tatil-sepeti

HABER: FEDAİ YILDIRIM

Dünyanın hemen hemen her noktasına ihracat yapan Türk firmalarının karşılaştığı en önemli sorunların başında alacaklarını tahsil edememe geliyor. Özellikle politik ve dolayısıyla finansal yönden sıkıntı içinde olan pazarlarda ticaret yapan firmalar, bu riske karşı koyabilmek için çeşitli alternatifler arıyor. Çünkü firma bir taraftan nakit akışını güvence altına almaya çalışırken, diğer taraftan yeni pazar arayışını sürdürdüğü için risk alması da kaçınılmaz hale geliyor.

TAHSİLAT BELİRSİZLİĞİ

Küresel ticarette aktif olan büyük ölçekli firmaların dışında küçük çaplı da olsa ihracat yapan KOBİ’lerin tahsil edemediği paralar milyarlarca doları buluyor. Bu konuda danışmanlık hizmeti veren firma yöneticileri ve akademisyenlere göre yaygın bir yöntem olan tanıdık vasıtasıyla ya da fuarda tanışıklık sonrası hemen ticarete başlama söz konusu olabiliyor. Ancak bunlar tek başına yeterli olmuyor. İhracat yapmayı planlayan firmanın öncelikle yurtdışındaki partner hakkında araştırma yapması öneriliyor. Ardından iş veya kredi-risk raporlarının da temini yeterli olmuyorsa profesyonel danışmanlık alınması gerekiyor.

KUR RİSKİ

Firmaları meşgul eden diğer bir konu da kur riski. Çünkü özellikle son günlerde kurlarda ciddi dalgalanma yaşanıyor. Öyle ki Merkez Bankası’nın açıkladığı yıl sonu kur hedeflerinin revizyonu gündemde. Kurdaki olası risklere karşı en önemli koruyucu enstrüman ise ‘hedging’ olarak öne çıkıyor.

Peki, firmalar yurtdışı alacaklarını nasıl temin edecekler? Bu riske karşı nasıl bir savunma geliştirecekler? İşte yanıtları:

Kredi-riskraporunu unutmayın

155ülkede alacak yönetimi konusunda firmalara destek olan ARS Danışmanlık Kurucusu ve Genel Müdürü Ayşe Burcu Arslan, Türkiye’de faaliyet gösteren ihracatçı ve ithalatçıların yurtdışında tahsili gecikmiş veya tahsil edilememiş alacaklarının takibi konusunda hizmet veriyor.

Arslan, ilk başlarda kendilerine gelen yurtdışı alacak dosyalarının çoğunlukla ‘sorunlu veya vazgeçilmiş’ alacaklardan oluştuğunu, zamanla yasal yollardan önce uzlaşma aşamasında alacakların takip edilmesinin daha etkin, hızlı ve risksiz olduğunun anlaşıldığını ve bu durumun artık değiştiğini söyledi. Arslan, artık vadesi 1 yıldan az geçmiş alacakların takibi konusunda destek taleplerinin daha yoğunlukla geldiğini, bunların da ‘tahsili gecikmiş alacaklar’ olarak sınıflandırıldığını kaydetti.

Günümüzde başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere Libya, Yemen, Suriye, Rusya, Ukrayna’da alacak yönetiminin zorlaştığını vurgulayan Arslan, “Avrupa ve Amerika’da da ‘tahsili gecikmiş’ alacaklar konusundaki dosyalarımızda yüzde 78 gibi başarı elde ediyoruz. Sektör olarak da otomotiv endüstrisi, hazır giyim, tekstil, kimyevi maddeler, elektronik ve mobilya, demir, çelik ve yedek parça gibi ihracatımızın en yüksek olduğu alanlar ağırlık taşıyor” dedi.

Arslan, ihracatçı firmalara bu tür problemleri yaşamamaları için tavsiyelerini şöyle sıraladı:“Öncelikle yurtdışındaki firma hakkında araştırma yapılmalı ve bilgi toplanmalı. İş raporları veya kredi-risk raporları temin edilmeli. Biz, ilgili ülkedeki yerel mevzuatlar çerçevesinde firmanın varlığı, sicil kaydı, ortakları, yetkilileri, kredi limitleri, risk durumu hakkında risk yönetim hizmetleri sunuyoruz. Örneğin bir tanıdık vasıtasıyla ya da fuarda tanışıklık sonrası hemen ticarete başlama söz konusu olabiliyor. Bunlar tek başına yeterli olmamalı. Dolayısıyla vadesinde ödenmeyen yurtdışı alacaklarında uzlaşma yolları tüketilmeden ve çok geçmeden dosyaların bize getirilmesi hem çözümü kolaylaştırıyor hem de tahsil kabiliyetini artırıyor.”

İç derecelendirme sistemi kurun

İstanbulTicaret Üniversitesi Kurumsal Yönetim ve Sosyal Sorumluluk Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü ve Bankacılık ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selda Eke ise ihracatçıların kur, kredi veya ticari alacak gibi risklerle karşılaştığını hatırlattı. Ticari risklerin temerrüt ve iflas riskini içerdiğini vurgulayan Eke, firmaların ayrıca politik risklere de maruz kaldığını belirtti. Eke, riske karşı ticari alacak sigortaları olarak da bilinen kredi sigortasının ihracatçıların açık hesap şeklinde yaptığı satışların güvencesi olarak kullanılan önemli bir ticaret finansmanı enstrümanı olduğunu söyledi. Bunun bir risk yönetim aracı olduğunu da kaydeden Eke, ihracatta açık hesap satışların teminat altına alınmasında kullanılan diğer enstrümanı ise faktoring olarak gösterdi. Eke, “Son zamanlarda teknolojinin imkanlarından yararlanılarak bazı bankaların banka ödeme yükümlülüğü (BPO) adı altında sunduğu finansal enstrüman da benzer özellikler içeriyor” dedi.Eke, şunları söyledi: “Firmalar öncelikle satış yapacakları ülkenin risklerini bilmeli. Sektör analiz edilmeli. Ayrıca firma, belli kriterler üzerinden bir iç derecelendirme sistemi kurabilir. Müşteriyi bu kriterlere göre konumlandırabilir. Ödeme şekillerini ve teminatlarını bu sistemin içine dahil edebilir. Buna göre alacak vadesi, alıcıya tanınan kredi limiti gibi kredilendirme şartları da belirlenebilir. Bunlar riskin kontrolünü sağlar. Geçmiş hasar bilgilerinden ve ödeme geçmişi deneyimlerinden de yararlanılır. Kredi sigortaları da açık hesap satışların bir güvencesi olarak tedarikçileri teminat altına alan bir risk yönetim aracı. Ayrıca tahsilat sürecinin yönetilmesi ve tahsilatın etkinliğinin sağlanması da risk yönetim sürecinde riskin izlenmesi bakımından önemli. Öte yandan firmalarda etkin bir risk yönetim sisteminin kurulması da son derece önemli.”

Kısa vadeli ihracata sigorta yaptırın

TürkEximbank Kurumsal Pazarlama Müdürü Metin Çelik, yurtdışında faaliyet yürüten ya da ihracata yeni başlamış firmaların herhangi bir risk durumu ile karşılaşmamaları için Banka’nın sunduğu Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası’nı şiddetle tavsiye ettiklerini söyledi.

Çelik, böylece firmaların özellikle bilmedikleri yeni pazarlara açılırken alıcılarla ilgili bilgileri daha sağlam bir kaynaktan elde etmiş olduklarını kaydetti. Çelik, firmaların bu sayede piyasa ve ülkelerin risk durumu hakkında sağlıklı bilgi edinebileceklerini ifade ederek, “Hatta Türk firmalarına dış pazarda ticari ya da politik herhangi bir nedenden ötürü para ödenmezse, bu oranın yüzde 90’ı bizden temin edilebiliyor” dedi. Çelik, bu desteği “Örneğin Türk firmasının Avrupa Birliği ülkelerinde yerleşik alıcısına herhangi bir limit vermişsek ve bu limit dahilinde ihracat yapılmışsa, daha sonra firma parayı alamazsa yüzde 90’ını bizden alabiliyor” diye açıkladı.

Öte yandan Çelik, 238 ülkeye limit açtıklarını hatırlatarak, ülkeye ve alıcıya göre farklı değerlendirme yapılabildiğini söyledi. Çelik, “Çünkü günümüzde olduğu gibi bazı ülkeler zaman zaman çeşitli sorunlar yaşayabiliyor. Bu ülkeler tekrar istikrara kavuştuktan sonra sigorta verdiğimiz ülkeler arasına girebiliyor” dedi.

Hedging güvencesi

İstanbulTicaret Gazetesi yazarı Hikmet Baydar, kurlardaki dalgalanmalara dikkat çekerek, özellikle reel sektör yöneticilerinin ‘önümüzü göremiyoruz’ diye yakındığını ve dövizin önümüzdeki günlerde nasıl bir seyir izleyeceğini öğrenmek istediğini söyledi.
Firmaları kur riskine karşı uyaran Baydar, şunları söyledi: “Firmalara önerimiz ‘hedging’ yapmaları. Bunun için gerekli finansal enstrümanlar ülkemizde mevcut. Örneğin, ihracat yapıldığında gelecek döviz/VİOB’da satılmış olsaydı bu düşüş ihracatçıyı etkilemeyecekti. İthalatta ise alınan ürünün bedeli için satış anındaki kura karşılık koruma gerektiğinden VİOB’da ithalat bedeli için satış girilmeli ve ithal edilen ürünün satıştan dolayı bedeli tahsil edildikçe VİOB’da yapılan satışlar peyder pey kapatılmalıdır. Böylece kurlar ne olursa olsun firma ticari karlılığını sürdürür ve kur farkı zararıyla karşı karşıya kalmaz. Döviz piyasalarında dalgalanma olmaya devam edeceğinden tedbir için geç kalınmış sayılmaz. Firma yöneticileri burada şunu sormalılar, biz kurdan mı para kazanacağız ticari faaliyetlerden mi? Eğer ticari faaliyet cevabını veriyorsa o zaman hedging onun için lüks değil ihtiyaç.”

05 Ağustos 2015 Çarşamba

Etiketler : Gündem