tatil-sepeti

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL

74 yaşındayım, hâlâ sabah kalkar işimin başına gelirim, yeri gelir döner keserim” diye söze başlıyor İskender İskenderoğlu. İskenderoğlu, dönen kebabı, nam-ı diğer döneri ve bir başka yapılış şekliyle iskenderi Türkiye ile tanıştıran Kebapçı İskender’in üçüncü kuşak temsilcisi. Bursa’nın en meşhur lezzetlerinden olan iskenderin yolculuğu Kebapçı İskender ailesinin Hatay’dan Bursa’ya göç etmesiyle başlar. Takvimler henüz 19. yüzyılın ikinci yarısını göstermektedir. Dede İskender Hatay’da yaptığı tandır kebabı işini Bursa’da kendi tasarladığı dikey tezgâhla yapmaya başlayınca Bursa halkı bu lezzeti, “İskender’in dönen kebabı” olarak anlatmaya başlar. Zaman içinde döner olarak hafızalara kazınan kebabın üçüncü kuşak temsilcisi İskender İskenderoğlu, “Hem babamdan hem dedemden öğrendiğim en önemli şey, işini en doğru şekilde yapmak oldu” diyor.

GARSONLUK DA YAPTI

İskender İskenderoğlu dede İskender’in önce Bursa, sonra da tüm Türkiye’ye yaydığı döner lezzetinin üçüncü kuşak temsilcisi. Birebir dükkânda çalıştığını, dükkân temizlediğini, garsonluk yaptığını anlatıyor İskenderoğlu. “Eğer işimizin her aşamasını sahiplenmemiş olsaydık, kaliteden ödün verseydik bugünleri göremezdik” diyen İskenderoğlu, babasının kendisini işin içinde nasıl pişirdiğini şu şekilde anlatıyor: “Babam ayaklarımın altına gazoz kasası koyar, elime döner bıçağını verirdi. Yevmiyemi de o zaman özellikle dükkânımızda çalışan bir garsona verirdi. Garson da bana verirdi. Hiçbir zaman patron çocuğu olarak şımarmama müsaade etmedi. Dışardan gelip patronluk taslamamı istemedi. Yevmiyemi o yıllarda garson abimden alır, yeri gelir ondan dayak bile yerdim. Çalışanlarımızla o kadar içli dışlı olmasam çalışanlarımız da işi sahiplenmezdi ve bugünlere gelemezdik.”

Üçüncü kuşak İskender İskenderoğlu’nun İstanbul’a geliş hikâyesi de 2001 yılına uzanıyor. “Bursa’da işlerimiz çok güzeldi ama ben bir robot gibi olmuştum” diyen İskenderoğlu, İstanbul’a geliş öyküsünü şu şekilde anlatıyor: “Evimle dükkânım alt altaydı. Sabah 6.30’da dükkâna iner, akşam 10’da eve dönerdim. Bir gün Bursa’da artık duramaz oldum. Bursa’daki dükkânı oğluma devrettim. İstanbul için yeni bir başlangıç yaptım.”

MALZEMELER ÖZEL

İskender markasını özel yapan, kullanılan malzemeler. “Bursamızın dağlarından özel odun kömürü getiriyoruz. Etleri bizzat ben seçerim. Kullanılan tüm malzemeler özeldir” diyor İskenderoğlu. “Eti beğenmez-sem geri gönderirim, pidelerimi özel fırınımda çıtır olarak kendim yaptırırım” diyen İskenderoğlu, yoğurtla etin buluşma hikayesini de şu şekilde özetliyor: “Aslında yoğurt direkt pidenin üzerine dökülür, onun üzerine salça, onun üzerine et ve en üste tereyağı konurdu. İsteyen yoğurtsuz sade alırdı. Bir gün bir müşterim yoğurdu tabağın yanında isteyince biz de tüm servisleri bu şekilde yapmaya başladık.”

HERKESLE SAMİMİ

İskender İskenderoğlu,yaşına rağmen her gün işinin başına gelmeye çalıştığını söylüyor. “İşin her aşamasında bulunurum. Müşterimle sohbet ederim” diyor İskenderoğlu. Çalışanlarıyla aile samimiyeti içinde olduğunu belirten İskenderoğlu, “Burada bana garsonlar, ustalar ‘İskender amca’ ya da ‘abi’ der. Protokole gerek yok” diyor. “İşini iyi yaptıktan sonra gerisi gelir” diyen İskenderoğlu, “Para her şekilde kazanılır. Ama işin en kalitelisini yapmak çok ayrı bir şey. Ben işimi en iyi şekilde yapayım, Allah bana rızkımı gönderir düşüncesinde oldum hep. Markamı çok büyütmek, franchise vermek değil, birebir işin başında olarak insanlara en iyi hizmeti sunmak düşüncesindeyim” diyor.

MÜZE YAPACAK

İskender İskenderoğlu, dedesinin ve babasının çalıştığı dükkânı kalitesinden ödün vermemek için terk etmek zorunda kalmış. İskenderoğlu, bu olayı şöyle aktarıyor: “İlk dükkânımız ahşaptı. Bu işi yaparken ateş olduğu için yangın çıkma tehlikesi vardı. Bu yüzden o yılların belediyesi dükkânımıza ikinci sınıf ruhsat verdi. Neredeyse bir asırlık bir dükkânın ikinci sınıf ruhsat alması ağrıma gitti. İkinci sınıf ruhsat almak demek varlığımı devam ettirebilmek için ikinci sınıf etlerle ikinci sınıf bir ürün ortaya çıkarmak demekti. Bunu hiç düşünmedim bile. Sırf bu yüzden yeni betonarme bir binaya tebdil ettim.”O asırlık ahşap dükkânın hâlâ durduğunu belirten İskenderoğlu, gerekli izinleri aldıktan sonra orayı bir kebap müzesine çevirme düşüncesi olduğunu da söylüyor.

BÜROKRATLARA SAYGI

İskenderoğlu, devlet büyüklerine makamından dolayı saygı göstermek gerektiği felsefesiyle büyümüş. “Babam devlet dairesine giderken kravatını takar, ceketinin önünü iliklerdi” diyen İskenderoğlu, babasının nasihatini de şöyle anlatıyor: “Babam her zaman ‘oğlum bürokrat emekli olunca ona iki kat saygı göster; çünkü o işi gereği halkla iç içe olamaz. Emekli olunca kendini boşluğa düşmüş gibi hissetmemeli’ derdi. Bursa o zamanlar küçük yerdi. Devlet adamları oralıydı; orada emekli olur ve yaşardı. Bu yüzden emekli olunca kendini yalnız hissetmemesi için elimizden geleni yapmamızı isterdi babam.”

SADECE KEBAP

Kebapçı İskender’de sadece iskender kebabı bulunuyor. “Başka işi bilmem de yapamam da” diyen İskenderoğlu, “Babam hep ‘birkaç iş bildiğini zanneden kişi aslında hiçbir iş bilmiyordur’ derdi. Biz de sadece kebabı biliriz, en iyisini yaparız. Dükkânımda çorba da yok, pilav da. Sadece iskender kebabı, kestane, peynir tatlısı, patlıcan salatası ve içecek var” diye konuşuyor.

23 Şubat 2016 Salı

Etiketler : Gündem