tatil-sepeti

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL

Asıl adı Şemseddin Muhammed bin Hamza olan Akşemseddin, 1390 yılında Şam’da doğmuştu. Babası da büyük bir ilim adamı olan Akşemseddin, babasının da gayretleriyle ilime yönlendirilmişti. Yedi yaşındayken Anadolu topraklarına göç ederek ilim tahsiline başlayan büyük alim, tasavvufi yönüyle bilinse de onun mikrobiyoloji alanındaki çalışmaları kendisinin tıp tarihinde ‘mikrobun kaşifi’ olarak anılmasını sağlayacaktı.

BİR ASIR ÖNCE

Anadolu’ya geldikten sonra ilk olarak Amasya’ya yerleşen büyük alim, ilerleyen yıllarda Anadolu’nun çeşitli kentlerini gezerek tıp tahsili de almıştı. Devrinde “Tabib-i Ebdan” yani doktorluğa en uygun kişi olarak anılan Akşemseddin, mikroplar üzerine çeşitli araştırmalarda bulunmuştu. Büyük alim, bu buluşunu şu cümlelerle anlatarak perçinlemişti: “Hastalıkların insanlarda teker teker peyda olduğunu sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşma suretiyle geçer. Bu bulaşma ise gözle görülemeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.” Oysa tıp dünyası bu konuda yaklaşık bir asır sonra araştırma yapan Griloma Fracastora isimli İtalyan hekimi mikrobun kaşifi olarak tarih sayfalarına kazıyacaktı.

KANSERİ ARAŞTIRDI

Yeni bilgiler öğrenme hususunda bitmek bilmez bir meraka sahip olan Akşemseddin, ilaç yapımı konusunda da mahir bir eczacıydı. Hangi hastalıklara hangi otların iyi geleceğini araştıran büyük alim, kendi devrinde çok yaygın olan salgın hastalıklar üzerine de araştırmalar yapıyordu. O yıllarda Seretan denilen kanser hastalığıyla çok uğraşan Akşemseddin, tarihte ilk kanser araştırmacıları arasında da yer alır. Büyük alim, hasta olan Sadrazam Çandarlı Halîl Paşa’nın oğlu Kazasker Süleyman Çelebi’yi de tedavi etmeyi başarmıştı.

İSTANBUL’UN MANEVİ FATİHİ

İstanbul’un manevi Fatihi olarak gönüllerde yer edinen Akşemseddin’in çok yönlü çalışmaları bulunuyordu. Aynı zamanda büyük bir tasavvuf alimi ve şeyh olan Akşemseddin, devlet meselelerindeki ileri görüşlülüğüyle de dikkat çekiyordu.

HEM MADDİ HEM MANEVİ DOKTOR

Vefatına yakın Bolu’nun Göynük ilçesine giden ve hali hazırda kabri orada bulunan büyük alim devrinde hem maddi hem manevi doktor olarak tanımlanıyordu. İskoçyazar Elias John Wilkinson Gibb, History of Ottoman Poetryadlı eserinde, Akşemseddin hakkında şu cümleleri kurmuştu: “Sadece beden hastalıklarının değil, aynı zamandan ruh hastalıklarının da hekimi olan Akşemseddin, ruh hastalıklarını da tedavi ederdi.”

‘FETHE DEĞİL ONA SEVİNİRİM’

İstanbul’un fethi sırasında dualar ve teşviklerle Osmanlı ordusunun ve Fatih’in yanında olan Akşemseddin, fetihten sonra Fatih Sultan Mehmed’le birlikte şehre girmiş ve yaşından dolayı herkes onu sultan zannetmişti. Fetihten sonra büyük bir sevince garkolan Fatih Sultan Mehmed, yanındakilere şu cümleyi söyleyerek Akşemseddin’e olan sevgisini ve güvenini dile getirmişti: “Bu ferah ki bende görürsiz, bu kal’anün fethine sevinür sanman, Akşemseddîn gibi aziz benim zamanımda oldığına sevinürin.”

EYÜP SULTAN’IN KABRİNİ BULDU

Maneviyatı çok kuvvetli olan büyük alim Akşemseddin, aynı zamanda Ebu Eyyüb el Ensari’nin (Eyüp Sultan) kabrini bulmasıyla da biliniyor. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed’in isteği üzerine Akşemseddin, manevi keşifle Eyüp tepelerinde bu mübarek sahabenin yattığını söylemiş ve yapılan kazı neticesinde Eyüp Sultan Hazretleri’nin kabrine ulaşılmıştı.

05 Ekim 2016 Çarşamba

Etiketler : Gündem