Çarşamba, 04 Aralık, 2024
HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL
Doğu Roma İmparatorluğu’nun en büyük kilisesi konumunda olan ve şimdiki halini alması için üç kez yeniden yapılan Ayasofya, İstanbul’un 1453 yılında fethinin ardından cami olarak kullanılmaya başlandı. 481 yıl cami olarak hizmet veren tarihi ibadethane, 1934 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı’yla müze olarak dünya arenasında var olmaya başladı.
Fatih Sultan Mehmet’in özel mülkü ve vakıf statüsünde olan Ayasofya, geçtiğimiz günlerde Danıştay’ın Bakanlar Kurulu Kararı’nı iptal etmesiyle yeniden cami hüviyetine kavuştu. İstanbul’u İstanbul yapan en büyük değerlerden biri olan 15 asırlık Ayasofya’nın ayakta durmasının arkasında ise Türklerin korumacı etkisi ön plana çıkıyor. Zira fetih yıllarında o zamanki tarihçilerin deyimiyle ‘harap’ halde olan ibadethaneye 1453 yılından bu yana yapılan onlarca onarım çalışması buna şahitlik ediyor.
KARANLIK YILLAR
Tarihinde defalarca kez yangın, deprem gibi felaketlerle karşı karşıya kalan Ayasofya için zaman zaman bakım ve onarım çalışmaları yapılıyordu. Her bir felaket kutsal mekânda izler bıraksa da Ayasofya’yı Osmanlı İstanbul’una harap bir halde taşıyan en büyük yıkım 1204 Haçlı istilası oldu. Alman Bizantolog Karl Krumbacher 1901 yılında yazdığı bir makalede Ayasofya’nın bu istila neticesinde 24 İncil’inin, 36 buhurdanlığının, 300 şamdanın, 6000 ayaklı şamdanın, 300 tören elbisesinin, 5 haçının, 2 altın, 3 kristal, 250 gümüş şamdanın ve 4 meşalesinin yurt dışına taşındığını ifade eder.
LATİN İSTİLASI
Ayrıca ünlü Amerikalı Bizans araştırmacısı Emerson Howland Swift’de “Ayasofya” isimli eserinde Ayasofya’daki bu değerli eşyaların götürülmesi için Latin askerlerinin kutsal mekana binek ile girdiklerinden bahseder.
İSPANYOL ELÇİ ANLATIYOR
Haçlı istilasının haricinde İstanbul’un fethine kadar dört büyük yangına sahne olan kadim kent aynı zamanda ekonomik buhranlar nedeniyle de harap bir hale gelir. 1403 yılında İstanbul’a gelen İspanyol elçisi Ruy González de Clavijo şehrin fetihten önceki son halini “Şehrin her yerinde büyük saraylar, kiliseler, manastırlar var, fakat şimdi çoğu harap vaziyette... Ayasofya’nın dış kapıları kırık dökük” şeklinde anlatır. Yine 1422 yılında İstanbul’a gelen Floransalı rahip Cristoforo Buondelmonti de Ayasofya’nın son halini “Ayasofya’nın şimdi sadece kubbesi durmaktadır, geri kalan her şey yıkılmış ve harabeler içindedir” şeklinde özetler.
AYASOFYA’NIN MİLADI
Bu hazin istiladan sonra bir türlü eski halini alamayan Ayasofya için İstanbul’un fethi bir milat olur. Fetihten hemen sonra Ayasofya’ya tarihi kabullerin aksine yaya olarak giren Fatih Sultan Mehmet, kadim mabedin harap halini görür görmez onarım emri verir. Onarım esnasında bizzat bulunan tecrübeli padişah, mimarların mozaikleri sökmeye çalıştıklarını görünce, “Durun! Mozaiklerin üzerini alçıyla örtün ki, müminler rahatsız olmasın! Fakat bu şaheseri parçalamayın” şeklinde emir verir. Fatih Sultan Mehmet, yapının içerisinde bulunan mozaiklerden sadece dinî açıdan sakınca meydana getiren kısımlardaki tasvir ihtiva edenlerin üzerini zarar görmeyecekleri şekilde örttürür.
ÇAN KULESİ
Asırlık ibadethanenin aslını tasvirlerin üzerini hafif bir alçı ile örttürmenin haricinde herhangi bir şekilde değiştirmeyen Türk yönetimi, Ayasofya’nın çan kulesini de olduğu gibi muhafaza eder.
Çan kulesini 1678 yılında ziyaret eden Venedikli sanatçı Guillaume-Joseph Grelot, çan kulesinin olduğu gibi durduğunu nakleder. Nitekim 1787 yılına kadar dönemin batılı sanatçıları tarafından çizilen gravürlerde de çan kulesi aynı yerinde muhafaza edilir. 18. yüzyılda kaldırılan çan kulesi bugün orijinal haliyle Askeri Müze’de muhafaza ediliyor.
YANGINLAR VE DEPREMLER
Ayasofya, Osmanlı ve Türkiye zamanında da doğal afetlerle baş başa kalır. Defalarca deprem ve yangınla yüzleşen ibadethanenin tadilatı her zaman öncelikli olur. Ayasofya’nın tarihindeki en büyük onarım ise 1847 yılında başlayan ve iki yıl kadar süren onarımdır. İtalyan mimar Fossati kardeşler tarafından yürütülen onarım çalışmaları boyunca, kapatılmış olan mozaikler de üstleri açılarak restore edilir ve sonra üstleri yeniden kapatılır.
İki yıllık onarım sürecinde 200 yapısal tadilat gerçekleşir, mozaikler restore edilir, Ayasofya içinde ve dışında bazı müştemilât yapılarının inşası gerçekleşir. Bu onarımda 800 işçi görev alır. Cumhuriyet’in ilanının ve Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesinin ardından da ibadethane defalarca onarıma tabi tutularak günümüze kadar aslıyla ulaşır.
KORUYUCU POLİTİKALAR
Türkiye’nin topraklarında bulunan farklı unsurları koruyucu politikası her zaman ön planda oldu. Son yıllarda bin 15’ten fazla arazi azınlık cemaatlerine geri verildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü idaresindeki kilise ve sinagogların azınlık vakıflarına bedelsiz tahsisinin önü açıldı. 2014 yılında ilk Süryani Okulu eğitim vermeye başladı. 435 kilise ve sinagog eski işlevselliğine kavuşturuldu. Bunların arasında 90 yıl sonra açılan Sümela Manastırı, 95 yıl sonra yeniden hayat bulan Van Ahtamar Kilisesi, 46 yıl sonra ibadet edilebilir hale getirilen Avrupa’nın en büyük sinagogu olan Edirne Büyük Sinagogu da bulunuyor.
KURTUBA ÖRNEĞİNİ GÖRMÜYORLAR
Ayasofya, 1985 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Tarihi mabedin tekrar cami olarak hizmet veriyor olmasının bu statüde herhangi bir değişikliğe neden olmayacağı öngörülüyor. Zira 8. yüzyılda cami olarak inşa edilmiş ve 13. yüzyılda kiliseye dönüştürülmüş olan Kurtuba Camii, 1984 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunuyor.
28 Temmuz 2020 Salı
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba
04 Aralık 2024 Çarşamba