tatil-sepeti

* İstanbul’un ilk yerleşim yeri olan Eminönü, 8 bin 500 yıllık geçmişinde hep ticaretin kalbiydi. Eminönü ve diğer semtlerin adlarının da ticari kökenli olması bunun kanıtı.

* Bu semtlerden biri de Unkapanı ve bu isme kaynaklık yapan kapanlar… Kapanlardaki malları toptan olarak alıp satan tacirler ise ‘kapan taciri’ olarak adlandırılıyordu.

HABER: DİLŞAH KEFLİOĞLU

Bizans’ta olduğu gibi Osmanlı döneminde de binlerce denizci ve tüccarın faaliyeti ile yoğun bir ticaret sahası olan, deniz gümrüğü ve gümrük eminliğinin burada yer almasından dolayı bugünkü adını alan Eminönü, yüzyıllardır İstanbul’un büyük bir liman semti olarak önemini sürdürdü. Eminönü’nü ticaretin kalbi olarak düşündüğümüzde, buna bağlanan iki kol olan Sirkeci ve Unkapanı semtleriyle birlikte bu eksen (Sirkeci-Eminönü-Unkapanı) Osmanlı döneminde hanlar, dükkânlar ve hatta kapanlarla donatıldı.

KAPAN TACİRİ

Bizans’tan Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’ten günümüze İstanbul perakende dünyasına dair uygulamalara ve yapılara dair bütün bu bilgileri İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan ‘İstanbul’un Ticaret Merkezi: Eminönü-Sirkeci’ isimli kitaptan derledik. Bu kitaba, www.ito.org.tr adresindeki kütüphaneden PDF olarak ulaşabilir veya Eminönü’ndeki Kitap İstanbul mağazasından edinebilirsiniz.

Payitaht’ın ticaret merkezi Eminönü’ne dünyanın her yerinden taşınan mallar, piyasaya sürülmeden evvel ‘kapan’ denilen ve her biri müstakil ticari merkez hüviyetindeki yerlere getiriliyordu. Kapan isminin büyük bir terazi türü olan kabbandan geldiği belirtiliyor. Haliç kıyısındaki bu kapanlarda ürünlerin ölçümleri, fiyatlandırılması ve dağıtım işlemleri yürütülüyordu. Buna göre İstanbul’a deniz yahut kara yoluyla ulaşan mallar, niteliklerine göre ayrılıp önce ‘Çardak’ denilen gümrükten geçiyor, sonra da Yağ Kapanı, Bal Kapanı, İpek Kapanı, Un Kapanı gibi merkezlere boşaltılıyor, gerekli işlemlerin ardından toptan olarak satışa çıkıyordu. Böylece hem kalite kontrolü hem de dengeli bir fiyat politikası sağlanıyordu. Tüm bu ticari hayatın düzenli işlemesi için kapanlarda vazifeli memurlar bulunuyordu. Hatta kapanlarda esnaf temsilcileri dahi vardı. Kapan naibi, ürünlerin kalitesini ve ölçümlerinin doğru yapılıp yapılmadığını denetler, icap ederse ceza uygulardı. Pamuktan enfiyeye, hububattan yağa önce limana, ardından kapana getirilen tüm mallar için vergi işlemleri de gene buralarda uygulanırdı. Malları Payitaht’a getiren büyük tüccarlar ise ‘kapan hacısı’ olarak anılırdı. Ürünlerin fiyatlandırılmasında kapan hacılarının da bilgisi ve görüşleri önemliydi. Kapanlardaki malları toptan olarak alıp satan tacirler ise ‘kapan taciri’ olarak adlandırılıyordu.

ÖZEL İSKELELER

Fethin ardından ticari hayatın işleyişi için vakit kaybetmeden çalışmalar başlatıldı. O devirde işlev kazandırılan ve günümüzde hâlâ bir semt ismi olarak yaşayan Unkapanı da bu ticari atılımlardan biri. Zahire ve hububat ticaretinin merkezi konumundaki Unkapanı, İstanbul’a getirilen bu ürünlerin ilk durağıydı. İmparatorluğun dört bir yanından ve diğer memleketlerden gelen mallar, Unkapanı’nda kontrolden geçirilip fiyatlandırıldıktan sonra İstanbullularla buluşturuluyordu. Ayrıca kapanlara tahsis edilmiş özel iskeleler mevcuttu. Yani şehre hububat taşıyan gemiler Unkapanı’nın iskelesine demirler, ürünlerini buraya boşaltırlardı. Kapan tacirleri mal getirmek için yola çıkarlarken, nereden ve tahmini ne kadar mal getirecekleri de bilinirdi ki, böylece üreticiden tüketiciye kadar uzanan safhada, tam bir ticari nizam sağlanması hedeflenirdi. Unkapanı’na taşınan mallar nihayetinde türlerine göre ayrılıp defterlere kayıt edilir, daha sonra da kapan naibinin müsaadesi ile esnafa dağıtılırdı.

Ticari hüviyetinin geçmişi Osmanlı dönemini aşıp Bizans’a kadar ulaşan Tahtakale, Eminönü’ndeki hanların yoğun olarak toplandığı bir bölge. Kendi ismiyle anılan Balkapanı Sokak’taki Balkapanı Han ise bu ticaret semtinin en mühim yapılarından biri. Tahtakale, Bizans devrinde bir Venedik mahallesine ev sahipliği yapıyordu. Fetihten sonra da Venediklilerin İstanbul’daki varlığı devam etti. Venedik Cumhuriyeti’nin elçisi mahiyetindeki Balyos da, sefirler Galata’ya taşınana değin burada yaşadı. Balyosluk makamı, Venedik Cumhuriyeti’nin 1797’de lağvedilmesi ile tarihe karıştı. Bununla beraber Balkapanı Han’ın isminin baldan değil de balyostan geldiğini ileri süren fikirler var. Zira hem balyos bir zamanlar bu bölgede yaşıyordu hem de Balkapanı Han’ın temelleri ve bodrumunun Bizans devrinden kaldığı tespit edildi. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’de “Kale gibi büyük bir han” diye anlattığı Balkapanı, sadece bal değil, peynir, pastırma, kahve, sabun, zeytinyağı gibi çok çeşitli ürünlere de ev sahipliği yapıyordu. Hanın altındaki mahzenlerin mimari unsurları incelendiğinde buranın fetihten önce inşa edildiği anlaşılıyor. Hem köklü tarihi hem de bir zamanlar İstanbul ticaretinin bel kemiği olması münasebetiyle Balkapanı, Eminönü için de özel bir yere sahip. İsviçreli yazar Ernest Mamboury, Balkapanı’nın avlusunda mevcut büyük bir kantardan söz eder. Diğer bir bilgi ise İstanbul’daki tüm kantarların bu kantarda kontrol edilmesiydi.

UNKAPANI ADI UN TİCARETİNE DAYANIYOR

İstanbul’un iaşesinde en önemli madde, kuşkusuz buğdaydı. Çünkü ekmek İstanbullu’nun en temel beslenme kaynağıydı. Başkente Tekirdağ’dan Kefe’ye, Akkerman’dan İbrail’e, Volos’tan İskenderiye’ye dek imparatorluğun farklı coğrafyalarından çeşit çeşit buğday gelirdi. Bu buğdaylar ağırlıklı olarak Unkapanı İskelesi’nde boşaltılır ve doğrudan tartılmak ve depolanmak üzere kapana gönderilirdi. Unkapanı semti adını ‘un’ ve Osmanlılar döneminde kullanılan bir çeşit tartı aleti olan, toptan satış yapılan yer anlamına da gelen ‘kapan’ kelimelerinden alıyor. Semte ‘Unkapanı’ denilmesinin sebebi ise İstanbul’a tahıl getiren gemilerin yüklerini Unkapanı’na boşaltmaları… İstanbul’a gelen zahire, yiyecek ve diğer ihtiyaç maddelerinin ölçümünün, ekspertizinin, fiyatlandırmasının ve dağıtım işlemlerinin yapıldığı kapanların en önemlilerinden biri olan Unkapanı’nın burada bulunması, giderek semtin de aynı adla anılmasına neden oldu.

İSTANBUL’UN PERAKENDE TARİHİ

İstanbul’a iaşe kapsamında gelen mallar ağırlıklı olarak kapanlar üzerinden çarşılara ve dükkânlara dağıtılıyordu. Bunun dışında semt pazarları da kuruluyordu. Buralarda fırıncı, bakkal, kasap, manav gibi günlük ihtiyaçları karşılayan esnaf sergi açardı. Bir de ‘tablakâr’ denilen esnaf vardı. Bunlar sokaklarda tablalarda perakende kuruyemiş, sabun, limon gibi mallar satarlardı. Tüm bu esnaf, loncalara ve divanhanelere mensuptu.

İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan ‘İstanbul’un Ticaret Merkezi: Eminönü-Sirkeci’ isimli kitaba,http://kutuphane.ito.org.tr/itoyayin/0028861.pdfadresindenPDF olarak ulaşabilir...

07 Aralık 2020 Pazartesi

Etiketler : Gündem