Osmanlı’nın duvar günlükleri: Bilezik yazıları

Giriş: 10.08.2018 - 00:00
Güncelleme: 17.12.2024 - 22:35

Kınalızade mübarek Zilkade’nin on üçünde Lazgırad’a gitti. Sene 1041 (Miladi 1632-Lazgırad Silistre Sancağı’nda bir kasaba)

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL

Hat, tezhip, minyatür gibi klasik sanatların ana vatanı konumunda olan Osmanlı Devleti’nde, bu sanatlar o kadar hayatın içindeydi ki, bir kapı tokmağında bir yemek tabağında ve hatta bir kaşıkta bile bu sanatlarla karşılaşmak mümkündü. İcra edilmek için özel, büyük bir alana ihtiyaç duymayan bu sanatların en ilginç örneklerinden biri de cami ve türbe sütunlarında bulunan madeni bileziklere işlenmiş bilezik yazıları. İstanbul’da bulunan çeşitli cami ve türbelerdeki 285 adet bilezik yazısı; yazıldığı günlerin önemli olaylarını, yazan kişinin içinde bulunduğu duygu durumunu ve çeşitli duaları günümüze kadar taşıyor.

İLKİ 16. YÜZYIL

Genellikle cami ve türbelerde bulunan sütunların mermer ile birleştiği noktadaki ve bakır, tunç gibi madenlerden yapılan bileziklere işlenen bilezik yazılarının ilki 1506’ya tekabül ediyor. Sultan II. Bayezid dönemine rast gelen bu ilk yazı, Beyazıt Camii’nde bulunuyor. İlk yazıda dönemin padişahı hakkında bilgi verilirken şu ifadeler geçiyor: “Sahib-i vakf-ı Sultan Bayezid-i Veli. Sene 912.(1506).” Yani yazıda vakıf sahibinin dönemin padişahı olduğu bilgisi veriliyor.

İslambol’da ateş-i vaki Rebiü’l ahirun on birinde oldu. 1022. (1613 yılında çıkan bir yangından bahsediliyor)

İZİNSİZ YAZILAR

Osmanlı zamanında maden, ahşap ya da mermer yapılar üzerine yazı ve mühür kazıyan kişilere ‘hakkâk’ deniyordu. Hakkaklar sert bir zeminde sanatlarını icra etmek için özel uçlu tokmaklar kullanıyorlardı. Hakkaklar eğitimli kişiler olmasına karşın genellikle hat sanatının uygulayıcısı oluyorlardı. Yani hattatın yazdığını hakkâk uyguluyordu. Yapıların duvarlarına izinsiz herhangi bir şey yazmak mümkün değildi. Yapılara yazılar kazındıktan sonra bunun uygun olup olmadığını kontrol eden bir de görevli bulunuyordu. Buna da “Mahin-nukuş” ismi veriliyordu. Yani yazıları mahveden, yok eden kişi.

EN ÇOK SULTANAHMET

Bilezik yazılarının en çok bulunduğu cami Sultanahmet Camii. Camide 100 adet bilezik yazısı bulunuyor. 24 sütuna hakk edilmiş yazılardan en ilginci ise bir beddua. Cümlede şu ifadeler yer alıyor: “Ah Hüseyin vah Hüseyin dilerim Allah’tan bulasın Hüseyin. Bedesdenli Hünkari.” Yine bir başka ilginç yazıda da “Didişince hafıza tarih olur. Sene 1093.(1682)” cümlesiyle bir nasihatte bulunuluyor. En çok yazının bileziklere kazındığı yüzyıl ise 17. yüzyıl. Bazı yazıların üzerinde tarih bulunmadığı için hangi dönemlerde yazıldığı araştırmacılar tarafından tespit edilemese de üzerinde tarih bulunan yazılar sınıflandığında en çok yazının Sultan IV. Murad zamanında yazıldığı görülüyor.

Mübarek Saferun yirmi birinde azim-i ihrak vaki oldu. Sene 1023 (2 Nisan 1614’te gerçekleşen büyük yangından bahsediliyor.)

1779’DAN SONRA YOK

Bilezik yazıları 16. yüzyıl ile 18. yüzyıllar arasında dönemin önemli olaylarının kaydedildiği bir nevi duvar gazetesi işlevi de görmüş. Zira yapılan araştırmalara göre, duvar yazılarına en çok külliye şeklinde inşa edilen büyük camilerde rastlanıyor. Bu camilerde talebe ve cemaat yoğunluğu fazla olduğu için camilerin aynı zamanda sosyalleşme ve yeni haberler duyma merkezi olduğu düşüncesinden hareketle, yazıların buralarda yoğunlaştığı yapılan araştırmaların sonuçları arasında. İstanbul cami ve türbelerinde bulunan 285 adet yazının, 76 adedinde tarih bulunuyor. Tarih bulunanların en sonuncusu ise 1779 senesini yani I. Abdülhamid Han dönemini gösteriyor.

İSTANBUL DIŞINDA DA VAR

Araştırmalara göre bilezik yazılarının ilk yazıldığı şehir İstanbul. Ancak İstanbul haricinde farklı illerde de bilezik yazılarına rastlamak mümkün. Tekirdağ, Erzurum, Nevşehir ve Edirne gibi illerde özellikle 18. yüzyıla ait bilezik yazıları bulunuyor. Bu yazılardan en uzunu Tekirdağ Rüstem Paşa Camii’nde bulunuyor. Yazıda, “Garbi Trakya’yı Almanlar işgal ettiği zaman Dimetoka’nın Çavuşlu köyünden Şarki Trakya’ya Tekirdağı’na çıktım. Ve Edirne’den Hayrıbol köylerine iskân oldum. Cerrah oğlu İlyas” ifadeleri geçiyor.

Vaiz ve Nasıh Musli Efendi vefat etti. Cemaziye’l ahirun üçünde fi yevm-i Cuma. Sene 1031 (15 Nisan 1622 yılında vuku bulan bir vefattan bahsediliyor.)

İZLER SÜRÜLECEK

Bilezik yazıları ayrıntılı olarak araştırmacı Nazif Arıman tarafından kaleme alınıp “İstanbul’un Bilezik Yazıları” ismiyle kitaplaştırıldı. Kültür A.Ş. koleksiyonu arasında yer alan araştırma yalnızca İstanbul cami ve türbelerini kapsıyor. Ancak önümüzdeki günlerde araştırmanın tüm Türkiye ve Osmanlı’nın izlerinin sürülebildiği Balkanları kapsayacak şekilde genişletilmesi bekleniyor.

18 CAMİ DÖRT TÜRBE

İstanbul’da 18 cami, dört türbe ve Topkapı Sarayı’nın üç ayrı yapısında bilezik yazılarına rastlanıyor. Bilezik yazılarından bazıları şekilde:

  • Ah o aynaya vah olsun, ben yârimle sarılsam ve bu yareye yaran Muhammed Beşe. –Beyazıt Camii
  • Hüseyin Efendi müftü oldu Receb’in on dokuzunda. Sene 1031 (1622) – Fatih Camii
  • Muid Ahmed Efendi Mısır’a gitti. Osman. Sene 1039 (1629) - Gazi Kara Ahmed Paşa Camii
  • Donanma-yı Hümayün çıktı. Fi 6 yevm-i Pazar, Sene 1167 (1754) - Gazi Kara Ahmed Paşa Camii
  • Aşkın nişanı var durur akibet maşuka anı er-görür. Sokullu Mehmet Paşa Camii