Salı, 05 Kasım, 2024
Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde ‘cihannüma’ yani seyir terası olarak bahsettiği İrene Kulesi, artık fonksiyonunu sanat galerisi olarak sürdürüyor.
Yağlı boya, yaprak oyma, minyatür, tezhip ve modern hat gibi sanat eserlerinin bulunduğu galeri, hem sanatseverler hem de turistler için yeni bir çekim merkezi haline geldi.
HABER: İPEK ÖZMEN
İstanbul’un tarihi hanlar bölgesi, Haliç’in korunaklı liman özelliği sayesinde binlerce yıldır önemli bir ticaret merkezi olma özelliğini muhafaza ediyor. 19. yüzyıl sonlarında uygulanan şehircilik kararları sonucu, bu tarihi bölgedeki ticari faaliyetler, farklı alanlara yöneldi ve bu yapıların bir kısmı boş kaldı. Günümüzde hâlâ aktif olan hanların büyük bir kısmı zamanla değişiklikler yaşasa da çoğu ticaretteki ve üretimdeki işlevine devam ediyor.
Bölgede, asırlardır ayakta kalmayı başaran hanlardan biri de Büyük Valide Han. IV. Murad döneminde annesi Kösem Sultan tarafından inşa ettirilen han, bugün ticarethane olarak kullanılıyor. Büyük Valide Han’ın bölümlerinden biri olan Sağır Han ise turistlerin ve gezginlerin uğrak yeri. Adı, sagir (küçük) kelimesinden dönüşen bu yapı, Bizans kalıntıları üzerine inşa edilmiş İrene Kulesi ile son buluyor. İlginç bir geçmişe sahip olan İrene Kulesi, günümüzde farklı bir fonksiyonla misafirlerini ağırlıyor.
35 sene boyunca musluk ve dokuma atölyesi olarak işlev gören kule, 4 sene önce başlatılan yenileme çalışmasıyla sanat galerisine dönüştürüldü ve adeta yeni bir ruh kazandı. İstanbul’da, fotoğrafçıların uğrak noktası olan Sağır Han’a gelenler için de çekici bir mekân haline gelen kule, galeri işleviyle hem sanata hem turizme hizmet ediyor.
30’DAN FAZLA SANATÇI
Bugünlerde 30’dan fazla sanatçının eserlerinin sergilendiği galeride yaprak oyma, yağlı boya, minyatür, tezhip ve modern hat sanatı gibi pek çok eser yer alıyor. Sanatçılar bazen Sağır Han’daki atölyede bazen de kendi atölyelerinde çalışabiliyor. Galeride çoğunlukla modern hat eserleri bulunuyor.
YENİLİĞE AÇIĞIZ
Mekan hakkında sorularımızı cevaplayan Art Gallery & Academy yetkilisi, serginin iki yıldır hizmet verdiğini ve sosyal medyadaki müşteri portföyleriyle onların taleplerinin kendilerini yönlendirdiğini söyledi. Galeri yetkilisi, “Her daim yeniliğe açığız. Neye daha çok talep gelirse o konuya yoğunlaşıyoruz” dedi.
RESTORASYONDA RUHU KORUMAK ÖNEMLİ
Ahmet Faik Özbilge (Profesyonel Rehber–Yazar): Tarihi yapıların günümüze kazandırılması kolay bir iş değildir. Yapılan müdahaleler, restorasyon dahi olsa, yapının şeklini ve şemalini bozabilir. Ayrıca bu müdahaleler, tarihin bir kısmının yok olmasına da neden olabilir. Tarihi yapıların restorasyonu sırasında bu yapıların ruhuna da dikkat edilmeli. Ancak restorasyon zaten sorunlu bir iş; ne yapılırsa yapılsın herkes beğenmeyebiliyor. Yapının restore edildikten sonra ne için kullanılacağı da çok önemli. Müzeye çevrilebilecek olan yapılar olduğu gibi, hepsi müze olamaz; bazıları sadece restore edilip bırakılır, bazıları ise dükkâna, restorana, otele veya etkinlik alanına dönüştürülür. Bu kararlar, yapının nitelikleri, özellikleri ve konumuyla ilgili. Tarihi yapıların kültür ve sanat merkezine dönüşümü, ruhlarının korunması açısından en uygun müdahale olarak kabul ediliyor. Ancak bu her zaman mümkün olmuyor.
YAPILARIN DA FARKLI KİŞİLİKLERİ VAR
Merve Yılmaz (Profesyonel Rehber–Müzeolog): Venedik Tüzüğü’nün 5’inci maddesinde, “Anıtların korunması, onları herhangi bir yararlı toplumsal amaç için kullanmakla kolaylaştırılabilir. Bunun için bu tür bir kullanım arzu edilir, fakat bu nedenle yapının planı veya bezemeleri değiştirilmemelidir. Ancak bu sınırlar içinde yeni işlevin gerektirdiği değişiklikler tasarlanabilir ve buna izin verilebilir” deniliyor. Ben yapıları farklı kişiliklere sahip bir birey olarak görüyorum. Zamanın herhangi bir diliminde yapılmış ve kullanılmış yapılar, elbette başka bir zaman dilimi içinde yaşlı olarak ve çoğu zaman yalnız ve bakımsız olarak öylece var olmaya çalışıyor. Bu nedenle yeniden işlevlendirmeyi, bu yapıların yeni nesille bütünleşmesini ve birlikte yeni yolculuklara çıkmasını sağlaması açısından oldukça uygun buluyorum. Özellikle sanat gibi insan ruhunu derinden besleyen bir eylemin bu yapıları yalnız bırakmaması müthiş. Zaten günümüzde ‘adaptive reuse’ olarak adlandırılan, eski bir yapının inşa edilme amacından farklı bir amaç için kullanılması kapsamındaki uygulamalar yaygınlık kazandı. Bunu özellikle müzecilik alanında dünya çapında görebiliyoruz.
Bu şekilde yapının sürdürülebilirliği ve dönüşümü sağlanıyor. Ayrıca kent kolektif belleğin onarım mekânları haline geliyor.
12 ASIRLIK SEYİR TERASI
Panoramik bir İstanbul manzarasına sahip olan İrene Kulesi’nin kesin tarihi belirsiz olsa da 16. yüzyılda İstanbul’a gelen gezgin Petrus Gyllius, bu kuleden ‘İrene Kulesi’ olarak bahsetti. 10 metrekare taban üzerine kurulu olan kulenin yüksekliği 17 metre. 1200 yıllık kule dönem dönem farklı amaçlara hizmet etti. Mimarisinin Orta Bizans Dönemi’ne ait olduğu belirlenen gözetleme kulesi, kilise, şapel, zindan ve hazine odası olarak kullanıldı. Orta Bizans döneminde hem askeri hem de sivil amaçlar için değerlendirilen kule, Osmanlı döneminde Cerrah Mehmet Paşa Sarayı’nın bir parçası oldu. Kule, daha sonra IV. Murad (1623-1640) döneminde annesi Valide Kösem Sultan tarafından yaptırılan Büyük Valide Han’a dahil edildi. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde de kuleden ‘cihannüma’ (seyir terası) olarak bahsetmişti. Kulenin içinde 17’nci veya 18’inci yüzyıla ait süsleme kalıntıları da bulunuyor.
26 Ağustos 2024 Pazartesi
05 Kasım 2024 Salı
04 Kasım 2024 Pazartesi
31 Ekim 2024 Perşembe
31 Ekim 2024 Perşembe