Perşembe, 05 Aralık, 2024
Çünkü ekonomik büyümeyi hızlandırma, milli geliri artırma ve Türkiye’yi daha yukarılara taşıyacak demografik fırsat dönemi, 2050 yılına kadar devam edecek.
HABER: MESUDE DEMİRHAN
Ülkelerin en değerli kaynaklarının başında hiç şüphesiz genç nüfusu geliyor. Birçok ülke de ekonomik gelişmenin genç nüfustan geçtiğinin farkında olacak ki, çalışacak eleman sorununu çözmek için çeşitli fırsatlar sunarak, gençlere kapıları sonuna kadar açmaya çalışıyor. Gelişmekte olan ülkelerde hızla artan yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranının, 2050 yılına kadar yüzde 22’ye yükseleceği tahmin ediliyor. Son verilere göre Türkiye, Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkesi.
ASIL ZENGİNLİK GENÇ NÜFUS
İktisat biliminin atalarından kabul edilen Adam Smith, ‘Milletlerin Zenginliği’ isimli meşhur eserinde, bir milletin zengin olabilmesini doğal kaynaklara bağlıyordu. Uzun yıllar devlet yönetimlerine ve iktisatçılara ilham kaynağı olan bu düşünce doğruydu. Ancak özellikle son 100 yılda yaşanan deneyimler, bu yaklaşımın tam olarak yeterli olmadığını da gözler önüne serdi. Çünkü günümüzün birincil enerji kaynağı petrol gibi değerli bir kaynağa sahip olan ülkeler, tam anlamıyla gelişme-zenginleşme kaydedemedi. Öte yandan, Japonya gibi doğal kaynaklara sahip olmayan bazı ülkeler de zenginler liginin en üst sırasına yerleşti. İşte bu durum, yeni bir faktörün gündeme girmesini sağladı: Beşeri sermaye…
VERİMLİ ÜRETİM
Uzmanlar beşeri sermayeyi, üretim faktörlerinin daha verimli kullanılmasını sağlayan tecrübe, bilgi, beceri gibi değerlerin toplamı olarak kabul ediyor. Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler, sahip olmadıkları kaynakları ithal ederek onları nitelikli beşeri sermaye ile işleyip yüksek teknoloji ürünleri üretti ve zengin ülke haline geldi. Tecrübe, bilgi ve beceri ile kalkındılar, geliştiler.
NEREDEN NEREYE?
Beşeri sermayenin Türkiye’deki durumuna bakıldığında ise Cumhuriyeti’n kuruluş yıllarında üretim açısından yoksul olan ülkenin insan gücü açısından da fakir olduğu görülüyor. I. Dünya Savaşı’nda genç ve nitelikli insan varlığını yitiren Osmanlı mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü sınırları dahilinde nüfusu 12 milyon seviyesindeydi. Bunun yüzde 75’i kırsalda yaşıyor, çoğunluğu yaşlı ve kadınlardan oluşuyordu. Okur-yazarlık seviyesi de yüzde 10’lar düzeyindeydi. Aradan geçen 100 yılda Türkiye beşeri sermayesi büyük bir atılım yaptı.
FIRSAT PENCERESİ AÇIK
Bu atılımın boyutları dünya genelinde nüfus verilerine bakıldığında daha net görülüyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) verilerine göre, dünyada her 8 kişiden biri 60 yaş ve üstünde. Gelişmekte olan ülkelerde hızla artan, dünya nüfusunun yüzde 9’una denk gelen ‘yaşlı nüfus’un, 2050 yılına kadar yüzde 22’ye yükseleceği tahmin ediliyor. TÜİK verilerine göre; 2022 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam nüfusu 85 milyon 279 bin 553 kişi iken 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 949 bin 817 kişi oldu. Genç nüfus, toplam nüfusun yüzde 15.2’sine denk geliyor. Genç nüfusun yüzde 51.2’sini erkek nüfus, yüzde 48.8’ini ise kadın nüfus oluşturdu. Yaşlanan dünyada Türkiye, genç nüfusu ile nüfus uzmanlarına göre tarihi bir süreçte… ‘Demografik fırsat penceresi’ olarak da adlandırılan bu dönem, 15-64 yaş arası çalışma çağındaki nüfusun ekonomik olarak en aktif ve üretken değerlendirilmesi için fırsat sunuyor. Ekonomik büyümeyi hızlandırma, milli geliri artırma ve Türkiye’yi gelişmiş ülkeler ligine taşıma olasılığının en yüksek ve koşulların en elverişli olduğu bu demografik fırsat periyodu, 2050 yılına kadar devam edecek. Son yıllarda teknoloji ve inovasyonda elde edilen başarılar, aslında bu fırsat penceresinin çıktıları olarak görülüyor.
EKONOMİK GELİŞMEYİ HIZLANDIRACAK
Türkiye, her zaman genç nüfusu ile öne çıkmayı başardı. 1927’lerde tarım ve hayvancılıktan başlayıp, günümüzde teknolojinin gelişmesiyle savunma sanayi alanı başta olmak üzere farklı inovatif işler yapılıyor. Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, ekonomik gelişme sürecinde önemli bir avantaj oluşturuyor. Bu avantajın etkin bir şekilde kullanılması; büyük ölçüde beşeri sermayenin en önemli iki bileşeni olan eğitim ve sağlık alanına yapılacak yatırımlara bağlı. Ülke nüfusunun beşeri sermaye donamının artırılması; ekonomik gelişmeyi hızlandıracağı gibi küresel rekabette de önemli katkılar sağlayacak.
EĞİTİM VE SAĞLIK
Eğitim ve sağlık, beşeri sermaye donanımına katkı yapan en önemli faktörler arasında yer alıyor. Bir ülkede, eğitim ve sağlığa ayrılacak kaynak miktarı, ekonomik gelişmişlik düzeyi ile yakından ilgili. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde ağırlıklı olarak devlet tarafından sunulan bu hizmetlerin belirli bir maliyeti var ve bu maliyet devlet tarafından karşılanıyor. Türkiye ekonomisi büyüdükçe eğitim ve sağlık alanına daha çok kaynak aktarılmaya başlandı. Eğitim ve sağlık alanına yapılacak yatırımlarla beşeri sermaye donanımının artırılması, Türkiye’nin sahip olduğu, ağırlıklı olarak gençlerden oluşan insan gücü potansiyelinin etkin kullanımında önemli rol oynayacak. Beşeri sermaye donanımındaki gelişmeler, bireysel açıdan önemli getirilerin yanında ekonomik büyüme hızının yükseltilmesine de olumlu yansıyor.
BEŞERİ SERMAYEDE TÜRKİYE’NİN AVANTAJLARI
Uzun ve sağlıklı yaşam, bilgiye erişim ve insana yakışır yaşam standardını temel alan BM raporuna göre, 1990 ile 2021 yılları arasında Türkiye’de insani gelişme endeksinin her üç boyutunda da ilerleme görüldü. Bu dönemde Türkiye’de yaşam süresi 8.3 yıl, ortalama öğrenim süresi 4.2 yıl ve öğrenim süresi 9.3 yıl arttı. Kişi başına düşen GSMH ise aynı dönemde yaklaşık yüzde 139 yükseldi. Raporda, Covid-19 salgını, Rusya-Ukrayna savaşı ve yaşanan küresel krizler nedeniyle son iki yılda insani gelişme endeksinin küresel boyutta gerilediğine işaret edildi. İnsani gelişme endeksi, son 32 yılda küresel çapta ilk kez peş peşe iki yıl geriledi.
İNOVASYONA 40 MİLYAR TL KAYNAK
Eğitim ve sağlık alanının yanında Ar-Ge ve inovasyona da önem veriliyor. 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne göre, Ar-Ge harcamasının gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı, tam zamanlı eşdeğer (TZE) cinsinden Ar-Ge personeli ve Türkiye kaynaklı bilimsel yayın sayısı alanlarında program hedefleri belirlendi. Söz konusu hedeflere ulaşılması için gelecek yılın bütçesinden 40 milyar 274 milyon 234 bin lira kaynak ayrıldı. Bu kapsamda, tüm devlet ve yükseköğretim kuruluşları ile araştırma-geliştirme yapan sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren tüm girişimlerin Ar-Ge harcamalarının GSYH’ye oranının bu yıl sonunda yüzde 1.55 olması bekleniyor. Söz konusu oran gelecek yıl için yüzde 1.44 olarak hedeflendi.
AR-GE PERSONELİNDE HEDEF 286 BİN
Bir kişi ya da grup tarafından Ar-Ge faaliyetleri için harcanan sürenin aynı dönemde çalışılan toplam süreye bölünmesiyle hesaplanan TZE cinsinden Ar-Ge personeli sayısının 2024’te 286 bine ulaşması bekleniyor. Uluslararası kabul görmüş veri tabanlarında yer alan makale ve derleme türündeki Türkiye kaynaklı bilimsel yayın sayısının da gelecek yıl 53 bin 897’ye ulaşması öngörülüyor. Söz konusu hedeflerin gerçekleştirilmesi için sorumlu idare TÜBİTAK’a gelecek yıl bütçesinden yaklaşık 32 milyar 85 milyon lira ödenek ayrılması planlandı.
ÜST ÜSTE BAŞARILAR
Bir ülkenin 1990’lardan itibaren gelişmişliğinin insani boyutu değerlendirilirken kişi başına Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) kriterinin tek başına yeterli olmadığı kabul edilerek, eğitim ve sağlık göstergelerini de içeren insani gelişme endeksi yayınlanmaya başlandı. Bazı ülkeler, insani gelişme endeksinde gelir kriteri açısından daha iyi konumda bulunmalarına rağmen sağlık ve eğitim kriterlerinde yeterli gelişmeyi sağlayamadıkları için alt sıralara düşüyor. Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Gelişme Endeksi raporunda 191 ülke arasında 48. sırada yer aldı. BM Kalkınma Programı (UNDP), ‘Belirsiz Zamanlar, Huzursuz Yaşamlar: Dönüşen Dünyada Geleceğimizi Şekillendirmek’ başlıklı 2022 İnsani Gelişme Raporu’nu açıkladı. Türkiye endeks sıralamasındaki en yüksek kategori olan ‘çok yüksek insani gelişme’ kategorisine üst üste üçüncü kez girdi.
30 Ekim 2023 Pazartesi
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba