Dizi sektörü değişim fırtınasında

Türk yapımları uluslararası arenada hızla yükselirken, küresel pazarda yapay zeka destekli prodüksiyonlar, yeni senaryo teknikleri ve görsel efektler fırtına estiriyor. 156’dan fazla ülkede izlenen Türk dizilerinin bu fırtınayı avantaja dönüştürmesi için iki yol öneriliyor. Birincisi geleneksel televizyon kanallarına yönelik uzun soluklu dizilerin çekilmesi. İkincisi ise kısa, tempolu, dijital yapımlara yönelmek.

Giriş: 07.11.2025 - 09:16
Güncelleme: 07.11.2025 - 10:48
Dizi sektörü değişim fırtınasında

Türk dizi ve film sektörünün yıllara dayanan uluslararası başarısı, artık yalnızca hikaye anlatıcılığıyla değil, yapım teknolojileriyle de güç kazanıyor. Orta Doğu ülkelerinde başlayan, Balkanlar, Latin Amerika ve Batı Avrupa’ya yayılan Türk dizileri, bugün Portekiz’den İspanya’ya, İtalya’dan Fransa’ya kadar geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Türk oyuncuların dünya çapında tanınırlığı artarken, Türkiye içerik ihracatında dünyanın ilk üç ülkesi arasında yer alıyor.  Eurodata verileri ise dünya genelinde ithal edilen içeriklerin yüzde 25’inin Türk yapımı olduğunu gösteriyor. Bu başarının arkasında yalnızca senaryo değil, artık yenilenen teknolojik altyapı ve yapay zeka entegrasyonu var. 


DÜNYAYA AÇILAN EKRAN

Bugün yapımların global başarısı, festivallerden ödül platformlarına, fuarlardan davetlere kadar pek çok alanda kendini gösteriyor. Pek çok Türk oyuncu, dizilerin yayınlandığı ülkelerde özel etkinliklere, film haftalarına ve fan buluşmalarına davet ediliyor. Bu görünürlük, Türkiye’yi yalnızca kültürel ihracatta değil, marka değeri ve tanıtım açısından da önemli bir noktaya taşıyor. Dizi sektörü, Türkiye’nin ‘yumuşak güç’ politikalarında da etkili rol oynuyor.

Tüm bu gelişmeler, sektörün yalnızca izleyici kitlesiyle değil, aynı zamanda ekonomik hacmiyle de büyüdüğünü gösteriyor. Set ekipleri, oyuncular, teknik uzmanlar, lokasyon sağlayıcılar ve görsel efekt stüdyoları genişleyen pastadan pay alıyor. Fakat artık bu rekabet, yalnızca geleneksel televizyon yapımlarına dayanarak değil, hızla gelişen yapay zeka destekli prodüksiyon teknikleriyle yeniden şekilleniyor.


Dizi sektörü değişim fırtınasında

SETLERDE DÖNÜŞÜM

Türkiye’nin yapay zeka entegrasyonu, özellikle son iki yılda büyük hız kazandı. Görsel efekt, post prodüksiyon ve kurgu alanlarında yapay zeka kullanımı, sektörde maliyetleri düşürerek üretim hızını artırıyor. 

Mojo FX Yönetici Ortağı Serkan Semiz, bu dönüşümün artık geri döndürülemez bir noktaya geldiğini vurgulayarak, daha önce haftalar süren işlemlerin saatlere indiğini hatırlatıyor. Semiz’e göre yüz gençleştirme, dijital dublör, yüz değiştirme, hayvan animasyonu gibi efektler yapay zeka sayesinde standart hale geliyor. Eskiden 8–10 kişilik ekiplerin günlerce uğraştığı bir efektin, bugün tek operatörle yapılabildiğini söyleyen Semiz, bu dönüşümün set süreçlerini ve bütçe yönetimini tamamen yeniden şekillendirdiğini ifade ediyor.

Türkiye’nin bu teknolojileri dünyada en hızlı benimseyen ülkeler arasında olduğu belirtiliyor. Avrupa ve ABD’de telif ve veri güvenliği tartışmaları bu değişim sürecini yavaşlatırken, Türkiye pratik üretim tecrübesini geliştirme fırsatı yakalıyor. Tamamen yapay zeka ile üretilmiş sahneler, lip-sync sistemleri, dijital kalabalık simülasyonları ve yapay zeka destekli teaser üretimleri artık pek çok yerli dizinin standart parçası haline geldi. 

Semiz’e göre bu süreç, insan emeğini yok etmiyor; ancak ekip yapılanmasını değiştiriyor. Semiz, “Sahada çalışan kişi sayısı azalacak, dijital departmanların payı artacak. Tekrarlayan işler otomasyona kayacak, yaratıcı insan gücünün değeri yükselecek” diyerek, yeni dönemin fotoğrafını çiziyor.


Dizi sektörü değişim fırtınasında

İZLEYİCİ TERCİHLERİ ETKİLİ

Senarist ve film eleştirmeni İbrahim Varelci de sektördeki dönüşümün yalnızca teknolojiyle değil, değişen izleyici alışkanlıklarıyla ilgili olduğuna dikkat çekiyor. Varelci’ye göre geleneksel televizyon dizileri uzun bölümler, tekrarlayan dramatik yapılar ve geniş kitlelere hitap eden aile merkezli hikayeler üzerine kurulu. Buna karşılık dijital platform yapımları kısa süre, yüksek yoğunluk ve sinematografik kalite vaat ediyor. “Dijital izleyici bir bölümü haftaya beklemek istemiyor, hikâyeyi tek oturuşta tüketmek istiyor, bu yüzden kısa hikayeler hızlıca anlatılmalı ve yapay zekadan da destek alınmalı” diyen Varelci, dijital üretimin daha özgür ve cesur bir estetik sunduğunu söylüyor.


İHRACATIN MOTORU DİJİTAL YAPIMLAR 

Varelci, gelecekte kültürel ihracatın motorunun dijital platform yapımları olacağını öngörerek, şunları ekliyor: “Artık izleyici sürenin uzunluğunu değil, hikayenin derinliğini önemsiyor. Türk dizilerinin global rekabette ayakta kalması için daha kısa, daha güçlü ve özgün anlatılar üretilmeli. Bugünün dünyasında izleyici yalnızca ‘ne anlatıldığına’ değil, ‘nasıl anlatıldığına’ da bakıyor. Bu nedenle Türk dizilerinin önünde iki yol var: Geleneksel televizyon ritmini sürdüren, uzun soluklu diziler ve kısa, tempolu, küresel ölçekte rekabet eden dijital yapımlar.”


Dizi sektörü değişim fırtınasında


HİKAYE TEKNİĞİ DEĞİŞİYOR

Yapımcı ve yönetmen Nazif Tunç ise yapay zekanın sektöre hem yeni fırsatlar hem de yeni sorumluluklar getirdiğini söylüyor. Tunç’a göre, yapay zeka artık bir kamera, kalem veya gözlük kadar temel bir üretim aracı. “Sinema hayal gücünün sınırlarını genişletecek, mümkün olmayacak sahneler mümkün hale gelecek. Yüzüklerin Efendisi’nde gördüğümüz hibrit dünyaların çok daha ileri versiyonlarını yakında Türk yapımlarında göreceğiz” diyen Tunç, yapay zekanın yaratıcı süreçte yönetmenlere yeni bir özgürlük alanı açtığını savunuyor.

Tunç, yalnızca teknolojiyle yapılan üretimlerin kalıcı olmayacağını da vurguluyor. İnsan ruhu, duygu ve sezgi olmadığı sürece yapay zekanın ‘kırık kanatlı eserler’ üreteceğini belirten Tunç, şunları ekliyor: “İnsan dokunuşu olmayan hiçbir teknolojik iş haz vermez. Bu nedenle yapay zeka bir tehdit değil, ustalık isteyen bir araç, Sektördeki herkesin bu teknolojiyi bilmesi ve hızlıca uygulaması gerekiyor.”