Salı, 05 Kasım, 2024
HABER: ADEM ORHUN
ABD’de 2006 yılında yaşanan mortgage krizi ve yatırım bankası Lehman Brothers’ın 2008’de iflas etmesiyle likidite krizi ortaya çıkmıştı. Ülke ekonomileri ve finans piyasalarında bu krizle mücadelede farklı bir yöntem uygulanmaya başlandı.
ABD Merkez Bankası öncülüğünde 2008’de mortgage piyasasına dayalı tahvil satın alımına start verildi. Bu bir anlamda parasal genişlemenin başlangıcıydı. Fed bu politikasını uygularken faiz oranlarını da sıfıra doğru çekti. Bu uygulama Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) tarafından da tercih edildi.
Düşük enflasyon ve azalan iç talep bütün Avrupa’yı sararken, İsveç, İsviçre, Danimarka da negatif faize geçti.
Negatif faiz uygulamasıyla, şirketler için borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi ve kredi talebinin artmasıyla yeni yatırımların, yeni iş açılışlarının teşvik edilmesi hedefleniyor.
REKABET ÜSTÜNLÜĞÜ
Bu arada merkez bankalarının negatif faiz uygulaması finans dünyasına bir mesaj kabul ediliyor. Zira merkez bankaları, bankaların kendisinde tuttuğu cari hesaplara uyguladığı faizi eksiye düşürdü. Bu uygulama ‘Parayı bana yatıracağına, kredi ver’ mesajı olarak yorumlanıyor.
Bu uygulamanın tercih edilmesinin diğer bir sebebi de dış ticarette rekabet avantajı. Negatif faize geçen ülkelerin yerel para birimi değer kaybedeceğinden, ihracatta rekabet üstünlüğü elde ediyor. Bu durum kur savaşlarının da bir kaynağı oluyor.
GLOBAL PORTFÖY
Sıfır veya negatif faiz ortamında dikkati çeken bir gelişme ise iyice biriken likidite. Negatif faizle fiyatlanan tahvil stoku 12 trilyon doları geçti. Merkez bankalarının şirket tahvili alımları ile bu rakam 13 trilyon dolara ulaştı. Ancak yatırımcı kazanç ve parayı tutma konusunda endişe yaşıyor. Halk da bu politika sebebiyle tüketimden çekinerek daha fazla tasarruf yapmaya yönelmiş durumda. Almanya’da hane halkı tasarruf oranı son 5 yılın en üst seviyesi olan yüzde 10’u aştı. Yani hane halkları harcamak yerine biriktirmeyi tercih ediyor.
GELECEK ENDİŞESİ
Batı’da gelişmiş ekonomilerin mega şirketleri ile Ortadoğu’da doğal kaynaklardan ve dev projelerden milyarlar elde eden şirketler de rekor düzeyde nakit pozisyonunda bulunuyor. Bu durumda şirketlerin ellerindeki nakdi yatırıma yönlendirmesi gerekirken, bu adımlardan büyük oranda imtina edildiği görülüyor. Gelecek endişesi giderilmediği gibi; güvenli ve kârlı liman açlığı da karşılanamıyor. Bu aşamada siyasi ve ekonomik istikrara sahip gelişmekte olan ülkeler ön plana çıkıyor.
TEMMUZDA HAREKETLENDİ
Öte yandan gelişen ülke piyasalarına portföy hareketi ise ivmelenmeye başladı. Haziranda 13 milyar dolar olan dış kaynaklı portföy, temmuz ayında 24 milyar doları aştı. Bu anlamda son yılların en iyi aylarından biri yaşandı. Fakat 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimi, Türkiye’nin ilk akımı kaçırmasına yol açtı.
AVANTAJLI ÜLKELER
Bu arada gelişmiş ülkelerde hisse fiyatları ‘pahalı’ bulunuyor. Diğer taraftan İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkış kararı da, Avrupa Merkez Bankası’nın ve yatırımcıların planlarını beklenmedik şekilde etkiliyor. Sermayenin, gelişmekte olan ülkelerde yatırıma yönlendirilmesi, hem tahvil şişkinliğini gidermesi hem yüksek kâr potansiyeli açısından pozitif avantajlı bir yol olarak görülüyor. Bu aşamada da gelişmekte olan ülkelerin beklentileri yönlendirmek için daha aktif olması kritik önem kazanıyor.
RİSKLER ETKİLİYOR
Negatif faiz ortamında sermaye sahipleri faiz ödememek için nakit paralarını bankalar yerine kendi kasalarında tutmayı tercih edebiliyor. Bu sebeple ekonomideki aktörler nakit paraya talep riski artıyor. Bankaların merkez bankalarında tutacakları kaynakların oluşturacağı maliyet de diğer bir sorun. Negatif faizdeki bir devlet tahvilinin alıcı bulup bulamayacağı da soru işaretlerine yol açıyor. Mevduat sahipleri ve tüketiciler para harcamak yerine sıkı tasarrufa yönelebiliyor.
S&P: STERLİN PLANLARI BOZUYOR
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P), negatif faiz politikasının sonuçlarına ilişkin bir rapor yayımladı. Politika yapıcılar ile Merkez Bankalarının, deflasyonist baskılarla mücadele etmek ve ekonomik büyümeyi canlandırmak için geleneksel olmayan birçok para politikalarını takip ettiğini belirten S&P’nin raporunda “Avrupa’dan gelen veriler, negatif faiz oranlarının banka kredilerinin büyümesini teşvik etmek ve Euro’nun değerini düşürmek yoluyla ekonomik faaliyetler üzerinde istenilen olumlu etkiyi yaptığını gösteriyor. Japonya’nın ekonomik performansı açısındanbenzer etkiyi bulmak için ise çok küçük kanıt var veJapon yeniistenildiği gibi performans sergileyemedi” denildi.
İNGİLTERE’NİN KARARI
S&P’nin raporunda ayrıca şunlar kaydedildi: “Negatif faiz oranı politikası uzun bir süre devam ederse bankaların kârlılığına zarar verebilir ve kredi aktarım mekanizmasını zayıflatabilir. Siyasi koşullar, ekonomileri canlandırmak için uygulanan mali politikaların kullanımını güçleştiriyor. Negatif faiz politikasının etkisi, İngiltere’nin birlikten çıkma kararı ve Sterlin’deki değer kaybıyla daha da belirsizleşti. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) hedefi öncelikle dolara odaklanmak. Ancak Sterlin’deki başka bir dalgalanma ECB’nin hedeflerini zorlaştırabilir.”
TAHVİLLE BORÇLANMA YABANCILARI ÇEKER
Merkezi Washington’da bulunan Uluslararası Finans Enstitüsü (Institute of International Finance) Küresel Sermaye Piyasaları Departmanı uzmanları, gelişmiş ülkelerdeki negatif ve sıfır faiz ortamının, gelişmekte olan ülkelere sermaye akımını pozitif yönde etkileyeceğini vurguladılar.
İstanbul Ticaret’e yaptıkları açıklamada, benzeri bir eğilimi ABD’de daha önce gördüklerini belirten IIF uzmanları, “Hatta, bu yıl Euro bölgesinden gelişmekte olan piyasalara ciddi bir sermaye akımı oldu. Bunun hızlanarak artmasını bekliyoruz. Özellikle kurumsal yatırımcılar açısından (pension funds, life insurers) gelişmekte olan piyasalar çok çekici durumda” şeklinde konuştu.
ŞİRKETLERİN BORÇLANMASI
Türkiye’nin bu yıl içinde bu akımdan ciddi şekilde faydalandığını belirten uzmanlar, “Gelen ilk veriler gösteriyor ki, darbe girişiminin Türkiye’ye sermaye hareketine etkisi kısıtlıydı. Şüphesiz, politik istikrar yatırımcılar için çok önemli, Şu anda Türkiye sermaye piyasalarına olan güven yerinde görünüyor” dedi.
Şirketler için ise sürdürülebilir borçlanmanın çok önemli olduğunu vurgulayan IIF uzmanları, şunları söyledi: “Türkiye’de şirket borçlanmaları büyük oranda banka kredilerinden oluşuyor. Tahvil cinsinden borçlanma teşvik edilmeli. Bu tip borçlanma TL cinsinden dahi yapılabilir. Yabancı yatırımcıların bu tip tahvillere ciddi talebi olacaktır. Borçlanma araçlarındaki çeşitlilik, Türkiye finans piyasalarındaki istikrarı sağlamlaştırdığı gibi, Türkiye’deki faiz oranlarını da aşağıya çekecektir.”
PİYASALARDA YAPILANMA İLE SERMAYE GELİR
Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabri Burak Arzova, geçtiğimiz ay gelişmekte olan ülkelere doğru parasal akımın, negatif faiz ortamından kaçışı tekrar gündeme getirdiğini söyledi. İTO Ekonomi Danışma Kurulu üyesi de olan Prof. Dr. Sabri Burak Arzova İstanbul Ticaret Gazetesi’ne yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Avrupa’da genç nüfusta işsizlik çok yüksek. Ayrıca büyüme ve enflasyon oluşturmada başarısızlık çözülebilmiş değil. Japonya ise sürekli parasal genişleme ile büyüme ve enflasyon oluşturma hedefini yakalamaya çalışıyor. Japonya’da yaşlı bir nüfus var ve bunlar sürekli tasarruf halinde. Öte yandan, Japonya, teknoloji üreten ülke konumunu kaptırdı.”
SERMAYE PİYASALARI
“Geçtiğimiz ay gelişen ülkelere doğru olan parasal akımı büyük oranda ıskaladık” diyen Prof. Arzova, “Bunun en önemli sebebi 15 Temmuz’daki darbe girişimi ve Türkiye’ye yönelik yabancı raporlamalardı” dedi.
Sermaye piyasalarına girişin sağlanabilmesi için ciddi bir şeffaflaşmanın şart olduğunu belirten Prof. Arzova şöyle devam etti: “Sermaye piyasalarının tabana yayılması anlamında ve derinleşmenin sağlanması için bu gerekli. Tahvil piyasaları konusunda da mutlaka derinleşme sağlanmalı. Sukuk konusunda çok geç kalındı. Buradaki büyük yatırımcı imkanları kaçırılmamalı.”
YATIRIM BANKACILIĞI ŞART
Türkiye’de mevduat bankacılığı konusunda sıkıntı olmadığını kaydeden Prof. Arzova “Burada en önemli konulardan birisi yatırım bankacılığı. Özellikle dünya çapındaki yatırım bankalarının en azından birer şube açması konusunda özendirilmesi, bunlara ciddi kamusal destek ve vergi avantajlarının sağlanması gerekiyor. Ekonomide normalleşme oldukça yabancı yatırımcının güveni artacaktır” şeklinde konuştu.
22 Ağustos 2016 Pazartesi
05 Kasım 2024 Salı
05 Kasım 2024 Salı
05 Kasım 2024 Salı
05 Kasım 2024 Salı