İklim değişikliği balıkçılığı da zorluyor

Uzmanlar, Akdeniz’den kuzeye yayılan deniz canlılarının, yerel ekosistemdeki dengeleri bozarak, Karadeniz’in ‘Akdenizleşmesine’ yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Giriş: 05.08.2024 - 10:46
Güncelleme: 17.12.2024 - 22:35

Türkiye yetiştiricilikte kendini geliştirse de ‘ekosistem esaslı’ balıkçılık yönetimine geçilmemesi halinde, avlanan balık miktarının giderek azalacağına dikkat çekiliyor. 

 

İklim değişikliği, Türkiye’nin balıkçılık sektörünü derinden etkilemeye başladı. Artan deniz suyu sıcaklıkları, balık popülasyonlarının dağılımını ve bolluğunu değiştirerek, sektör üzerinde ciddi baskı oluşturuyor. Özellikle Karadeniz ve Akdeniz’de bazı balık türlerinin azalması, yerel balıkçıları ve ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Deniz suyu sıcaklıklarındaki artış, bazı balık türlerinin göç yollarını ve üreme alanlarını değiştirmesine neden oluyor. Karadeniz’de hamsi ve istavrit gibi önemli türlerin popülasyonlarında azalma görülürken, Akdeniz’de ise yeni tropikal türler dikkat çekiyor. Bu durum, geleneksel balıkçılık yöntemlerinin ve hedeflenen türlerin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.

 

6 ÖNEMLİ TEHDİT

 

Türkiye’deki balıkçılık sektörü gündemlerini değerlendiren Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, dünya su ürünleri üretimi içinde avcılık yoluyla sağlanan üretimin giderek azaldığını, bu durumun nedenlerinin ise önem sırasına göre şöyle sıraladı: 

 

* Aşırı avcılık

 

* Deniz kirliliği

 

* Baskın türlerin egemenliği

 

* İstilacı türlerin artması

 

* Biyoçeşitlilikte yaşanan değişim

 

* Denetim ve kontrol verimsizliği

 

AVLANANIN 2 KATI YETİŞTİRİLİYOR

 

Avcılık ve üretim dahil olmak üzere su ürünleri üretim miktarının 800 bin tonun üzerinde olduğunu aktaran Sarı, “Bu 800 bin tonun 300 bin tonunu biz denizlerden avlıyoruz. Geriye kalan miktar 500 küsur bin ton. Bunu da yetiştiricilik yoluyla elde ediyoruz. Halbuki 2000 yılında avcılık 600 bin ton, yetiştiricilik 60 bin ton civarındaydı. Yani avcılık 24 yıl içerisinde yarı yarıya azalmış. 300 bin ton balığımız kayıp. Yetiştiricilikte ise çok iyi bir ivme yakalamışız ve bu ivmeye paralel olarak da neredeyse avladığımızın 2 katına yakın bir balık yetiştiriyoruz” dedi. Su ürünleri yetiştiriciliğindeki artışın tamamen olumlu olarak algılanmaması gerektiğini ifade eden Sarı, 1 kilogram çipura, levrek veya alabalık yetiştirmek için denizden 2.5 ila 6 kilogram balık avlandığını, bu nedenle denizlerdeki balık stoku biterse, yetiştiricilik imkanının da kalmayacağını belirtti.

 

EN FAZLA BALIK KARADENİZ’DE

 

Yıllar içinde avlanan balık miktarındaki azalışın balıkçılık yönetimindeki sıkıntıları ortaya koyduğu görüşünü paylaşan Sarı, şöyle devam etti: “Şu anda Avrupa’da su ürünleri yetiştiriciliğinde Türkiye birinci sırada. Belçika’da bir çipura sipariş ederseniz o çipura yüzde 80 Güney Ege’de bizim kıyılarımızda yetiştirilmiştir. O kadar iddialıyız. Fakat sürdürülebilirlik için denizlerdeki balık stoklarımızı korumamız lazım. Avcılıkta 2022 istatistikleri baktığımızda 126 bin tonu hamsi, 50 bin tonu palamut, 16 bin tonu sardalya, 15 bin tonu istavrit, 11 bin tonu çaça, 8 bin tonu mezgit ve 4 bin tondan biraz fazlası karides. Yine 8 bin ton civarında da salyangoz avlamışız. Bu 7 tane tür, denizlerimizde en fazla çıkan türler. Bu türlerin yanına en fazla 3 tür daha ekleyebiliriz. Çeşitlilikte azalma görüyoruz.” 

 

MARMARA’DA 24 BİN TON

 

Marmara’da 2000’li yılların başında avlanan balık miktarının 80 bin tonlara kadar çıktığını fakat şu anda bu miktarın 24 bin tona düştüğünü vurgulayan Sarı, “Marmara bir biyolojik koridor. Bu koridorun kapıları olan boğazlarda avcılık kesinlikle durdurulmalı. 13 bin ton hamsi, sardalya, istavrit, lüfer, palamut, mezgit ve çok az, 3 bin 500 ton civarında karides avlamışız. Başka da dişe dokunur bir şey yok. Bu arada TÜİK verilerine göre Marmara’da 56 farklı tür balık avladığımız görünüyor. Fakat Marmara’da avladığımız 

24 bin ton balığın 21 bin tonu 7 türden geliyor. Tüketmişiz” değerlendirmesinde bulundu.

 

600 MİLYON KİŞİYE GEÇİM KAYNAĞI

 

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, balıkçılık ve kültür balıkçılığı sektöründe yaklaşık 58,5 milyon kişi istihdam edilirken bu kişiler ve bakmakla yükümlü oldukları yakınları da dikkate alındığında dünya genelinde yaklaşık 600 milyon kişi geçimini bu sektörden sağlıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre sektördekilerin yaklaşık yüzde 37’si tam zamanlı, yüzde 23’ü yarı zamanlı çalışırken diğer kısmı dönemsel çalışanlar oluşturuyor.

 

EKOSİSTEM ESASLI BALIKÇILIK YÖNETİMİ NEDEN ÖNEMLİ?

 

Ekosistem esaslı balıkçılık yönetimiyle balık stokları, canlıların üreme kabiliyetleri ve kapasiteleri korunabiliyor. Konu hakkında konuşan Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Bu sistemle deniz ekosisteminin ve balıkçıların gelirlerinin de korunarak hamsi, istavrit gibi soflarda görmeye alışık olunan ticari türlerin devamlılığı sağlanabilir” dedi. Sarı, ekosistem esaslı balıkçılık yönetimiyle birlikte yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Kirliliği ve habitat tahribini azaltacağız, diplerin kazınmasını azaltacağız. Sonra koruma alanları oluşturacağız. Balıkların, canlıların rahatça üreyeceği, oradan bütün denize yayılacakları uygun koruma alanları oluşturacağız. Avcılık düzenlemelerini, balıkçılık düzenlemelerini sadece soframıza gelen türlerle sınırlı tutmayacağız. Eğer ben hamsi avlarken aynı zamanda vatozları da avlıyorsam bunun önüne geçmemiz lazım. Sonra balıkçıyı bu yönetim sisteminin bir parçası haline getirmeliyiz.”

 

TÜRLER, AKDENİZLEŞME TEHLİKESİ ALTINDA

 

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Dalyan, şöyle devam etti: “Karadeniz gibi binlerce yılda oluşmuş deniz ekosistemindeki türler Akdenizleşme tehlikesi altında. Bu türlerin besin zincirindeki yerlerini ve ekosistem üzerindeki etkilerini anlamak şu an için mümkün değil, çünkü veri eksikliği var. Karadeniz’in Akdenizleşmesi ile daha az hamsiyi tezgahlarda görebiliriz ve bu durum, ekonomik ve ekolojik değişikliklere neden olabilir. ‘Akdenizleşme’ kavramı, Akdeniz’in flora ve faunasının Karadeniz’e hakim olması, Karadeniz’in kendine özgü yapısının kaybolması anlamına geliyor. Bu durum iki denizin biyolojik açıdan farklı yapılarının ortadan kalkmasına, ekosistem çeşitliliğinin kaybolmasına ve tek bir ekosistem haline gelmesine neden olabilir.”