İstanbul Ticaret Gazetesi yazarı Salih Keskin, bu haftaki köşesinde, katma değerli üretim ve ihracatta Vietnam'ın kaydettiği "sıçramayı" mercek altına aldı. Keskin, Türkiye'nin yüksek teknoloji ürün ihracatındaki payının yüzde 3,6 gibi düşük bir seviyede kaldığını belirtirken, Vietnam'ın bu alanda yüzde 42'lik bir orana ulaşarak 372 milyar dolarlık toplam ihracat rakamıyla Türkiye'yi geride bıraktığına dikkat çekti. Yazar, yüzölçümü ve kalkınma geçmişi Türkiye'ye benzeyen Vietnam'ın bu başarısının arkasında ne olduğunu irdeledi.
Salih Keskin'in yazısı şöyle:
Katma değerli üretimde sıçrama örneği: Vietnam!
Kırsal yapısıyla bilinen Vietnam, katma değerli ihracatta, özellikle son yıllarda katma değerli üretimde sıçrama yaptı.
Ülkemizle karşılaştırdığımızda rakamlar çarpıcı: 2024 verilerine göre, Türkiye’nin yüksek teknoloji ürün ihracatı yalnızca yüzde 3.6 iken, Vietnam bu alanda yüzde 42’lik bir oran yakaladı.
Türkiye’nin toplam ihracatı 260 milyar dolar seviyesindeyken, Vietnam’ınki 372 milyar dolara ulaştı. Üstelik bunun yaklaşık 150 milyar doları katma değerli ürünlerden oluşuyor. Şaşırmamak içten bile değil…
Yüzölçümü Türkiye’nin yarısından küçük olan ve kalkınma geçmişi Türkiye’ye benzerlik gösteren Vietnam, son 10 yılda nasıl bu kadar öne geçti? Aslında gizemli bir formül yok; yalnızca planlı, istikrarlı ve stratejik bir kalkınma modeli var.
Vietnam, öncelikle kendisini küresel firmalar için Çin’e alternatif bir üretim üssü olarak konumlandırdı (China+1 stratejisi). Bu vizyon, Samsung, LG, Intel gibi teknoloji devlerinin dikkatini çekti ve yatırımları ülkeye taşıdı. Sonrasında kalkınma planlarını tamamen ‘katma değerli üretim’ ve ‘ihracat’ odağıyla şekillendirdi.
VİETNAM’IN BAŞARI KODLARI
* Uzun vadeli ve sürdürülebilir kalkınma stratejileri
* Devlet ile özel sektör arasında güçlü ve sürdürülebilir işbirliği
* Eğitim ve teknoloji altyapısına yönelik sistematik yatırımlar
* Küresel markalar için güvenilir ve rekabetçi üretim ortamı
Vietnam sadece üretim yapan bir ülke değil; yüksek teknolojiye dayalı, küresel tedarik zincirinin vazgeçilmez halkası olan bir modele geçti. Farkı yaratan da tam olarak bu dönüşüm oldu. Vietnam sadece üretmedi; küresel ihtiyaçlara uygun şekilde kendini stratejik olarak konumlandırdı.
PEKİ, TÜRKİYE’DE DURUM NE?
Türkiye, yüksek potansiyele sahip bir ülke. Ancak bu potansiyel hâlâ stratejik bir avantaja dönüşebilmiş değil.
Türkiye’nin güçlü yanları
* Yüksek üretim kapasitesi ve esnek üretim altyapısı
* Genç, dinamik ve yaratıcı bir nüfus
* Dönüşüme açık ihracatçı KOBİ yapısı
* Üniversite-sanayi işbirliğine uygun bir ekosistem
Ancak bu avantajlar stratejiye dönüşmediği sürece sadece ‘potansiyel’ olarak kalmaya mahkûm.
SORUN NEREDE?
* KOBİ’lerin büyük bir kısmı hâlâ düşük teknolojiyle üretim yapıyor.
* İnovasyon kültürü, kurumsal yapılara entegre edilememiş durumda; yatırımlar çoğunlukla operasyonel ihtiyaçlara yöneliyor.
* Devlet-özel sektör-yatırımcı üçgeninde güvene dayalı, sürdürülebilir bir işbirliği sistemi eksik.
* Lojistik, vergi ve hukuk sistemlerindeki karmaşa, yatırımcı güvenini azaltıyor.
NE YAPABİLİRİZ?
* Teknoloji devlerini cezbeden bir yatırım ortamı oluşturabiliriz
* İhracatımızı elektronik, yeşil teknoloji, savunma ve yazılım gibi stratejik alanlara odaklayabiliriz.
* Coğrafi avantajımızı kullanarak, Çin’e alternatif tedarik zincirlerinin merkezi olabiliriz.
* Fabrika yatırımlarıyla birlikte inovasyon merkezlerine de kaynak ayırabilir, bu zihniyeti KOBİ’lere, kamu kurumlarına ve üniversitelere yayabiliriz.
VİETNAM’IN BAŞARISI SADECE BİR KONJONKTÜR MÜ?
Şöyle sorular akla gelebilir: Samsung, LG, Intel gibi devlerin ülkeye gelmesi otomatik olarak katma değer anlamına gelir mi? Üstelik oluşan bu katma değer, aslında o firmaların hanesine yazılmıyor mu? O halde Vietnam’ın burada gerçek başarısından nasıl söz edebiliriz? Çok yerinde sorular bunlar.
Katma değerli üretim yalnızca yüksek teknoloji ürünü ihraç etmekle sınırlı değildir. Asıl mesele, ürünün içerdiği tasarım, Ar-Ge, mühendislik, özgünlük ve yerli katkı oranıdır.
Montaj ya da ucuz işçilikle yapılan üretim, katma değer yaratmaz. Ancak ürünün içine teknoloji, inovasyon ve özgün tasarım girdiğinde hem fiyat artar hem de ülkeye kalan pay büyür.
Ayrıca, küresel markaların sadece üretim yaptırması değil, tasarım ve Ar-Ge merkezlerini de ülkeye taşıması, o ülkenin insan kaynağının nitelik kazanmasını sağlar. Bu nitelikli işgücünün artmasıyla ücret düzeyleri yükselir, iç talep canlanır, bilgi ve beceri transferi gerçekleşir.
Unutmamak gerekir: Bu yatırımlar aynı zamanda yan sanayi ve tedarik ekosistemini de zorunlu olarak geliştirir. Böylece bir ürünün çevresinde çok sayıda yüksek katma değerli mikro üretim halkası oluşur.
Dolayısıyla mesele sadece üretmek değil; üretilen ürünü kendi inovasyon kapasitenle, kendi Ar-Ge’nle ve kendi markanla büyütmektir. Ancak bu şekilde katma değerin ülke içinde kalmasını sağlamak ve kalkınma çarpanını artırmak mümkün olur.
Vietnam’ın başarısı, sadece üretim üssü rolünü üstlenmek değil; aynı zamanda gelen yatırımları akıllıca değerlendirip, onlardan ülke içinde kalıcı katma değer üretmek oldu.
Sonuç olarak, Güney Kore ve Vietnam’ın hikayesi bize şunu açıkça gösteriyor: Kendi potansiyelimizi değerlendirirsek, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de söz sahibi olabiliriz. Ama bunun için artık hataları tekrarlamayı bırakıp, geleceğimiz için elimizi taşın altına koyma cesaretini göstermeliyiz.