tatil-sepeti

Saraybosna’da bir Sırp tarafından Avusturya-Macaristan Veliahdı’nın öldürülmesiyle başlayan sürecin bir dünya savaşına dönüşmesi, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın siyasal dengesinin yeniden kurulmasına yol açtı.

Osmanlı Devleti de kendi toprakları dışında başlayan bu savaşa 11 Kasım 1914’te İngiltere’ye savaş ilan ederek dahil oldu. Hemen ardından 14 Kasım 1914’te Fatih Camii’nin avlusunda yeryüzündeki bütün Müslümanları düşmanla savaşa çağıran Cihad-ı Ekber fetvası okundu. Osmanlı Devleti zaten ilan ettiği seferberlik sonrasında Sultan Mehmed Reşad’ın iradesiyle bu ilanı, tüm Müslümanlara duyurdu.

Osmanlı İmparatorluğu, yani biz Türkler Birinci Dünya Savaşı’nda çok sayıda cephede savaş veren neredeyse tek devlettik. Galiçya’da, Balkanlarda, Irak’ta, Sina Yarımadası’nda, Kafkasya’da, Hicaz ve Yemen’de, İran’da yüzbinlerce Türk askeri kahramanca savaştı.

Bu cephelerin her birinde Mehmetçik destan yazdı, Galiçya’da, Irak cephesinde zaferler kazanıldı. Ama bunlar arasında bir cephe vardı ki o cephe hem bizim halkımız için büyük bir moral kaynağı oldu, hem de dünya tarihinin Yirminci Yüzyılda izleyeceği seyrin belirlenmesinde etkin oldu. Bu da Çanakkale Zaferi’ydi.

Balkan Savaşları ile Türklerin askeri dehasının tartışılır hale gelmesi, Çanakkale Zaferi ile ortadan kalktı; Milletimize birbiri ardı sıra kaybedilen savaşlardan sonra ihtiyaç duyduğu özgüveni yeniden verdi. Askerimizin çaresizlikler içinde dahi düşmanı perişan edecek bir savaş dehasına sahip olduğu tüm düşmanlarımız tarafından anlaşıldı. Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u işgal edip birkaç ay içinde savaşı bitirmeyi hedefleyen İngiltere önderliğindeki İtilaf devletleri, şunu açık bir şekilde öğrendiler: “Çanakkale Geçilmez!”

Çanakkale geçilemeyince, İngiltere’nin en büyük güvenci ve müttefiki olan Rusya’da Çarlık rejimi devrildi, yerine tüm yüzyıla damgasını vuracak olan Bolşevikler iktidar oldu. Bu da dünyanın yeni düzeninin iki kutuplu olacağı bir dönemin başlaması demekti.

Peki, annelere daha gencecik evlatlarına kına yakıp Çanakkale’ye gönderten, o vatan evlatlarının ölümü küçümseyerek cepheye koşmasını sağlayan, ‘Ben öleyim ama bir karış toprağımın üzerine düşman askerlerinin postalları değmesin’ dedirten güç neydi? Bu gücün tek bir açıklaması vardı; o da vatan ve millet aşkıydı. Çanakkale’yi dönemin en son teknolojisine sahip savaş gemilerine karşı, uzun menzilli atış yapabilen toplara sahip zırhlılara karşı, Afrikalı, Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerlerin sadece istatistikten ibaret olarak cepheye sürülmesine karşı, bize başarıya getiren bu kuvvetti.

Birkaç yıl sonra yazdığı İstiklal Marşı ile milletimize yine büyük güç verecek olan Mehmed Akif, bunu şöyle anlatıyordu:

“Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından,
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?”

Bundan tam 106 yıl önce 18 Mart 1915’te Çanakkale Zaferini Türk askeri, Türk topçusu iman dolu göğsüyle yaptığı atışlarla, aklın ve inançtan oluşan settin Boğaz’ı geçilmez yapan gücüyle kazandı.

Savaş teçhizatı bakımından en zayıf olunan anda kazanılan bu zafer, baharın bu ilk ayını Türk Milleti için yeni bir dönemin işaret fişeği yapmıştır. Bu yüzden çok açıktır ki, 18 Mart Deniz Zaferi ve sonrasındaki kara savaşlarında elde edilen başarı ve gösterilen kahramanlık, bu vatan evlatlarının imanları karşısında her türlü silahın çaresiz kalacağının ispatıdır.

Ölüme koşarcasına gidenler, tarih yazarlar… 18 Mart’ta ve sonrasında Mehmetçik bu tarihi bir kez daha yazdı. Ancak efsanelerde ve destanlarda görünen bir kahramanlığa imza attı. Mehmed Akif’in mısralarında nitelediği gibi “tarihe sığmayacak” bir destan yazdı. Yüzbinlerce Mehmetçik şehadete koşarken, göz kamaştıran bir mücadelenin kahramanları oldular.
Onların bu muhteşem inanç ve fedakarlıkları, İstiklal Mücadelesine giden yolun başlangıcı olmuştur. Çanakkale meşalesi, sadece Milli Mücadele’yi değil, bugünü de aydınlatan bir mücadele ruhunun, bir iman gücünün simgesidir.

Bu yüzden diyorum ki, Çanakkale Zaferi, Türk milletinin tarihten silinemeyeceğinin, en kötü şartlarda bile varlığını ve bağımsızlığını sürdüreceğinin ispatıdır. Çanakkale, başkent İstanbul’u işgal ederek, Osmanlı’yı saf dışı edip, dünyaya yeni bir düzen vermek isteyenlere, yeni düzenin nasıl kurulacağının gösterilmesidir. Hepsinden önemlisi Çanakkale Zaferi, devrinin görkemli savaş gemilerine karşı iman ve inanç dolu bir göğsün ne büyük bir silah olduğunun kanıtıdır.

Çanakkale Zaferi, üç kıtada toprakları işgal edilen Türkiye’nin, Anadolu’da yükselen sarsılmaz bir kale olacağının işaretidir. Çanakkale ruhu ve azmi dimdik ayakta ve aramızda yaşıyor.

O ruh var oldukça “vatanımız ne karada, ne denizde, ne de havada” yok edilebilecektir. Çünkü Çanakkale Zaferi, Türk Milletinin ihtiyaç duyduğu anda, zorluklardan kendini bir çırpıda çıkaracak liderler yetiştirebileceğinin göstergesidir. Daha da önemlisi, her bir askerimizin, her bir Mehmetçiğimizin liderleştiği bir savaş meydanıdır. Ülkemizi parçalamak, topraklarımızı işgal etmek, bizi bu coğrafyadan silmek isteyenlere karşı “milli kuvvetlerimizin” her an harekete geçebileceğinin, Milli Mücadele’yi başlatacağının ilk izidir. Bu mücadelemize önderlik edecek Mustafa Kemal Paşa gibi komutanlarımızın umut olarak parladığı zaferimizdir. Bu yüzden Çanakkale Zaferi, bağımsız Türkiye’yi kuracak olan Milli Mücadele’nin temellerinin atıldığı, ilk taşlarının döşendiği cephedir.

Dün Çanakkale’de düşmana geçit vermeyen Mehmetçik, bugün de sınırlarımızı beklerken, aynı kararlılığı hiç tereddüt etmeden ortaya koymaktadır.

Bu vesileyle vatanı ve milleti için, bayrağı ve ezanı için canlarını feda edip, şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Çanakkale Zaferi kutlu olsun…

Çanakkale ruhu daim olsun…

18 Mart 2021 Perşembe

Etiketler : Gündem