tatil-sepeti

HABER: FAHRİ SARRAFOĞLU

İstanbul’un dört bir tarafını bir portre titizliğiyle yaptığı eserlerle donatan ve yüzlerce caminin mimarı olan Mimar Sinan’ın hem banisi hem mimarı olduğu bir tek cami bulunuyor: Mimar Sinan Mescidi. Fevzipaşa Caddesi’nden Emniyet Müdürlüğü istikametinde, Vatan Caddesi’ne inerken, Akşemseddin Caddesi üzerinde, Ali Emîrî Efendi Kültür Merkezi’nin çapraz karşısındaki parkın içerisinde mütevazı minaresiyle dikkat çeken bu cami, dünya mimarisine damgasını vurmuş Mimar Sinan’ın kendi cep harçlığı ile yaptırdığı bir mabet olma özelliği taşıyor.

FAKİRİN MESCİDİ

Çukur bir zeminde, dikdörtgen planlı gerçekten tevazû timsali bu mescidi Mimar Sinan 1573’de kendi hayratı olarak yapmıştı. Mescid, Sai Mustafa Çelebi’nin Tezkiretül Bünyan (Yapılar Kitabı) isimli eserinde “bu fakirin mescidi” diye anlatılır. Avlu kapısı mescitle minare arasındadır. Bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla ile örülmüş duvarları olan mescit dikdörtgen planlı ve kırma çatılıdır.

YAZLIK VE KIŞLIK

Mescit, biri açık diğeri kapalı yazlık ve kışlık iki bölümden oluşuyor. Yanı başı çocuk parkıdır. Yazlık bölüm L şeklinde son cemaat yeridir. Harim pencereleri iki katlıdır. Müezzin mahfili kuzeydedir ve buradan demir merdivenlerle kadınlar bölümüne çıkılır. Kürsü, güneydoğudaki duvara bitişiktir ve ahşaptır.

MİNARESİNİN EŞİ YOK

Caminin minaresi kürsüsüz ve pabuçsuzdur ve küfeki taşından yapılma 10 metre yükseklikte, mini kubbeli, sekizgen gövdelidir ve köşk tipi minarenin her yüzünde bir pencere bulunur. Minarenin en büyük özelliği ise müezzinin ezan okumak için şerefeye çıkmak zorunda kalmaması. Zaten minarenin şerefesi de bulunmuyor. Müezzin ezanı, caminin içindeki minarenin hemen içinde aşağıda okur ve Mimar Sinan’ın ustalıkla yaptığı “teknik sistem” sayesinde ezan tüm çevreden rahatlıkla duyulabilir.

AKUSTİK TEKNİK

Zira minarenin kubbesinde tıpkı Süleymaniye Camii’nde olduğu gibi akustik bir teknik sistem kullanmıştır. Bu mütevazı kişiliğin Fatih’te yaptırdığı mütevazı mescit ise maalesef yeterince korunabilmiş değil. 1918 yılında yanan yapı, daha sonra gecekonduların istilasına uğramış. Neredeyse tüm özgün ayrıntılarını kaybetmiş Koca Sinan’ın mescidi günümüzde bir çocuk parkının köşesinde yer alıyor. Geçmişten günümüze orijinal olarak bu minare kalmıştır.

MEZAR TAŞINDAKİ KAVUĞUN SIRRI

Mezar taşlarına ölen kişinin görevi ile ilgili sarıklar veya kavuklar konurdu. Eğer vefat eden kişi mimarsa mimarlığın sembolü olan kavuk yerleştirilirdi. Ama Mimar Sinan’ın mezar taşının başında duran kavuğun hikâyesi farklıdır: Osmanlı’da hasekilik sırdaş, yakın dost anlamına da gelir. Osmanlı yönetiminde hem güvenilir olanlara hem de hizmette eskiyip iyice kıdem kazanmışlara verilen bir unvandır. Haseki unvanını alan askerler sultana en yakın birlikleri oluştururlardı. İşte Mimar Sinan da 1535 yılında İran seferi sırasında Van Gölü’nü geçecek gemileri inşa ettiği için verilen haseki rütbesini mezar taşına koymuştur.

29 Kasım 2016 Salı

Etiketler : Gündem