İstanbul’un üçüncü tılsımı: Kıztaşı

Giriş: 15.11.2018 - 00:00
Güncelleme: 17.12.2024 - 22:35

Fatih’te bulunduğu semte ve caddeye adını veren anıt sütun Kıztaşı, İstanbul Köşe Bucak’ın bu haftaki konuğu. Küçük bir meydanın ortasında yer alan bu gösterişli sütun, Evliya Çelebi’ye göre Cerrahpaşa’daki Arkadius, Divanyolu’daki Çemberlitaş sütunlarından sonra İstanbul’un üçüncü tılsımlı sütunu.

KARINCALARDAN KORUYOR

Evliya Çelebi’nin, “Saraçhanebaşı’nda, göklere uzanan sütunun tepesindeki bir sandıkta Kral Puzantin’in talihsiz kızı yatar; kalıntılarını karıncalar ve yılanlardan korumak için bu sütun bir tılsım haline getirilmiştir” diye anlattığı Kıztaşı, şehrin erken Bizans döneminden kalma anıtsal sütunlarından biri. Halk arasında her ne kadar Kıztaşı olarak bilinse de adını onuruna dikildiği imparator Markianos’tan alır. Markianos Sütunu’nu, milattan sonra 450-457 yılları arasında hüküm süren İmparator Markianos adına şehrin valisi Tatiatus diker. Sütunun mermer kaidesinin batı yüzünde bulunan Latince kitabede şöyle yazar:
“İşte bu imparator (birinci yurttaş)
Marcianus’un anıtıdır
Ki Tatianus bu eseri adamıştır.”

HEYKEL İTALYA’DA

Markianos Sütunu’nun üzerinde durduğu var sayılan imparatora ait heykelin ne olduğu, ne zaman kaybolduğu bilinmiyor. Büyük ihtimalle 1204’te şehrin yağmalandığı Latin istilasında götürüldüğü düşünülüyor. Kimi araştırmacılar İtalya kıyılarında bulunan Barletta Kolosu’nun İmparator Marcianos’a, dolayısıyla bu sütuna ait olduğunu ileri sürüyor. Üslup ve teknik olarak beşinci yüzyıla tarihlenen yaklaşık 5 metre yüksekliğindeki heykel, günümüzde Barletta’da Santo Sepolcro Bazilikası’nın önünde duruyor.

FRANSIZ SEYYAH KEŞFEDER

Heykelden Kıztaşı’na, sütunun kendisine dönecek olursak, tek parça gri granit bloktan oluşan sütun, kaidesi ve Korint tipi başlığıyla beraber toplam 17 metre uzunluğunda. Kıztaşı, tüm ihtişamına karşın bir konutun bahçesinde kaldığı ve etrafı yapılarla çevrelendiği için yüzlerce yıl neredeyse görünmez olur ve seyyahların gözünden kaçar. Sütunu eserinde ilk anlatan 1540 senesinde Osmanlı İstanbul’unda bulunan Fransız seyyah Pierre Gilles olur. Sütun, 1634’te Evliya Çelebi’nin metinlerine bir tılsım olarak girer. Çelebi, kendine has üslubuyla Bizans’tan kalan eserlerin pek çoğuna yaptığı gibi bu sütuna da hayal ürünü bir öykü yakıştırır. Sütun hakkında 1679’da ilk kez bir çizimle beraber detaylı bilgi aktaran ise Son-Wheler olur.23 Ağustos 1908’de çıkan büyük yangında mahalle ve sütunun etrafındaki evler yanıp kül olunca Kıztaşı’nın çevresi açılır ve anıt yeniden görünür hale gelir. Günümüzde de sütunun yer aldığı küçük meydanın etrafı ev ve dükkânlarla çevrili.

SÜTUNUN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ

Kıztaşı ve adının kökenine dair anlatılagelen efsanelerin en ilginci Ayasofya’nın inşası sırasında geçenidir. Yapı inşa edilirken sihirli güçleri olan genç bir kız, sırtına yüklediği devasa bir sütunla inşaat alanına doğru yürür. Yolda kızın karşısına bir cin çıkar ve ona nereye gittiğini sorar. Kız, Ayasofya’ya gittiğini, çorbada tuzu olmasını istediğini söyleyince cin ona geç kaldığını, kilisenin çoktan bittiğini, sütunu boşa taşımamasını ve aldığı yere bırakmasını söyler. Kız, taşı aldığı yere bırakır ve kendi gözüyle görmek için Ayasofya’ya varınca, inşaatın bitmek şöyle dursun daha yarılanmadığını görür ve cinin onu kandırdığını anlar. Geri dönüp taşı götürmek ister fakat cine kandığı için sihirli güçlerinin artık işe yaramadığını fark eder. Taş da o gün bugündür kızın bıraktığı yerde durur ve Kıztaşı olarak anılır.

ADINI KABARTMALARDAN ALDI

Sütunun yaklaşık 2.5 metre yüksekliğindeki mermer kaidesi kabartmalarla süslü. Kaidenin üç yüzünde, defne yapraklarından oluşan bir çelenk içinde İsa Peygamber’in monogramı var. Kaidenin kuzey yüzünde ise iki Nike (Zafer Tanrıçası) figürü yer alıyor.
Anıt sütun bu Nike kabartmalarından dolayı halk arasında Kıztaşı adını alır.

Önümüzdeki hafta bu köşede yeniden görüşünceye dek iyi gezmeler, iyi seyirler…