istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kira enflasyonunda hızlı bir gerileme bekliyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu sabah kasım ayı enflasyon rakamları açıklandı. Orada da umutlarımızı artıran bir tabloyla karşılaştık. Hizmet enflasyonundaki düşüş ise sürüyor" dedi. Erdoğan ayrıca, "Deprem konutları ve sosyal konut projelerimizle birlikte kira enflasyonunda da hızlı bir gerileme bekliyoruz." diye de ekledi.

Giriş: 03.12.2025 - 13:30
Güncelleme: 03.12.2025 - 13:36
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kira enflasyonunda hızlı bir gerileme bekliyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu sabah kasım ayı enflasyon rakamları açıklandı. Orada da umutlarımızı artıran bir tabloyla karşılaştık. Buna göre kasım ayı enflasyonumuz 0,87 geldi. Temel mal enflasyonu yüzde 18'ler seviyesine indi. Hizmet enflasyonundaki düşüş ise sürüyor" şeklinde konuştu.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada, Türkiye'nin yıllıklandırılmış milli gelirinin 1,5 trilyon doları aştığını ve kredi risk priminin (CDS) 233 baz puana gerileyerek son 7 yılın en düşük seviyesine indiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hizmet enflasyonundaki düşüşün de sürdüğünü vurguladı ve "Deprem konutları ve sosyal konut projelerimizle birlikte kira enflasyonunda hızlı bir gerileme bekliyoruz" dedi.


Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.


Yılın üçüncü çeyrek verilerinin açıklanmaya başladığını hatırlatarak konuşmasına başlayan Erdoğan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından paylaşılan ilk 9 aylık turizm istatistiklerine dikkati çekti.


Erdoğan, 2025 yılının ilk 9 ayında Türkiye'yi ziyaret eden kişi sayısının geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 1,6 artışla 49 milyon 993 bine yükseldiğini belirterek, "Turizm gelirlerinde ilk 3 çeyrekte 50 milyar doları yakaladık. Böylece tüm zamanların 3 çeyrek rekorunu kırmış olduk." diye konuştu.


"OECD ÜLKELERİ ARASINDA DÖRDÜNCÜ SIRADA YER ALDIK" 
Pazartesi günü açıklanan büyüme rakamlarının oldukça müspet olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ekonomimiz 21 çeyrektir kesintisiz sürdürdüğü büyüme trendini 2025'in üçüncü çeyreğinde de devam ettirmiştir. Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yıllık bazda yüzde 3,7 büyüyerek istikrarlı seyrini korumuştur. Bu oranla OECD ülkeleri arasında dördüncü, G20 ülkeleri arasında da beşinci sırada yer aldık." ifadelerini kullandı.


Tarım sektöründe, zirai don ve kuraklık kaynaklı arzu edilmeyen bir küçülme yaşandığını dile getiren Erdoğan, bu yıl yağışların bol ve bereketli olmasıyla tarımın toparlanmasını beklediklerini ifade etti.


"MİLLİ GELİRİMİZ 1,5 TRİLYON DOLARI AŞTI" 
Makine ve teçhizat yatırımlarındaki artışın üretime ilişkin umutları güçlendirdiğinin altını çizen Erdoğan, "Yıllıklandırılmış milli gelirimiz 1,5 trilyon doları aşmıştır. Büyüme rakamlarımız milletimiz için hayırlı, uğurlu olsun diyorum." değerlendirmesinde bulundu.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti;


Bir diğer önemli gelişme ülkemizin risk primindeki düşüştür. CDS’imiz 233 baz puana gerileyerek son 7 yılın en düşük seviyesine indi. Bu sabah kasım ayı enflasyon rakamları açıklandı. Orada da umutlarımızı artıran bir tabloyla karşılaştık. Buna göre kasım ayı enflasyonumuz 0,87 geldi. Temel mal enflasyonu yüzde 18'ler seviyesine indi. Hizmet enflasyonundaki düşüş ise sürüyor. Deprem konutları ve sosyal konut projelerimizle birlikte kira enflasyonunda hızlı bir gerileme bekliyoruz. Bu güzel haberlerin de ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.


"HEDEFLERİMİZDEN KOPMADIK VE KOPMUYORUZ" 
Her zaman söylediğim gibi Türkiye'nin hedefi, rotası, izleyeceği güzergah bellidir. Bu hedef, 86 milyonun tamamının refahını kalıcı biçimde artırmaktır. Bu hedef, 2028 yılında 1,9 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe ulaşmaktır. Bu hedef, gelecek 3 yıl içinde mal ihracatımızı 375 milyar dolara çıkarmaktır. Bu hedef, yine 3 yıl sonra turizmde 100 milyar dolar gelir elde etmektir. Bu hedef, ülkemize 2 trilyon dolar maliyeti olan terör belasına son vererek Türk ekonomisini şahlandırmaktır. Bölgemizdeki sıcak çatışmalara, küresel ekonomideki belirsizliklere, gümrük tarifeleri üzerinden alevlenen ticaret savaşlarına, Türkiye'nin önünü kesmek için türlü oyunlar çeviren melun ve meyyus odaklara rağmen; hamdolsun hedeflerimizden kopmadık ve kopmuyoruz.


Bizi cesur kılan, bizi her türlü badire karşısında güçlü ve dirençli kılan işte budur; hedeflerimize ulaşacağımıza olan sarsılmaz inancımızdır. Ekonomi başta olmak üzere her alanda daha aydınlık bir Türkiye’ye inşallah hep beraber vasıl olacağız. Bu ülkeye yeni bedeller ödetmeyecek, bedel ödetmek isteyenlere de geçit vermeyeceğiz. Suyu önce bulandırıp sonra da bulanık suda sazan avına çıkan simsarların oyunlarına gelmeyeceğiz. Elbette ekonomide rakamlar, oranlar, karşılaştırmalar önemlidir; ama asıl olan 86 milyonun topyekün düşüncesi, fikri ve kanaatidir. Asıl olan esnafın, tüccarın, emeklinin, emekçinin ne dediği, ne hissettiğidir. Bu süreçte sadece rakamlara, sadece oranlara bakmıyor; çarşıya, pazara, esnafa, tüccara, reel sektörün kalbinin attığı sanayi bölgelerimize de kulak veriyoruz. Reel sektörden gelen talep ve şikayetleri daima dikkatle dinledik, bugün de istişare hattımız en üst seviyededir.


"EMEKÇİ VE SANAYİCİMİZİN YANINDA OLACAĞIZ" 
Kabine toplantımız sonrasında KOBİ’lerimizle ilgili yeni bir müjdemizi paylaştık. Geçen yıl emek yoğun üretim yapan tekstil, hazır giyim, deri ve mobilya sektörlerinde başlattığımız koruma programını devam ettiriyoruz. İstihdamını koruyan KOBİ’lerimize çalışan başına verdiğimiz aylık 2.500 liralık desteği, 2026 senesinde 3.500 liraya yükseltiyoruz. Büyük ölçekli firmalarımızı da dahil edeceğimiz yeni programla 1 milyon 100 bin istihdamı koruyacak emekçi ve sanayicimizin yanında olacağız. Yeni programımızın ekonomimize hayırlı olmasını diliyorum.


Son toplantımızdan bu yana uluslararası ilişkiler boyutunda oldukça yoğun bir mesaimiz oldu. Özellikle G-20 Liderler Zirvesi vesilesiyle bulunduğumuz Güney Afrika Cumhuriyeti'nde önemli temaslar gerçekleştirdik. Biliyorsunuz G-20 ülkeleri dünya ekonomisinin yüzde 85'ini, nüfusunun ise üçte ikisini temsil ediyor. Bu ülkeler gerek iktisadi güçleri, gerek dünya siyasetindeki ağırlıklarıyla küresel sorunlara çözüm arayışında ön plana çıkıyor. Biz de G-20'nin en aktif üyelerinden biri olarak çalışmalara gereken desteği veriyoruz. Johannesburg Zirvesi'nde de "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" şiarıyla küresel sistemin yapılandırılmasına olan ihtiyacı dile getirdik.


Dünya genelinde her 10 kişiden biri hala aşırı yoksullukla mücadele ediyor. Dünyanın birçok ülkesine gittiğimizde şu ibretlik manzarayla sık sık karşılaşıyoruz: Bir yanda dünyanın en pahalı markalarıyla arz-ı endam eden bir avuç elit varken, diğer yanda günlük bir dolar gelirle hayata tutunmaya çalışan milyonları görüyoruz. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan mevcut düzenin sürdürülebilir olmadığının altını her zeminde çiziyoruz. G-20'de verdiğimiz mesajların, bilhassa Afrikalı kardeşlerimiz nezdinde memnuniyetle karşılandığını özellikle gördük. Türkiye, uluslararası platformlardaki dik ve dirayetli duruşuyla daha fazla takdir topluyor, çağrıları daha fazla makes buluyor.


"BİZ VİCDAN SAHİBİ BİR MİLLET VE DEVLETİZ" 
Bunda elbette ülkemizin son 20 yılda kıtayla ilişkilerini geliştirmesinin büyük payı var. Son 20 yılda Afrika'daki büyükelçiliklerimizin sayısı 12'den 44'e çıktı. Afrika ülkelerinin Ankara'daki temsilcilikleri ise 10'dan 38'e yükseldi. Kıtayla ticaretimiz 20 senede 5 milyar dolardan 37 milyar dolar seviyelerine geldi; hedefimiz ise 50 milyar dolar. Doğrudan yatırımlarımız 10 milyar dolara ulaşırken, şirketlerimiz 97 milyar dolar değerinde 2 binden fazla proje üstlendi. Türk Hava Yolları'mız 41 ülkede 64 noktaya ulaşarak kıtanın en geniş uçuş ağına sahip firmalarından biri oldu. Türkiye Maarif Vakfı'na ait okullarımız 22 bin öğrenciye eğitim hizmeti veriyor. Türkiye mezunu öğrenciler kıtada artık bakan, büyükelçi, bürokrat, iş adamı, akademisyen olarak önemli görevlere geliyor. İnşallah çok daha iyi yerlerde olacağız.

Şunu burada bir kez daha belirtmek isterim: Afrika ve Afrika halkları bizim kardeşimizdir. Bu kardeşlik hukukunun gereklerini yerine getirmek bizim görevimizdir. Bu hukuka 20 yıl boyunca hiç gölge düşürmedik, inşallah düşürmeyeceğiz. Şunun da bilinmesinde fayda görüyorum; Biz her şeyden önce vicdan sahibi bir millet ve devletiz.


En yakınımızdan en ücra köşeye kadar ulaşabildiğimiz her yere, imkanlarımız ölçüsünde el uzatmak bizim için çekinilecek bir durum değildir. Tam tersine, Türkiye’nin alan el konumundan son 23 yılda veren el konumuna gelmesi, ülkemiz ve milletimiz adına bir kıvanç vesilesidir. Nasıl 103 bin tonu aşan insani yardımlarımızla Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülkelerden biriysek; neredeyse tüm dünyanın derin bir sessizlikle izlediği Sudan’daki trajediye de en fazla hassasiyet gösteren biziz. AFAD’ımız, Kızılay’ımız, Türkiye Diyanet Vakfımız ve bu meseleyi dert edinen insani yardım vakıflarımız; tıpkı Gazze’de yaptıkları gibi Sudan’daki insani felaketi de hafifletmek için seferberlik ruhuyla koşturuyor. Akan kanın bir an önce durması, Sudan’ın daha fazla kaosa sürüklenmemesi için yoğun çaba içindeyiz. Büyük ülke olmak, büyük millet olmak neyi gerektiriyorsa inşallah içeride ve dışarıda biz işte bu tavır içerisinde olacağız.


"2026 YILI ULUSLARARASI ZİRVELER YILI OLACAK" 

2026 yılı Türkiye açısından kelimenin tam anlamıyla bir uluslararası zirveler yılı olacak. COP31 Zirvesi vesilesiyle 200’e yakın ülkeyi Antalya’mızda ağırlayacağız. Temmuz ayında NATO Zirvesi'ni başkentimiz Ankara’da gerçekleştireceğiz. Türk Devletleri Teşkilatı’nın 13. Zirvesi’ne ülkemizde ev sahipliği yapacağız. 2026 senesi boyunca da Türkiye’nin itibarına itibar katmayı sürdüreceğiz. Namık Kemal bizim iç siyasette hizmet odaklı, dış siyasette vicdan eksenli politikamızı bakın nasıl anlatıyor, "Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten, Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten." Günümüz Türkçesiyle ifade edecek olursak şöyle diyor: Kendini insan bilenler halka hizmetten usanmaz. Mert olanlar ezilenlere yardımdan el çekmez.

Gelecek nesillere bizim devraldığımızdan daha ileri bir ekonomi, daha güçlü bir demokrasi, daha caydırıcı bir savunma sanayi, daha itibarlı bir dış politika, daha iyi hizmet üreten bir bürokrasi teslim etmek amacıyla dur durak bilmeden çalışıyoruz. İstiyoruz ki yarın veya ertesi gün değil, bizden 40-50 sene, hatta bir asır sonra bile hayırla, şükranla, minnetle yad edilen eserler bırakalım. İstiyoruz ki çocuklarımıza her alanda müreffeh ve muzaffer bir ülke emanet edelim. İstiyoruz ki gençlerimize demokrasi standartları, hukuk standartları, yaşam standartları çok yüksek bir Türkiye teslim edelim. İstiyoruz ki yıllardır halının altına süpürülmüş sorunları çözelim, Türkiye Yüzyılı'nın inşasının önündeki büyük küçük bütün engelleri kaldıralım. Bizim yegâne niyetimiz budur; bizim siyasette varlık gayemiz budur.


"BİZE GÖLGE ETMEYİN, O BİZE YETER" 
İşte geçtiğimiz günlerde savunma sanayiimizde küresel bir başarıya daha imza attık. KIZILELMA adını verdiğimiz insansız savaş uçağımız, Murat isimli radarımızla tespit edilen bir savaş uçağını Gökdoğan isimli füzemizle havadan havaya tam isabetle vurmayı başardı. Böylece Kızılelma, havadan havaya görüş ötesi hedefi vurabilen ilk insansız savaş uçağı oldu. Türkiye, hava savunmasında çok stratejik bir imkâna sahip olma yolunda ciddi bir üstünlük elde etti. Milletimize bu gururu yaşatan tüm kurumlarımıza, bilim insanlarımıza, çalışanlara ve özel sektörümüze ülkem ve milletim adına samimi tebriklerimi iletiyorum. Bu arada testler Sinop'ta yapıldı; bu küresel başarıya Sinop'ta ulaşıldı. 


Terörsüz Türkiye sürecindeki çalışmalarla ilgili şu hakikati bugün tarihe kayıt olarak düşmek istiyorum: Bundan 24 sene evvel partimizi kurarken sergilediğimiz irade neyse, 2005 yılında Diyarbakır'da "Bu sorun benim de sorunumdur" derken ortaya koyduğumuz cesaret neyse, 2013 yılında çözüm için "Baldıran zehri içmek gerekirse biz o baldıran zehrini de içeriz, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin, refah gelsin" dediğimiz gündeki kararlılığımız neyse; AK Parti olarak bugün de aynı iradeyi, aynı cesareti ve samimiyeti taşıyoruz.


Bakınız; bir yandan tarihimizin en yıkıcı depreminin yaralarını sarıyoruz, bir yandan açılıştan açılışa koşuyoruz. Bir yandan ekonomiyi büyütüyoruz, diğer yandan savunma sanayinde küresel rekorlar kırıyoruz. Yani her alanda büyük bir atılım ve kalkınma seferberliği içindeyiz. Tabii bunları görmek için Türkiye'ye nereden baktığınız son derece önemli. Türkiye'ye başkalarının ellerine tutuşturduğu gözlüklerle bakanlar her şeyi bulanık görürler. Ama Türkiye'ye kendi gözüyle, kendi gözlüğüyle bakanlar; her alanda yükselen, büyüyen, güçlenen, iddiaları olan, tezleri olan, ayakları yere sağlam basan, özgüvenli bir Türkiye görürler.


Şuraya özellikle dikkatinizi çekiyorum değerli arkadaşlar: Bu topraklar bin yılı aşkın süredir Müslüman Türk hakimiyeti altındadır. Bu topraklarda isteyen istediğine inanmakta özgürdür. İsteyen kendi ibadethanesinde, kendi ibadetini yapmakta özgürdür. Bu topraklar hoşgörü toprağıdır. Biz üç kıtada hüküm sürmüş, üç kıtada at koşturmuş cihan imparatorluğunun bakiyesi bir devletiz. Biz Selçuklu'nun, Osmanlı'nın devamı bir ülkeyiz. Biz 7 asır önce "Yaratılanı severim Yaradan'dan ötürü" diyen Yunus Emre'nin sevgi diliyle konuşuyoruz. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" buyuran Şeyh Edebali'nin hikmet dolu tavsiyesinin izinden gidiyoruz. Evet, biz tarihimize ve ecdadımıza baktığımızda bunları ve çok daha fazlasını görüyoruz. İnsan görüyoruz, insanı merkeze alan bir devlet anlayışı görüyoruz.


Bunu özellikle şunun için söylüyorum: Avrupa'da zaman zaman birileri çıkıyor, Türkiye'ye ve İslam ülkelerine dini azınlıklar üzerinden ders vermeye kalkıyor. Oysa ki bu coğrafya en az bin yıldır, kimi komşu devletler 1400 yıldır kesintisiz İslam hakimiyeti altındadır. Bu coğrafyada Hristiyan var, Musevi var, Ermeni, Rum, Keldani, Ezidi, Süryani ve daha nice topluluk var. 1400 yıldır bu coğrafyada varlar ve özgürce ibadetlerini yerine getiriyorlar. Avrupa'da 1950'lere kadar bunun bir örneğini bulamazsınız, göremezsiniz. Bu topraklarda sayısı az ya da çok, onlarca farklı inanış asırlar boyu huzur içinde yaşamıştır. Ama Batı'da tarih boyunca bırakın azınlıkları, mezhepler üzerinden kan dökülmüş, milyonlarca insan kırıma uğramıştır. Bizimle Batı arasındaki en temel zihniyet farkı işte budur. Bizim kendimize güvenimiz tam. Onlar camileri yıkarken biz burada kiliseleri tamir ediyoruz. Çünkü bizim korkumuz yok. Biz kendimize güveniyoruz. Biz gücümüzün farkındayız. Biz devletlerden bir devlet, milletlerden bir millet değiliz. Biz inancımızla, kimliğimizle, ideallerimizle, üç kıta yedi iklimde düzen kurmuş Türk milletiyiz. Biz tarihiyle büyük, vicdanıyla büyük, merhametiyle büyük, adaletiyle büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti'yiz.