Çin mutfağından sonra dünyanın en zengin ikinci mutfağı olarak bilinen Türk mutfağı, en büyük çıkmazını marka bilinilirliği konusunda yaşıyor. Kayıtlara göre 2 bin 200 çeşidi bulan Türk yemekleri, dünyada kendi isimleriyle değil, çeviri isimlerle biliniyor. Bu konuda özel çalışmaları bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı, sektör mensuplarıyla toplantılar yaparak, menüleri Türkçe olarak konumlandırmaya çalışıyor. Bakanlık, Türk mutfağının coğrafi tescilli ürünlerinden Boğaziçi Lüferi’ni de bu kapsama alacaklarını duyurdu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Sektörün tüm paydaşları Boğaziçi Lüferi’nin kendi adı ile markalaşabilmesi için el ele vermeli” çağrısında bulundu.
İSTANBUL MARKASI
Türkiye turizm pastasından yüzde 40’ı aşkın pay alan İstanbul’un marka bilinilirliği için çeşitli alanlarda çalışmalar yapılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul’un tanıtılacağı platformlarda kadim kentin doğru şekilde konumlanabilmesi için bir İstanbul İletişim Anayasası oluşturdu. Buna göre İstanbul’un ‘oryantalist, otantik, arabesk, egzotik’ gibi kavramlarla kesinlikle tanıtılmaması gerektiği dile getirilirken, kentin marka ruhu ‘kendine has, ikonik, özgür, büyüleyici, hayat dolu, asil, aydınlık ve ilham verici bir şehir’ olarak konumlandırıldı.
ÇALIŞMA KURULU
İstanbul marka kimliğini dünyada en iyi şekilde tanıtacak alanlardan birinin ise gastronomi olduğu düşünülüyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Ticaret Odası’nda gerçekleşen bir toplantıda konuyla ilgili konuşan İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Selda Taşçı, “Bakanlığımız bünyesinde İstanbul Tanıtım ve Geliştirme Kurulu’nun altında gastronomi çalışma kurulumuz var. Burada Türk yemeklerinin kendi adları ile menülerde yer alması için çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Lahmacunu lahmacun, sütlacı sütlaç olarak turistlerin zihinlerine yerleştirmedikçe gastronomi alanında alacağımız yol sürekli uzayacak. Yaptığımız çalışmalarda sektör paydaşlarıyla görüşüyoruz. Listeyi sürekli yeniliyoruz. Boğaziçi Lüferi’nin de kendi adı ile menülerde yer almasını önemsiyoruz” dedi.
TÜRK YUMURTASI
Dünya literatürüne girmiş pek çok yemek, özgün isimleriyle kendine yer buluyor. Tiramisu, pizza, spagetti, kimçi, suşi gibi onlarca yemek; isimleriyle birlikte ülkenin kimliğini de dünyaya tanıtıyor. Türk yemekleri ise genel olarak kendi isimleriyle dünya mutfağında yer almıyor. Örneğin şu sıralar turistler tarafından çokça tercih edilen geleneksel Türk yemeklerinden çılbır ‘Turkish egg’ olarak bilinirken, lahmacun, ‘Turkish pizza’, simit ‘Turkish bagel’ olarak tanınıyor. Ancak yapılan çalışmalar neticesinde yemeğin adı Türkçe yazılacak, altına İngilizce açıklamalarla yemeğin hangi bileşenlerden oluştuğu zihinlerde canlandırılacak.
Beğendi olarak biliniyor
Ömer Kartın-Anadolu Gastroturizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı: Türk mutfağından mümkün olduğu kadar çok sayıda yemeğin markalaşarak kendine yer bulması gerekiyor. Bunun için farklı disiplinlerin bir araya gelerek çalışma yapması lazım. Marka kolay bir şey değil. Ancak çok önemli ve bu isimlerin dile oturması gerekiyor. Bugün bütün menülerden isimleri birden kaldırıp hepsini Türkçe yapmak da çözüm değil. Bunu yavaş yavaş ve doğru adımlarla yapmak gerekiyor. Bunun dünyada çok fazla örneği var. Mesela son dönemlerde ‘cheviche’ olarak ün salan balık mezesinin Peru’ya ait bir yemek olduğu biliniyor. Türk mutfağının da bazı yemekleri kendi adı ile bilinmeye ve bu alandaki çalışmalar netice vermeye başladı. Örneğin beğendi yemeği, Avrupalı ziyaretçiler tarafından bizzat telaffuz edilir hale geldi. Türk gastronomi uzmanları bir araya gelerek yeni markalar da oluşturabilir. Yeni çıkacak yemekler için bu olabilir. Örneğin ‘san sebastian cheescake’, en çok İstanbul’da yapılıp yenilen meşhur bir tatlı olmasına rağmen orada treni kaçırdık. Bunu zamanında Galata cheescake olarak konumlandırabilirdik. Bunun için çok koordineli çalışmamız gerekiyor.
İsimden vazgeçilemez
Selçuk Eracun-İstanbul Rehberler Odası Yönetim Kurulu Başkanı: Türk gastronomisi dünyada bir marka olarak konumlanmak istiyorsa kesinlikle yemeklerin özgün isimlerinden taviz verilmemeli. Bizler turistlerle birebir temas halinde olduğumuz için doğru marka konumlandırması adına bu konunun üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Özgün isimleri kullanarak yemeklerimizi anlatmaya çalışıyoruz. Çeviri isimleriyle zihinlerde yer bulan yemekler sadece Türk gastronomi markasını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda yemeğin kökeninin de zihinlerde bulanıklaşmasına sebebiyet verir. Çünkü bir kelime, aynı zamanda köken ve aidiyet hakkında da önemli fikirler verir. Buna dikkat edilmezse çok zengin olan Türk mutfağının kaynaklarının farkında olmadan zayıflamaya başlaması bile mümkün. Alışkanlıkları değiştirmek bir anda mümkün değil, ancak bu konuda farkındalık içerisinde olmak hepimizin borcu.