretim biçiminde yeni tekniklerin kullanılmasını teşvik etti. Özellikle İstanbul merkez olmak üzere, askeri ve askeri olmayan alanlarda, zaman içinde farklı sektörlerde fabrika tarzı organizasyonların kurulmasını ve üretimde yeniliklerin denenmesini sağladı. Bunların birçoğu devlet desteğiyle kurulmasına karşın, fabrikaların yaşam döngüleri bütünüyle piyasa şartlarına bağlı kabul ediliyordu. Ayakta kalan fabrikaların üretimleri devam ediyor, diğerleri zaman içinde faaliyetlerine son veriyordu. Elbette bu politika çeşitli şekillerde değerlendirilebilir. Ancak maliyeti yüksek olsa da önemli bir tecrübenin bu şekilde transfer edildiği, oluşturulduğu ve kazanıldığı görülüyor. Tarımsal üretimden veya zanaatkarlıktan ayrılan bir işgücü kesiminin oluşması da bu kazanımlar arasında yer alıyor. Özellikle bu sonuncu kazanım, ileride açılacak olan fabrikaların ihtiyacı olan işgücünü sağlamak bakımından önemli bir birikim anlamına geliyordu. 1912-1923 yılları arasında büyük kayıplara uğrayan Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e intikal eden sanayi mirası; genç Cumhuriyet’in tüm zorluklara rağmen kuruluşunu destekleyen önemli bir birikime sahipti.
BÜYÜK BUHRANA KARŞI DEVLETÇİLİK UYGULANDI
Prof. Dr. Yaşar Bülbül-İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi: Türkiye, kuruluş döneminde bütün üretim faktörlerini en az hasarlı hale getiren insan gücünün şiddetli bir şekilde zayıflamasına yol açan bir savaştan yeni çıkmış bir ülkedir. Peşi sıra gelen büyük buhran, özel sektörün çok iyi yaptığı bir iş olan sürekli üretmek formülünün artık işlemediği, piyasa düzeninin artık bunu sağlayamadığı bir durumun, işsizliğin ve parasızlığın egemen olduğu bir manzaranın da resmi olur. Bu değişim, dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ettiği anlaşılan Türkiye’nin de gözünden kaçmadı ve Türkiye büyük buhranı o dönemde neredeyse tamamen devletçi bir yatırım anlayışıyla karşıladı. Devletçilik politikası olarak tanımlanan dönem esasında büyük iktisatçı Keynes’in Batı ekonomileri için önerdiği, liberal ekonominin tamamen dışladığı devleti ekonomiye müdahil yapmanın, yatırım yapmasını sağlamanın bir çözüm olacağı şeklindeki, birçokları tarafından sosyalizmin uygulamasına çok benzer bulunan modeli, Türkiye uyguladı. Türkiye, bu dönemde devlet eliyle fabrikalar kurdu ve bu fabrikalar hammaddesi yerli olan ürünleri işlemek için tesis edildi; genelde de temel ihtiyaçları gidermeye yönelik oldu. Bu dönemin iktisat politikalarının daha çok var olma mücadelesinin bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz. İç ve dış borçlanma imkânlarının neredeyse olmadığı bir dönemde, Türkiye’nin ekonomi politikalarında kendi imkânlarıyla var olma mücadelesi verdiğini gözlemliyoruz. Bu mücadele, ileride koşullar iyileştiğinde fırsatların kullanılması için ekonomiye gerekli ortamın sağlanması için zaman kazandırdı.
30 Ekim 2023 Pazartesi
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba