Sanat bir terapi gibi

Giriş: 20.09.2019 - 00:00
Güncelleme: 17.12.2024 - 22:35

HABER: E. SAHRA ÖZTÜRK

Ankara Olgunlaştırma Enstitüsü’nde Moda Tasarımı, Gazi Üniversitesi’nde Geleneksel Türk El Sanatları Öğretmenliği ve ardından Gazi Üniversitesi’nde yine aynı alanda yüksek lisans eğimini tamamlayan Gökçen Togay, sanatı hayatının her alanında kullanan bir sanatçı. Bir süre stilist olarak çalıştıktan sonra kendi atölyesini kuran sanatçı, geleneksel Türk el sanatları alanında ürettiği eserlerini İstanbul Ticaret Odası Yeni Cami Hünkar Kasrı’ndaki “Köklerin Sessiz Dili” sergisinde sergiledi. 3-10 Eylül tarihlerindeki sergide deri, keçe, örgü ve ahşap çalışmaları yer aldı.

EN İYİ İLAÇ

Ankara’da moda tasarımı alanında öğretmenlik de yapan sanatçı, sanatın her insanın, her yaşta ilgilenmesi gereken değerli bir faaliyet olduğunu vurguluyor ve gerekçesini de şöyle açıklıyor: “Yaşamak bir sanat ve sanat kendi içinde incelik barındırıyor, detayları düşünmenizi gerektiriyor. Hayatın güzelliklerini fark edebilmesi, insanın estetik kaygılarına sahip olabilmesi, yaşamdan keyif alabilmesi için şart diye düşünüyorum. Bunu da sanat yoluyla gerçekleştirebiliriz. Sanat ayrıca bir terapi. Bu koşuşturmacada en iyi ilaç. Kaç ilmek girdim, hangi rengi seçtim derken kendimizi de rahatlatmış oluyoruz.”

90’DA DA İŞ İŞTEN GEÇMEZ

Sanatın belli bir yaşı da olmadığına dikkat çeken Gökçen, açıklamasına şöyle devam etti: “Bizden geçti, artık çocuklarımıza olsun, şeklinde düşünmüyorum. İnsan ölene kadar hayattaysa kendisi için bir şeyler yapmalı. Sanattan da bu anlamda keyif almalı ve çocuklarına aktarabilmeli. Çünkü insanın kendisinde yoksa geriye miras bırakabileceği bir şey yoktur. O yüzden çocuklardan başlayalım, bizden geçti dememeliyiz! 80 yaşınıza da gelseniz, 90 yaşınıza da gelseniz geçmemiştir. Çünkü hayat devam ediyor. Herkese bir şeyler verebilmek, mutlu olabilmek, hayattan tat alabilmek için sanat şart.”

DOĞADAN İLHAMLA…

Hünkar Kasrı’ndaki sergisinde deri, keçe, örgü, ahşap çalışmalarını sergilediğini hatırlatan Gökçen Togay, çalışmalarını şöyle anlattı: “Çalışmalarımda yosun, dal, tay derisi, keklik tüyleri kullandım. Örneğin, deri dövmede; deriye deseni aktarıyorsunuz, aktardıktan sonra deri kesme aleti ile deriyi kesiyorsunuz, kestiğiniz yerlerden deriyi oyuyorsunuz. Deriyi ıslatarak deri dövme aleti ile tokmakla dövüyorsunuz, dövülürken dövdüğünüz yerler çökerken desen kabarıyor, sonrasında renklendiriyorsunuz. Desene ve işin inceliğine göre çalışma zaman alıyor, 3 gün de 10 gün de sürebilir. Geri dönüşüme çok önem veriyorum. Kullandığım malzemeler arasında boynuz var. Boynuzu neden önemsiyorum; hem canlı hem estetik hem de Anadolu’da nazarlık olarak kullanılıyor. Kapıda kullanılırmış, koçboynuzu dikkati çektiği için ilk bakış ona gelsin diye kullanılırmış”

KÖKLERİN SESSİZ DİLİ

“Anadolu’daki kilimler dokunurken kadınlar oradaki yaşantılarını desenler yoluyla dile getirmişler. Evli bir kadının, bekâr bir genç kızın, eşi ölmüş bir kadının motifleri birbirinden farklı. Eskiden Anadolu’da kadınlarımızın sessizliği desenlerine yansımış. Kilimlerde, yemenilerinde bunlar görülüyor. Sergimizin ismi de buradan geliyor. Geleneksel sanatlarımızın bir dili var. Bu dili iyi okumak ve anlamak lazım.”